Ümit ve Ümitsizlik Dengesi

By | 20 Haziran 2015

umit-ve-umitsizlik-dengesiİnanç ve idealimizin devamlılığı adına bu tür duyguların itidal ve istikamet üzere temsil edilmesi çok önemlidir. Zira inanç başka, inançta dengeyi yakalama başka ve o dengeyi sürekli kılma başkadır. Evvela dinimiz her zaman ve zeminde bizlere orta yolu tavsiye eder. Cenab-ı Hakk, “Ben sizi orta (yolda) bir ümmet kıldım…” (Bakara, 2/143) buyurur. İşte bu ifrat ve tefritten alabildiğince uzak; hem akıl, hem his, hem de ruh yönüyle i’tidali temsil eden bir ümmet demektir ki, biz de yaptığımız dualar ve ibadetler içerisinde günde en az kırk defa “Bizi doğru yola hidayet et.” (Fatiha, 1/6) demek suretiyle, Rabbimizden bizi o yolda tutmasını dileriz. Kaldı ki bizler, ifrat ve tefritlerin had safhada temsil edildiği bir dönemde yaşamaktayız. Böyle bir dönemde Allah’ın yardımı olmadan istikamet üzere yaşamamız imkânsız gibidir.

Günümüzde havf-reca hususunda yaşanan dengesizliklerden de söz etmek mümkündür. Halkı irşad konumunda olan insanların çoğu, sadece cenneti veya cehennemi nazara verip bu konuda insanları ya tamamen ye’se ya da aşırı bir güvene sevk etmektedirler. Halbuki insanın, bir taraftan amelini işlemede kılı kırk yararcasına hassas davranırken, diğer taraftan da bu amellerin, Cenab-ı Hakk’ın vermiş olduğu nimetlerin şükrünü edada yeterli olmayacağını ve sadece amelleriyle kurtulamayacağını düşünmesi gerekir. Efendimiz, “Hiç kimse ameli ile kurtulamaz.” buyurur. Sahabîler, “Sen de mi ey Allah’ın Resûlü?” dediklerinde, “Evet… Allah’ın fazlı bereketi olmazsa ben de kurtulamam.” der.

O halde insanın, “Ne günahım var? Aksine ben bu yaşımda iman etmiş, namaz kılmış, oruç tutmuşum… O halde Allah bana ceza vermez!” demesi, Allah’a karşı bir saygısızlıktır ve küstahlığın ifadesidir. Diğer tarafta nefsini yerden yere vurup, “Benden bir şey olmaz, zaten şu ana kadar işlediğim bir hayır da yoktur. Nasıl olsa cehennemliğim, o halde boş yere uğraşıyorum!” şeklinde bir mülahazaya girip ümitsizliğe düşme de ayrı bir saygısızlığın, ayrı bir küstahlığın seslendirilmesidir.

Öyle ise, dengeleri korumada sadece inanmış olmak yeterli değildir. Bu hususta istikameti yakalamamız ancak, inançla ilgili terminolojiyi bilip uygulamamızla hasıl olacaktır. Yoksa duygu ve düşüncede istikameti bulma konusunda olduğu kadar, problemlerin çözümünde de doğruyu yakalamamız zordur.