Tevekkül Nedir?

By | 20 Mayıs 2015

tevekkul-nedirTevekkül, kelime olarak güvenmek, bel bağlamak, vekil tayin etmek, sebep ve tedbirde ihmal göstermemek, Allah’a güvenmek, işi O’na havale etmek, O’nun ilmine ve murakebesine sığınmak, kısacası Allah’ı vekil kılmak ve vekile tam olarak itimad etmektir. Şöyle de denebilir: Gerekli bütün çabayı sarf ederek, her türlü tedbiri aldıktan sonra, işi tam bir inançla Allah’a havale etmek, yani deveyi bağladıktan sonra Allah’a emanet etmeye tevekkül denir. Allah’ın katında olana güvenip halkın elinde olan şeye göz dikmemektir.
Tevekkül; kalbin Allah’a tam itimat ve güveni, hattâ, özellikle tasavvuf ıstılahında, başka güç kaynaklan mülâhazasından rahatsızlık duyması manâsına gelir. Bu ölçüde bir güven ve itimad olmazsa, tevekkülden söz edilemez; kalb kapıları ağyara açık kaldığı sürece de hakiki tevekküle ulaşılamaz.

Tevekkül; Cenâb-ı Hakk ve O’nun nezdindekilere bel bağlayıp itimad etme ve O’ndan başkasına kalbin kapılarını bütün bütün kapamak demektir ki; buna, bedenin ubûdiyete, kalbin de rubûbiyete kilitlenmesi diyebiliriz. Bir başka zaviyeden tevekkül; hemen herkes için Hakk’a itimat ve güvenmenin adı; teslim, kalbı ve ruhî hayata uyanmışların halidir.
Sebeplere tevessül ile beraber onlara te’siri hakiki vermeme, derecesine göre hem bir tevekkül -herkes için- hem bir teslimiyet -eşyanın perde arkasına uyananlar için-, hem de bir tefviz ve sikadır -huzur erleri için- Allah Resûlü (aleyhissalatu vesselâm) irade ve cehd u gayreti, tefviz u tevekkül ile iç içe ne hoş ifade buyururlar: “Eğer Cenâb-ı Hakk’a layıkıyla tevekkül edebilseydiniz, sizi, sabah yuvasından aç ayrılıp, akşam tok olarak dönen kuşların beslendiği gibi rızıklandırırdı.” Bu peygamberâne sözden herkes seviyesine göre bir şeyler anlar:

1. Avam, bundan Mevlâna’nın hadis iktibaslı: Evet, tevekkül her ne kadar rehber ise de, sebeplere riayet de Peygamber sünnetidir. Peygamber Efendimiz (huzuruna girip de: “Devemi bağlayayım mı, yoksa tevekkül mü edeyim?” diyen bedeviye) yüksek sesle, “Devenin dizine ipini vur, öyle tevekkül eyle!” çizgisinde herkese açık Allah’a itimat manâsına anlar ki: “Tevekkül edecekler başkasına değil, sadece ve sadece Allah’a güvenip dayansınlar.” (İbrahim, 14/12) ayeti buna işaret eder.

2. Hayatını kalp ve ruhun yamaçlarında sürdürenler ise bundan, kendi havi ve kuvvetlerinden teberri ile Allah’ın havi ve kuvvetine teslim olup, gassalin elinde meyyit haline gelmeyi anlarlar ki: “Gerçek mü’minler iseniz, Allah’a itimad-ı tâmme içinde bulunun!” (Mâide, 5/23) fermanı bunu ihtar eder.

3. Fenâfillah ve bekâbillah zirvelerinde dolaşanlara gelince, bunlar Hz. İbrahim gibi ateşe atılırken bile “Cenâb-ı Hakk’ın benim halimi bilmesi, benim bir şey istememe ihtiyaç bırakmamıştır.” (Zümer, 39/38) tefvizi veya İnsanlığın İftihar Tablosu gibi, düşman gölgelerinin mağaranın içine düştüğü ve herkese ürperti veren tehditlerinin Sevr’in duvarlarına çarpıp yankılandığı esnada bile, fevkalâde bir güven ve emniyet içinde: “Tasalanma, Allah bizimle beraberdir!” (Tevbe, 9/40) sözleriyle ifade edilen sikayı anlarlar ki: “Kim Allah’a tefviz-i umûr ederse O, ona kâfidir” (Talâk, 65/3) beyanı da bu gerçeği hatırlatır.
Tefviz en yüksek mertebe, sika en âlî makamdır. Bu mertebeyi tutan ve bu makamın hakkını veren, sadece aklıyla, mantığıyla, inançlarıyla değil, bütün zâhir ve bâtın duygularıyla Hakk’ın emir ve iş’arlarında erir ve O’na bir mir’ât-ı mücella olur.
Tefvizle alâkalı sözlerin en güzellerinden birini de:
“Hakk şerleri hayreyler,
Zannetme ki gayreyler,
Arif anı seyreyler Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler
Sen Hakk’a tevekkül kıl,
Tefviz et ve rahat bul,
Sabreyle ve razı ol
Mevla görelim neyler,
Neylerse güzel eyler.”
matlaıyla başlayan tefviznamesinde İbrahim Hakkı söyler.