İstikbâl-i Kıble Nedir?

By | 21 Nisan 2015

istikbal-i-kible-nedirIstikbâl-i kıble, namaz kılarken kıbleye yönelmek demektir. Müslümanların kıblesi, Mekke’de bulunan Kâbe’dir. Kabe denilince sadece bilinen bina değil, bunun yanında, hatta daha öncelikle bu binanın bulunduğu yer kastedilir. Kabe’yi gözüyle gören kişi, bizzat Kabe’ye yönelir. Kâbe’den uzakta olan kişinin ise yönünü Kâbe’nin bizzat kendisine denk düşürmesi şart değildir. Onun bulunduğu tarafa yönelir, yüzünü ve yönünü o tarafa çevirir. Namazda kalb, mâsivadan (Allah’tan başka her şeyden) sıyrılıp yalnızca Allah’a yönelmelidir. Elbette Allah herhangi bir yönle kayıtlı ve sınırlı değildir. Fakat, kalbin huzur ve sükûnetini sağlamak bakımından, namazda herkesin yöneleceği bir yönün tayin edilmesi, belirlenmesi gerekir. Zahirde, yüzümüzü Allah’ın evi olan Kabe’ye çevirdiğimiz gibi, bâtınen de, Allah’ın nazargâhı olan kalbimizi, gönlümüzü başka şeylerden çekip alarak, arındırarak yalnız Allah’a yöneltmeli, Allah’tan başka şeyleri kalbden atmalıyız.
Mümin, namaz için bütün hazırlıklarını tamamladıktan sonra, kıbleye yönelir. Zira o, -bazı zaruret durumları hariç- bütün namazlarında Kâbe’ye yönelmekle memurdur. Bu emir, “Her ne taraftan yola çıkarsar. çık, yüzünü Mescid-i Haram tarafına döndür. Her nerede olursanız yüzünüzü ona doğru döndürün.” (Bakara, 2/149,150) ayetleriyle sabittir. Çünkü Kabe, sırf Allah rızası için yapılmış bir Beyt-i Atik (en kıdemli ev); yeryüzündeki diğer mescitler de, ona teveccüh etmişlerdir. Kur’an-ı Kerîrr Hz. İbrahim ve İsmail’in beşerin kıyamete kadar yeryüzünde kıblegâh Sidretü’l-Müntehâya kadar da meleklerin metafı (tavaf yeri) olan Beytullah’ı taş taş üstüne koyup bina etmelerine atıfta bulunarak: “Biz, Beyt’i (Kabe’yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim’in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail’e: “Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim’i temiz tutun!” diye emretmiştik” (Bakara, 2/125) buyurur.
Mümin, bu kudsiyetteki Kâbe’ye teveccüh etmekle, sanki Allah’ın huzurunda içindeki bütün kötülükleri dökmüş, kendisini de o günahların başında ağlıyor görür ve düşüncede bir adım daha ileri atarak, ahirete gidiyor ve orada hayatının hesabını vermek üzere dimdik kıyamda duruyor gibi tasavvur eder.