Karışık Yaşamda Ailenin Geleceği

By | 29 Nisan 2015

karisik-yasamda-ailenin-gelecegi     Ailede huzurun ve güvenin sağlanması için, kadının süsünü yabancı erkeklere göstermemesi ve onlarla sınırsız bir şekilde karışmaması zorunludur. Aile bağının bozulmaması için, eşler arasında güvensizlik doğuran hareketlerden kaçınılması gerekir. Çarşıda-pazarda, caddede-sokakta kadının süslü-püslü, erkeklerin arasına karışması, sadece aile içerisinde soğukluğa sebep olmakla kalmaz, daha birçok sorun da çıkarır.
Kadın-erkek karışık yaşamı benimseyen toplumlarda erkek ya da kadın, her an kendi eşinden daha çekici biriyle karşılaşabilmektedir. Bu durumda kadın olsun erkek olsun, ya yeni aşkına doğru koşacak yahut da aile yaşamını sonu gelmez sıkıntı ve tedirginlikler içinde sürdürecektir. Her iki durum da aile bireylerinin ruhsal huzurunu, ailenin süreklilik ve güvenini tehlikeye düşürmektedir.
Bu tür yaşamın egemen olduğu toplumlarda boşanmayla yıkılmış ailelerin sayısı oldukça kabarıktır. Avrupa ve Amerika’da tutulan istatistikler bu durumu gayet açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Cinsel ilişkilerin serbest olduğu sistemlerde aile bireyleri arasındaki ilişkiler daha bozuk ve soğuk olmaktadır. Evlilikten önce her istediği yere giden, dilediğiyle dans edip flört yapan kız ya da erkek, evlendikten sonraki aile hayatını hapishaneye, eşini de gardiyana benzetmektedir. Onun böyle düşünmesinin tek sebebi de, evlilik öncesi özgürlüğünün evlendikten sonra sınırlanmış olmasıdır. Aile kurumunu katıksız bir aşk, derin bir sevgi bağıyla kuvvetlendireceği yerde, özgürlüğünü kısıtlayıcı olarak görmektedir.
Serbest ilişkilerin yaygın olduğu toplumlarda gençler evlenmekten kaçınmaktadırlar. Kendilerine yapılan evlilik tekliflerine karşı çeşitli savunma mekanizmaları geliştirmişlerdir. Bugün cinsel isteklere ulaşma ortamı, evlilik sınırları dışında bol bol bulunmaktadır. Dolayısıyla da aşktan, sevgiden eser kalmamaktadır. Oysa eskiden evlenmek, bir bekleme ve arzulama döneminden sonra gerçekleşir, bu nedenle de eşler birbirini mutluluklarının sebebi olarak görürlerdi.
Müstehcenlik Sonu Ahlâki Çöküş
Bir kısım insanlar müstehcenliğin yayılmasından, manevi değerlerin parçalanıp yok olmasından yararlanmaktadırlar.
Dergi ve gazeteler müstehcen resimler, seksüel tasvirler sunar, tiyatro ve sinema çıplak vücutlar sahneler, müstehcen söz ve resimlerle hayalleri istila eder, kitaplardaki yazılar şehvetleri kışkırtır, seks hikâyeleri gençliğin içini hoplatır, televizyondaki şarkıcılar kanını kaynatır.
Bugün her yönden insanları cinselliğe davet eden ve onu yaymaya çalışan dev bir medya bulunmaktadır. Malzemesi, kışkırtıcı cinsel hikâyeler, müstehcen fıkralar ve resimlerdir. Bazen geleneklerin cinsel güdünün önüne dikilmiş engeller olduğunu vurgulama, bazen de içgüdüsel problemleri açığa çıkarma bahanesiyle sürekli cinsel güdüleri kışkırtan bir uyarıcı rolü üstlenir.
Sinema ilk zamanlar çoğunlukla düşünce, az da olsa cinsel arzu taşıyan filmlere yer veriyordu. Zamanla yavaş yavaş şehvet yüklü filmler ağırlık kazanmaya başladı, sonuçta çırılçıplak sahneleriyle cinsel arzu taşıyan yapımlara terketti sahasını. Cinsel gerçekleri gözlere ziyafet olarak sunan sinemanın, ahlâk kurallarını bozmadaki etkisi diğer bütün vasıtalardan daha şiddetli oldu. Televizyonun yayılması ise bütün bunların her eve kolayca girip seyredilmesini temin etti.
Basın alanındaki teknik gelişmeler sonucunda cinsel edebiyat hızlı bir yayılma alanı buldu. Baştan sona cinsel duyguları, heyecanları konu edinen uzun uzadıya ve detaylı bir şekilde cinsel ilişki sahnelerini tasvir eden roman ve hikâye kitapları yayınlandı.
Neticede dinî, ahlâkî ve geleneksel bağları parçalamak için seks filimlerine. aynı çaptaki seksüel piyesler, konusu seks olan hikâyeler, şehveti kamçılayan müzik, çıplaklığı bayraklaştıran basın ve fikirler de eklenince, kafasında cinsellikten başka hiçbir değere yer ayırmayan; insanda gizli bulunan hayvani yönlerin açığa vurulmasında; utanma, ar ve hayâ duygularından uzaklaşmada, duygularda, davranışlarda, evde ve sokakta, sözde ve hareketlerde, yürüyüşte, oturuşta ve bakışta… kısacası her alanda çıplaklaşmanın hiçbir mahzuru olmadığını düşünen yeni nesiller türedi.