Allah’ı Neden Göremiyoruz ?

By | 22 Kasım 2014

allah'ı-neden-göremiyoruz

Allah’ı Neden Göremiyoruz ?

Yaratan Yaratıcı görmek belki de insanoğlunun en büyük arzusudur. İnanan her insan kendini yaratan alemlerin Rabbi yüce Allah’ı merak eder ve görmek ister. Çocukluk zamanlarında bile insanın ilk sorusu Allah’ı neden göremiyoruzdur. Bu durumu Hz. Musa örneği ile açıklamaya çalışalım;

Hz. Musa (a. s.) da dünya gözüyle Rabbimiz’i gör­mek istemiş ve bu isteğinde ısrar etmişti. Ancak, bu ar­zusuna nail olamamıştı. Bu olay Kur’an-ı Kerim’de şöy­le açıklanır:

“- Musa, Ya Rabbi dedi, göster bana Zatım, baka­yım sana… Allah Teala şöyle cevap verdi:

-Sen beni göremezsin. Ama şimdi şu dağa bak, eğer yerinde durursa, sen de beni görürsün.

Derken Rabbi dağa tecelli eder etmez, onu un ufak ediverdi. Musa da düşüp bayıldı.

Kendine gelince dedi ki: Sübhansın ya Rabbi, her noksanlıktan uzak olduğun gibi, dünyada seni görme­mizden de uzaksın. Bu isteğimden ötürü tövbe ettim. Ben ümmetim içinde seni görmeden iman edenlerin il­kiyim. ” (A’raf Suresi, 143)

Bu dünyada Allah, düşüncemizin gözüyle peka­la görülebilir. Buna akıl gözü de diyebiliriz. Şöyle düşünelim:

“Akıl, her eserin bir ustası, her şiirin bir şairi, her kitabın bir yazan, her planın bir mühendisi, her res­min bir ressamı vardır. Öyleyse, şu kainat resminin de bir ressamı olmalı, hükmünü veriyor.

Kur’an-ı Kerim ise, ‘İşte o ressam Allah’tır’ diyor.

Göz ise, ‘Hani nerede, ben neden göremiyorum’ di­yor.

Şimdi biz, akıllı bir insan olarak hangisine inana­cağız?

Benzeri hayvanlarda da olan göze mi, yoksa insanı diğer varlıklardan ayıran ve üstün kılan akla mı?

‘Görmediğime inanmam demekle, ben gözlerimle düşünürüm demek arasında fark yoktur. ’

Peki, akıl ne işe yarayacak?”

En doğrusu biz de, ünlü romancı Balzac gibi, “DÜŞÜNMEK GÖRMEK­TİR “ demeliyiz. (Herşey O’nu Anlatı­yor)allah'ı-neden-göremiyoruz-

Mesela düşüncemizin gözüyle, bir el resmine bakalım. Gördüğümüz bir el resmi, kendi özel diliyle bize şöyle diyecektir:

“-Benim bir yapıcım, bir ressa­mım var. Kağıt ile kalem kendi aralarında anlaşıp da beni meydana getiremezler.”

Oysa ki bu el resminin hakikisi, canlısı ve mükem­meli hepimizde vardır. Basit bir resminin bile mutlaka bir ressamının olduğunu bize söyleyen aklımız, gerçeği ve canlısı konusunda ne diyecektir?

-Öyleyse bizim ellerimizin ressamı kimdir?

Annemiz mi yoksa?

Annemiz, kendi ellerini bize takmadığına göre, karnında bir yedek parça dükkanı taşıyor olmalı… Elimizi kolumuza monte etmek için de, pense ve çekiç mi kullandı acaba?..

Akla aykırı olan bu düşüncelere evet diyemeyiz. Pe­ki, “Elimizin ressamı, yapıcısı kim” sorusunun akıl gö­zünden görünen cevabı nedir?

Doğru düşünce, eninde sonunda bu soruyu, AL­LAH diye cevaplamak zorundadır.

Kitâb-ı Mukaddes’in İngilizce mütercimlerinden Ronald Knox, bir keresinde bilim adamı John Scott Haldane’le teolojik bir soh­bet sürdürüyordu:

Haldane şu mantığı yürüttü:

“-Milyonlarca gezegenin bulunduğu bir kainatta, bunlardan en azından birinde, hayatın kendiliğinden or­taya çıkması kaçınılmaz değil midir?”

Knox şöyle cevap verdi:

Bayım, eğer Scotland Yard polisi, bavulunuzda bir ceset bulsaydı, onlara, ‘Dünyada milyonlarca bavul var. Onların birinde ceset bulunması kaçınılmazdır mı derdi­niz?

Sanırım, yine de o cesedi oraya kimin koyduğunu bil­mek isteyeceklerdi.

Allah’ı neden göremiyoruz ?