Tıb Nedir?

By | 17 Kasım 2014

doktorTıb, hadis kitaplarında hastalıklar, hastalıktan kurtulma yolları, okuma yoluyla tedavi gibi konuları içermektedir.
Tıb ile ilgili hadislerin değerini tespit edebilmek için genel olarak hadisin değerini ve tıbbî hadislerin kaynaklarını bilmek gerekir.
Tıb konusundaki hadislerin tamamını göz önünde bulunduracak olursak bu hadîslerin bir kısmının hıfzu’s-sıhha ile ilgili bulunduğunu, diğer bir kısmının ise hastalık, tedavi ve ilâçlar hakkında olduğunu, Hz. Peygamber’in mü’minlerin sağlığını korumak için ferdî ve umûmî sağlığa dikkat ve itina gösterilmesi hususunda kesin prensipler koyduğunu görürüz. Bu hadîslerde zikredilen tıbbî esaslar ile o günün tıbbini mukayese edecek olursak Rasul-i Ekrem ile yeni bir tıp anlayışının başladığı mümkün değildir. Meselâ o günkü Arapların vebadan korunmak için eşek gibi anırdıklarını, göz şaşılığını, hastayı, dönen değirmen taşma baktırarak teraviye çalıştıklarını, üstlerinde bir tavşanın topuk kemiğini bulundurmakla hastalığa -arşı muafiyet kazanacaklarını zannettiklerini, yılan sokmuş adamı vücuduna zehir yayılır diye uyutmadıklarını, bir devenin burnundaki yaranın iyi olması için başka ; sağlam bir deveyi dağladıklarını, birşeyden korkan kadına yüreği soğumuş diye sıcak su içirdiklerini, çocukların çürük dişlerini güneşe doğru atıp, böyle yapmakla  dişlerin muntazam ve sağlam çıkacağını zannettiklerini söylemiştik.
Tıbb-ı Nebevi’de ise bütün bu normal akla ve gerçeğe uymayan tedavi şekille- ımın reddedildiğini, o günün tıbbına müdahale edildiği, yerlerine bugünkü modern tbbın bile tasvip ettiği prensiplerin getirildiğini görüyoruz. Her hastalık için bir devâ : :uğu, bu devayı bulabilmek için çeşitli ilâçlar yapıp denenmesi gerektiği, şayet bu ilâç hastalığa uygun gelirse hastanın iyileşebileceği zikredilmektedir. O günü uygulanan kan almaya (hacamat) izin verilirken, yarayı dağlama saklamakta ancak son çare olarak izin verilmektedir. Bu hususlar bugünün tıb da uymaktadır. Bütün bunlar Hz. Peygamber’in o günün tıbbında uygulanan, âdetleri olmadığını, onlara müdahale edip tashih ettiğini, yeni prensipler koyduğunu göstermektedir.
Bu hususta tıp tarihçisi Süheyl Ünver şöyle diyor: “Peygamberimiz de gayet akli esaslar dahilinde İslam dininin esaslarını koyarken halkın sıhhati ile yakından alâkadar ve Arabistan’da an’anevî olarak devam eden tababet bilgilerini yine mâkulât dâiresinde tatbike yarayan cihetlerini bildirmekle rehber olmuşlardır.
Hz. Peygamber (sallalâhu aleyhi ve sellem)’in esaslı surette tıbbî bilgilere sahip olduğu, bizzat tıp ve sağlık ile yakından ilgilendiği kendisinden bize intikal eden hadîslerden anlaşılmaktadır. Bu hadîslerde tedavi usûlleri bulunduğu gibi, ilâç olarak tavsiye ettiği birtakım nebatların isimleri geçmekte, hastalık çeşitleri sayılmakta ve bunlar için tedbirler ileri sürülmektedir. Onun tıpla ilgili bütün bu bilgilerine İslâm tıp tarihi içinde “Tıbb-ı Nebevi” adı verilmiştir.
Tıbb-ı Nebevi ile diğer tıbbı karşılaştırarak şöyle diyor: “Tıbb-ı Nebevi diğer tıp gibi değildir. Kâmil akıl, nübüvvet nuru ve vahyin mahsûlüdür. Diğer tıplarm ekserisi tahmin, zan ve tecrübeye dayanır. Birçok hastaların Tıbb-ı Nebevî’den fayda görmemeleri normaldir. Çünkü bundan tam bir iman ve iz’an ile şifâsına inananlar fayda görür. Bu sadırlara şifâ olan Kur’ân gibidir. Buna inanmayanların sadırları şifâ bulmaz. Bilâkis Kur’ân münafıkların küfürlerini ve kalblerindeki hastalıkları arttırır. Kur’ân canlı kalblere, temiz ruhlara şifâ olduğu gibi Tıbb-ı Nebevi de temiz bedenlere şifâdır. İnsanların Tıbb-ı Nebevî’den yüz çevir¬meleri Kur’ân’dan şifâ istemekten yüz çevirmeleri gibidir. Binâenaleyh kusur ilâçtan değil, hastalık mahallinin ve hastanın  pis olup ilâcı kabul etmeyişindendir .Bununla birlikte Hz. Peygamber (sallalahu aleyhi ve sellem)’in Tıbb-ı Nebevî ile ilgili hadislerinin tamamının vahiy mahsulü olup olmadığı meselesi tartışma konusu olmuştur. Bazılarına göre vahiy mahsulü iken, bazılarına göre bir kısmı vahiy mahsulü olup diğer bir kısmı da tecrübeye dayanmaktadır.