Doğum Kontrolü Sonucunda Fuhuş ve Bulaşıcı Hastalıklar

By | 30 Nisan 2015

dogum-kontrolu-sonucunda-fuhus-ve-bulasici-hastaliklar     Doğum kontrolü ve aile planlaması hareketleri sonucunda Batı ülkelerinde fuhuş ve bulaşıcı hastalıklarda korkunç bir patlama görülmüştür. Kadınların, -Allah (cc) korkusundan sonra- ahlâklı olmalarını ve iffetlerini korumalarını temin eder, iki faktör vardır. Bunlardan biri, içlerinde bulunan fıtrî utanma ve haya duygusu; diğeri de gayrimeşru çocuk doğurarak toplumda rezil, kepaze olma endişesidir.
Fakat ne yazık ki günümüzün medeniyet anlayışı kalplerdeki utanma ve haya perdesini yırtınıştır. Erkek ve kadınlar, dans salonlarında, diskoteklerde, sazlı içkili gazinolarda, plajlarda çırılçıplak ve sarmaş dolaş hale geldikten sonr: utanma ve hayadan eser kalır mı? Gayrimeşru çocuk doğurma korkusuna gelince, o da doğum kontrolü ve aile planlaması taraftarlarının her yana yayıp devlet kanalıyla meşrulaştırdıkları ve uygulattıkları sakat fikirler ve hamileliği önlemek için geliştirdikleri tıbbî çareler sayesinde, eski çağlara ait modası geçmiş bir anlayış olarak görülmeye başlanmıştır. Bu nedenle, erkek ve kadınlar, sanki zina işleme müsaadesi almışlar gibi, bol etek serbestliğine ermişler.
Fuhuş ve zinanın bulduğu revaç nisbetinde de toplumda frengi, bel soğukluğu gibi hastalıklar yayılmıştır.
İngiltere’de her yıl evlilik dışı doğan piç çocuk sayısı 80.000’den fazladır. Deccesan Conference (Diosejan Konferansı) raporlarından anlaşıldığına göre. 1946 senesinde doğan her 8 çocuktan bir tanesi piçtir. Yine aynı yıl. 100.000’den fazla.
Dr. Oswald Schwarz şöyle diyor:
“İngiltere’de her yıl ortalama olarak 80.000’e yakın kadın piç doğurmaktadır ki bu, helal süt emen çocukların üçtebiri (1/3) demektir. Yine ortalama olarak her 10 kadından 1 tanesi evlilik dışı cinsel ilişkilerde bulunmaktadır. (…) Fakat, hemen şunu hatırlatalım ki, bu rakamlar, gerçeği tam olarak göstermemektedir. Bunlar sadece, hamileliği engelleyici bütün tedbirlerin alınmasına rağmen kazaen gebe kalmış ve doğurmuş olanların sayısıdır. Yani bu istatistikler, olayların hepsini değil, pek az bir kısmını kapsamaktadır.”
Bugün Amerika’da gebeliği önleyici ilaç ve aletlerin satışında görülen fazlalık dehşet verici boyutlara ulaşmıştır.
Meşhur tarihçi ve sosyal bilimler uzmanı Dr. Sarroken, Amerika’daki gayrı meşru cinsî münasebetlerden bahisle aşağıdaki rakamları vermektedir:
Evlenmeden önceki gayrimeşru ilişkiler: Erkeklerde % 27’den %87’ye, kadınlarda % 7’den % 50’ye yükselmiştir.
Evlenmeden sonraki gayrimeşru ilişkiler: Erkeklerde % 10’dan % 45’e, kadınlarda % 5’ten % 26’ya yükselmiştir.
Piç çocukların sayısı: 1927 yılında binde 28 iken, 1947 yılında binde 38,7’ye yükselmiştir.
Senelik kürtaj ameliyatının sayısı 33.300 ila 100.000 arasındadır.
Dr. Sarroken şöyle diyor:
“Günbegün azgınlaşan bu şehvanî sel ve serbestinin fert, toplum ve millet üzerinde bırakacağı kötü tesirleri ve neticeleri, tek tek sayıp dökmeye bilmem lüzum var mı? Siz buna isterseniz ‘cinsel özgürlük’ deyin, isterseniz cinsel anarşi ve başıboşluk’ deyin; tarihin şehadetiyle de sabittir ki bunun neticesi, herhangi bir inkılabdan daha müessir, daha sürekli ve daha korkunçtur.”
Cinsel anarşiden doğan hastalıklarda sürekli bir artış görülmektedir. Amerikan Genel Halk Sağlığı Bürosu’nda çalışan Operatör Dr. Thomas Paran, frengi hastalığı için şöyle diyor: “Bu hastalık, çocuk felcinden yüz misli daha korkunç ve daha zararlıdır. Frengi, Amerika için kanser, ince ağrı hastalığı ve akciğer iltihabı kadar tehlikelidir. Her dört Amerikalıdan biri, frengi yüzünden, ya doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak ölümün pençesine düşmektedir.”
Dr. Thomas Paranın yukarıdaki görüşünü ele alan Prof. Bal Lydas onu teyid ederek şöyle demektedir:
“Bugün, Amerika’nın bütün şehirlerinde frengi ve bel soğukluğu, anlatılmaz bir hızla yayılmakta ve ortalığı kasıp kavurmaktadır. Bu hastalıkların en çok görüldüğü kimselerse, yaşları 20’den aşağı olan genç kız ve erkeklerdir. Maalesef gerçek budur. Bu hastalıklara yakalananların yarısını gençler oluşturmaktadır.” Bunlar, yalnızca Amerika ve İngiltere’de değil, tüm Avrupa ülkelerinde görülmektedir. Diğer ülkeler hakkındaki istatistikler incelendiğinde korkunç tablo görülebilir.