Cumhuriyet Döneminde Kıyafet Reformları

By | 29 Nisan 2015

cumhuriyet-doneminde-kiyafet-reformlari    Cumhuriyet döneminin ilk ele aldığı konular arasında çeşitli reform faaliyetleri önemli bir yere sahip oldu. 1925 tarihinde şapka giyimi kanunlaştı. Kanunun birinci maddesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile bütün memurların Türk milletinin giydiği şapkayı giymek zorunda oldukları hüküm altına alındı.
Daha sonra kılık kıyafet konusunda bir takım tedbirler alındı. Avrupa yaşamına geçmek üzere ele alınan bu çalışmalar, kadınların giyimlerinde birçok yenilikleri ve modernlikleri beraberinde getirdi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kadınlar park ve pilajlarda boy göstermeye, kadın spor kulüpleri kurulmaya, genç kızlar her yıl düzenlenen spor bayramına katılmaya başladılar.
Batı’da olduğu gibi Türkiye’de de güzellik yarışmaları düzenlenmesi işinin öncülüğünü 1929’da açtığı yarışmayla Cumhuriyet Gazetesi yaptı. Millî bir mesele olarak lanse edilen güzellik yarışmaları her yıl düzenlenir oldu. 1932 yılının Türkiye güzeli, Belçika’da yirmisekiz ülkenin katılımıyla gerçekleşen yarışmada dünya güzeli seçildi. Böylece Türkler büyük bir zafer kazandılar.(!)
1950’lere kadar giyim-kuşam biçiminde çok belirgin değişiklikler oldu. Çarşaf ve feraceyi terk ederek sokaklarda daha süslü ve çekici giyinmeye başlayan kadınların çoğunun; modernleşmekten, Batılılaşmaktan anladıkları, giyim ve yaşam biçimlerini Avrupalılarmkine benzetmekten ibaretti. Moda, kozmetik maddeleri, kuaförler, kadın-erkek karışık eğlenceler, medenîleşmenin gereklerinden sayılıyordu. Moda dergilerinin, reklamların, vitrinlerin yönlendirdiği insan sınıfları oluşmuştu.
1950’den sonra çarşafla mücadele faaliyetleri daha bir hız kazandı. Türk Ocaklarının kadın şubelerinden olan Türk Kadınlar Birliği bu mücadelede önemli rol üstlendi. Mesela, dernekte genel merkez üyeliği yapan üç milletvekili 13 Mart 1956’da “Bizi yabancı milletler nazarında küçük düşürüyor” gerekçesiyle çarşafın yasaklanması için Meclis’e kanun teklifi götürmüştür. Demek 1960’tan sonra yoğun bir şekilde bu mücadelesine devam edecektir.
1950’yi takip eden yıllarda müslümanlar kendilerini -eskiye oranla- daha rahat ifade edebilme ortamı buldular. Kendilerini çevreleyen sınırların esneklik kazanması, özellikle küçük kentlerde ve kırsal bölgelerde yaşayan kadınların, tesettüre riâyet etmesini sağladı.
1965’lerden sonra kadınların yaygın bir şekilde tesettür amacıyla kullanmaya başladıkları başörtüsü, başörtülü kızlara ve kadınlara karşı sürdürülen menfi propagandaların yoğunlaşmasına neden oldu. Başörtüsü çağdışı ilan edildi. Tesettürün biçim değişikliğiyle başörtüsü ve pardösü giyimiyle revaç bulmasıyla, çarşafa karşı çıkarak pardesü ve manto kampanyası başlatan kesim bu giyime de karşı çıktı. Geri kalmışlığın sembolü olarak gördükleri çarşafa alternatif sundukları pardesü ve mantoyu da artık benimsemiyorlardı. Çünkü asıl karşı oldukları herhangi bir giyim şekli değil, o giyimle temsil edilen İslâmî tesettür anlayışıydı, daha doğru bir ifadeyle İslâm’dı.
1968 yılında üniversitelerde gözle görülür bir şekilde başörtüsü kullanımı arttı. Aynı yıl, başörtüsünü çıkarıp başını açmadığı için bir kız öğrenci Ankara ilahiyat Lakültesi’den atıldı. Olay üzerine fakülte öğrencileri boykot başlattılar. Bundan sonra müslüman kadınların kılık-kıyafet ve tesettürü konusundaki tartışmalarda üniversiteler başı çekmektedir.
Başörtüsü meselesi daha sonra büyük bir problem halini almış ve üniversiteler ve liselerde okumakta olan Öğrencilerimiz rahatsız edilmiştir. Birçok öğretmenler bu yüzden okullarından atılmış veya ayrılmaya mecbur bırakılmıştır. Üniversitelerde okuyan kızlarımızdan binlercesi sadece bu yüzden öğrenimlerini aksatmak, okullarından ayrılmak zorunda bırakılmışlardır. Binlerce kızımızın okuma hakları ellerinden alınmıştır.
Halen bu problem, kanayan bir yara olarak devam etmektedir.