Esmâ-i Hüsnâ İle Dua Etme

By | 8 Nisan 2015

esma-i-husna-ile-dua-etmeDua, kulluğun özüdür. Allah’a samimi ve yürekten dua etmek, içini O’na dökmek insanı insan yapan, ona değerler üstü değer kazandıran en hayatî meseledir. Kur’ân bu hakikati şöyle ifade etmiştir: “Dualarınız olmasa ne kıymetiniz olur.” De ki: “Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki?” (Furkan, 25/77)

Dua ederken Allah’ın isimleri ile dua etmek çok önemlidir. Allah Teâlâ, kullarının en güzel isimlerle Kendisine dua etmesini istemektedir; “En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na o güzel isimlerle dua edin.” (A’raf 7/180 )

Birçok İlâhî isme mazhar ve çok vazifelerle sorumlu olan ve değişik düşmanlar (nefis, şeytan vs.) ile imtihan olan insan, hem düşmanlarının şerrinden korunmak hem de istediklerine ulaşmak için Allah’a dua etmelidir. Öyle bir dua etmelidir ki, âdeta bir dilencinin bir şeyler koparmak
için yalvarması gibi insan Allah’a dua dua yalvarmalıdır. Duasında, yakarışında Allah’ın isimlerini zikretmelidir.

Ayrıca, siz muztar kaldığınız ve ihtiyaç hissettiğiniz zaman herhangi bir lafızla Cenabı Hakk’a çağrıda bulunursunuz. Söylediğiniz lafız ne olursa olsun, o, içinizin sesi ve gönlünüzün ifadesiyse hiç farkına varmadan o gizli bırakılmış isimlerden birini ya da İsm-i A’zam gibi kabul edilecek bir ismi telaffuz edebilirsiniz. Mesela, “Ben bâisi fakirim, Sense düşkünlerin elinden tutan.” dersiniz. Esmâi İlâhiye’de bunun karşılığı bir isim bilmiyoruz; ama belki bu da onlardandır. Mesela, “Ben muztarı muhtacım, muztar olanların ızdırarını gideren de Şensin.” dersiniz ve bunu Cevşen’de geçen “Yâ Fârice’lhemm, Yâ Kaşife’lğamm” yerinde kullanabilirsiniz. Eğer samimi ve gönülden iseniz Cenâbı Hak dilinizin bağını çözer ve farkına varmasanız da size İsm-i A’zam’ı söyletir. Fakat diliniz gönlünüze tercüman değilse, İsm-i A’zam’ı da söyleseniz, o işin bir yanını eksik bırakmış olursunuz.

İşte bundan dolayı, hak dostları, yalvarış ve yakarışların ancak sıdkla edâ edildiği ölçüde “İsm-i A’zam”a iktiran etmiş gibi, rahmet arşına ulaşacağını ve hüsnü kabûl göreceğini söylemişlerdir., evet samimiyet, sıdk ve sadâkat, âdetâ İsm-i A’zam iksiri gibi tesir eder. Bayezid-i Bistâmî, kendisinden İsm-i A’zam’ı soranlara: “Siz, Allah’ın isimleri içinde İsm-i Asğarı (en küçük isim) gösterin, ben de size İsm-i A’zam’ı göstereyim.” der ve ilâve eder: “Bence İsm-i A’zam tesiri yapacak bir şey varsa, şüphesiz o da sıdktır; sadakatle hangi isim okunsa, o İsm-i A’zam olur.”

Evet, insan Cenâbı Hakk’a samimi teveccüh etmeli ve Esmâ-i İlâhi- ye’yi, Sıfat-ı Sübhâniye’ye yanaşma hususunda çok önemli bir merdiven olarak değerlendirmeli. Zâtı Ulûhiyeti tanımanın, ancak Esmâ-i İlâhiye’yi bilmekle mümkün olacağını kabul etmeli. Bütün kalbiyle onların arkasına düşmeli. Bir gönül insanı olarak bu isimleri bilmeli ve zikretmeli.”