Umeyr B. Sa’d

By | 15 Nisan 2015

umeyr-b-sad    Umeyr b. Sa’d el-Ensarî yetimlik ve fakirlik kâsesini daha bebekken yudumlamıştı.
Babası ona mal ve akraba bırakmadan Rabbine kavuşmuştu.
Ancak annesi çok geçmeden Culas b. Suveyd adında Evs kabilesine meıı sup bir zenginle evlenmişti. O zat, kadının oğlu Umeyr’e de bakmayı kabul etmiş ve onu ailesine katmıştı.
Umeyr, Culasîn kendisine güzel davranmasından ve şefkat göstermesinden dolayı yetim olduğunu unutmuştu bile.
Oğul babasını nasıl severse, Umeyr, Culasî öyle seviyordu.
Baba oğula nasıl düşkünse Culas da Umeyr’e karşı öyleydi.
Nihayet Umeyr büyüdü. Culas, onun iş ve hareketlerinde görülen zeki üstünlük belirtileriyle, doğruluk ve dürüstlük huylarını görünce onu daha çok sevmeye başlamıştı.
Umeyr b. Sa’d, 10 yaşını biraz geçince Müslüman oldu. İman onun taze yüreğinde boş bir yer, İslâm da onun saf ve berrak gönlünde verimli biı toprak bulmuş, oraya girip yerleşmişlerdi. Yaşının küçük olmasına rağmen Rasûlullahîn (s.a.s.) arkasında namaz kılmaktan geri kalmazdı. Oğlunu bazen kocasıyla, bazen da tek başına mescide giderken veya oradan dönerken görünce annesini bir sevinç alırdı.
Küçük Umeyr b. Sa’d’ın hayâtı sakin ve huzur içinde geçiyordu. Huzurunu ve sükûnetini bozan bir şey yoktu. Nihayet ergenlik çağına yaklaşan bu çocuğu Allah, o yaştaki birisinin benzeriyle pek az karşılaştığı bir imtihan ve pek sert bir tecrübeyle karşılaştırdı.
Hicretin IX. yılında Rasûlullah (s.a.s.) Tebük’de BizanslIlarla savaşmaya karar verdiğini açıklayıp Müslümanların buna hazırlanmalarını emretmişti.
Rasûlullah (s.a.s.) bir savaş yapmak istediğinde bunu açıkça belirtmez, asıl gitmek istediği yönden başka bir yöne gitmek istediği havasını verirdi. Tebiik seferinde ise böyle olmamıştı. Halkın durumu açıkça bilip, madden ve manen buna hazır olmaları için, ayrıca mesafenin uzaklığı, meşakkatin büyüklüğü ve düşmanın güçlü oluşu sebebiyle nereye gideceğini halka açıklamıştı.
Yaz mevsiminin gelmiş, sıcakların artmış, meyvelerin olgunlaşmış ve gölgenin daha hoş olmasına, nefislerin gevşeklik ve tembelliğe eğilim göstermesine rağmen, Müslümanlar Peygamberlerinin davetini kabul edip savaşa, hazırlanmaya başladılar.
Ancak bazı münafıklar, azimleri kırmaya, gayretleri azaltmaya, şüpheler doğurmaya, Rasûlullahîn (s.a.s.) aleyhinde konuşmaya ve özel oturumlarında kendilerine küfür damgasını vurduran sözler sarfetmeye başladılar.
Ordunun hareketinden önceki günlerden birinde, küçük Umeyr b. Sa’d ıııescidde namazı edâ ettikten sonra evine dönmüştü. Gönlü, gözleriyle görüp kulaklarıyla, işittiği Müslümanların gayret ve fedakârlık tablolarıyla dolup taşıyordu.
Muhacir ve Ensar kadınlarının Rasûlullah’a (s.a.s,) gelip zinetlerini çıkardıklarını, parasıyla Allah yolunda savaşan orduyu donatmak için onun önüne attıklarını görmüştü.
Osman b. Affan’ın içinde bin dinar bulunan bir çıkın getirip onu Rasûlullah’a (s.a.s.) takdim ettiğini gözleriyle görmüştü.
Abdurrahman b. Avfın iki bin dört yüz dirhem altını omuzunda getirip Hz. Peygamber’in önüne koyduğuna da şahit olmuştu.
Hatta o bir zatın, parasıyla Allah yolunda dövüşeceği kılıcı satın almak için yatağını satışa çıkardığını da görmüştü.
Umeyr, bu nadide ve şahane tabloları tekrar etmeye, Culas’m Rasûltıl lah’la (s.a.s.) gitmek için hazırlanma konusunda ağır davranmasına, güçlü olmasına ve zenginliğine rağmen yardım etmede gecikmesine hayret etme ye başlamıştı.
llmeyr sanki Culas’ın gayret göstermesini, içindeki hamiyyeti ortaya çıkarmasını istiyordu. Ona duyduğu ve gördüğü haberleri, özellikle Rasûlııl lah’a (s.a.s.) gelip hararetle ondan Allah yolunda savaşacak orduya kendi lerini de almasını isteyen Müslümanlarla ilgili haberleri anlatmaya başlı yordu. Rasûlullah (s.a.s.) onları götürecek kadar biniti bulunmadığı için isteklerini kabul edemiyor, onlar da cihada çıkma arzularına ulaşamama larına ve şehit olma özlemlerini gerçekleştiremediklerine üzüldükleri için gözlerinden yaşlar akıtarak geri dönüyorlardı.
Ancak bunları Umeyr’den dinledikten sonra Culas’m ağzından mümin gencin aklını başından alan bir cümle çıktı.
Culas şöyle demişti:
“Eğer Muhammed’in peygamber olduğu doğru ise, biz eşeklerden daha kötü olalım.”
Umeyr, duyduklarından dolayı hayret ve dehşet içinde kalmıştı. Culas’m akıl ve yaşına sahip birisinin ağzından, sahibini bir defada îmândan çıkaran böyle bir sözün çıkacağını ve onu en geniş kapılarından küfre sokacağını tahmin etmiyordu.
İnce hesap makinalarının kendilerine verilen problemlerin hesabına baş ladıkları gibi, Umeyr b. Sa’d da ne yapması gerektiğini düşünmeye başladı.
Umeyr düşündü ki, Culas hakkında konuşmamak, onun durumunu öıt bas etmek; Allah ve Rasûlü’ne hıyanet etmek, münafıkların hile ve entrikalaı düzenledikleri İslâm’a zarar vermek demekti.
Bir de şöyle düşündü: Culas’tan duyduğunu yaymak, babası yerine koyduğu adama isyan etmek, kendisine iyilik yapana kötülükle karşılık vermek demekti. Çünkü kendisini yetimlikten ve fakirlikten kurtaran ve babasının yokluğunu unutturan oydu.
Umeyr’in en tatlısı acı olan iki şey arasında tercihde bulunması gerekiyordu ve hemen tercihini yaptı.
Culas’a dönüp şöyle dedi:
“Culas! Yeryüzünde Abdullah oğlu Muhammed’den sonra hiçbir kimseyi senden daha çok sevmem. Bana en çok iyilik eden de sensin. Şüphesiz sen bir söz söyledin. Eğer onu söylersem seni ifşa etmiş olurum. Şayet gizlersem emanetimi gizlemiş, kendimi ve dinimi mahvetmiş olurum. Şimdi ben Rasûlullah’a (s.a.s.) gitmeye ve söylediğin şeyi ona bildirmeye karar verdim. Senin de haberin ola.”
Umeyr b. Sa’d mescide gidip Culas b. Suveyd’den duyduklarını Peygam- ber’e haber verdi.
Rasûlullah (s.a.s.) onu yanında alakoyup Culas’ı çağırması için ashabından birini ona gönderdi.
Az sonra Culas gelip Rasûlullah’ı (s.a.s.) selâmladı ve yanma oturdu. Peygamber ona:
“Umeyr b. Sa’d’ın senden duyduğu söz nedir?” dedi ve dediğini ona tekrar etti. Culas:
“O benim hakkımda yalan söyleyip iftira etmiş, ben böyle bir şey söylemedim” dedi.
Sahabîler gözlerini Culas’la onun genç oğlu Umeyr b. Sa’d arasında gezdiriyorlardı. Sanki onlar, ikisinin içini yüzlerinden okumak istiyorlardı.
Birbirleriyle fısıldaşmaya başladılar ve kalplerinde hastalık bulunanlardan biri şöyle dedi:
“Bu, kendisine iyilik edene kötülükle karşılık veren isyankâr bir gençtir.” Diğerleri de şöyle dediler:
“Hayır, aksine, o Allah’a itaat içinde büyümüş bir çocuktur. Onun yüz batları doğru olduğunu söylüyor.”
Rasûlullah (s.a.s.) Umeyr’e dönüp baktı ki, bütün kanı yüzünde toplanmış, gözlerinden de yaşlar coşmuş, yanaklarına ve göğsüne düşmektedir. Bir taraftan da şöyle diyordu:
Ya Rabbi! Söylediğimi açıklamak için Peygamberine vahiy indir.
Ya Rabbi! Söylediğimi açıklamak için Peygamber’ine vahiy indir.
Culas atılıp:
“Allah’ın Rasûlü! Sana söylediğim doğrudur. Eğer istersen senin huzıı runda yemin edelim. Allah’a yemin ederim ki, Umeyr’in sana aktardıklarından hiçbirini söylemedim.”
Yemin biter bitmez oradakilerin bakışları Umeyr b. Sa’d’a dikildi ve Ra- sûlullahî (s.a.s.) sekînet aldı. Sahabe anladı ki, bu vahiydir. Yerlerinde çakılıp kaldılar, hiç konuşamadılar, bu defa gözler Rasûlullah’a (s.a.s.) dikildi.
Bu arada Culas’da korku ve endişe, Umeyr’de ise telâş ve merak görüldü, Rasûlullah’tan (s.a.s.) vahyin tesiri kayboluncaya kadar herkes böyle kaldı. Rasûlullah (s.a.s.) Allah Teâlâ’nın şu âyetini okudu:
«Küfrü gerektiren sözü söylemediklerine Allah ile yemin ediyorlar. And olsun ki, o küfür sözünü söylediler; İslâm’dan sonra küfre saptılar. Erişemedikleri (büyük bir cinayet) işine de kastedip yöneldiler. Onların kin ve intikamı, sadece Allah ve Peygamber’inin kendi fazlu keremiyle müminleri doygun kılmalarından ileri geliyordu. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur, yüz çevirirlerse, Allah onları dünyada da, âhîrette de elem verici bir azâpla azaplandıracak»
Culas işittiğinin korkusundan irkildi. Nerdeyse korkudan dili tutulacaktı. Daha sonra Rasûlullah’a (s.a.s.) dönüp şöyle dedi:
Allah’ın Rasûlü! Tövbe ediyorum… Tövbe ediyorum…
Umeyr doğrudur. Allah’ın Rasûlü! Asıl ben yalan söyledim. Allah’tan tövbemi kabul etmesini iste. Senin yoluna feda olayım Allah’ın elçisi!”
Bu arada Peygamber Umeyr b Sa’d’a döndü. Bir de ne görsün, sevinç gözyaşları îmân nuruyla parlayan yüzünü ıslatmıştı. Rasûlullah (s.a.s.) mübarek elini onun kulağına uzatıp, yumuşak bir şekilde tuttu ve şöyle dedi:
“Çocuk! Kulağın duyduğunu tam duymuş. Rabbin seni doğruladı.”
Culas İslâm topluluğuna dönüp iyi bir Müslüman oldu. Sahabe, Umeyr’e yaptığı iyiliklerden onun halinin düzeldiğini farketti. O, ne zaman Umeyr anılsa şöyle derdi:
“Allah benden dolayı ona hayırla karşılık versin. Beni küfürden, boynumu da ateşten kurtardı.”