Tanımadan “Çocuk Terbiyesi” Olmaz

By | 18 Şubat 2015

Tanımadan “Çocuk Terbiyesi” OlmazTanımadan “Çocuk Terbiyesi” Olmaz

Gökyüzünden dökülen milyarlarca kar tanesi uzaktan bakıldığında aynıymış gibi gözükse de her biri diğerinden farklıdır. Çocuklar da böyledir. Kardeşler bile birbirinden ayrı karaktere sahiptirler.
Çocukların bu farklılıkları göz önüne alınmadan, karakterlerini tanımadan çocuk terbiyesine soyunulursa şahin karakterli çocuk, zamanla korkak bir kargaya dönüşme riski taşır.
Nasıl mı?

Şahin’in korkak bir kargaya dönüşme hikâyesi

Yaralı şahin kuşu, yaslı bir kadının bahçesine konar. Yaslı kadın perişan görünümlü şahine acır ve yanına alır.
Aç şahinin önüne çocukları için hazırladığı hamur bulamacını koyar. Şahinin, önüne konan tasa gagasını daldırmasıyla başını sallayarak geri çekmesi bir olur. Çünkü etle beslenen şahin, hamur bulamacını yiyemez.
Çocuk terbiyesinin birinci ve en önemli basamağı çocuğu tanımaktır.
Yaslı kadın, şahinin bu halini görünce üzülür; ‘‘Vah, vah gagan uzamış, kıvrım kıvrım olmuş. Yumuşacık bir hamur bulamacını bile yiyemez duruma düşmüşsün. Senin sahibin hiç mi bakmadı sana! Niye düzeltmedi ki gaganı?” der ve eline aldığı kör makasla şahinin gagasını yavaş yavaş kesmeye çalışır.
Şahin, yaslı kadının elinden kurtulmak için çırpınsa da nafile, kaçamaz. Sonunda yaslı kadın şahinin gagasını keser. Şahin çırpınırken yaslı kadın, bu kez de şahinin kanatlarını görür: “Aa su kanatlarının haline bak? Kimi uzun kimi kısa kalmış. Onları da düzeltmem lazım.”
Kadın eline makası alıp şahinin güzelim kanatlarını düzeltmeye girişir. Şahin acıyla kıvranır, çırpınır. Çaresizce pençelerini kadının koluna atıp tırnaklarını geçirir. Yaslı kadın bu vesileyle şahinin tırnaklarını fark eder. Kuşun avlanırken kullandığı pençelerini de söküp atar.
Cahil, yaşlı kadının elinde rezil olan şahinin gözleri dolar. Yaslı kadın, şahinin bu halini görünce hiddetlenir; “Ben iyilik yapıyorum, kuş ağlıyor.” der ve elindeki kuşu “Git haydi bildiğin yere.” diyerek kaldırır, havaya atar.
Şahin uçmak için çırpınır, ama kanatları kesildiği için uçamaz. Acıyla yere inmek ister, tırnakları söküldüğü için yere de konamaz. Yan yan giderek kendini bir kulübeciğin arkasına zor atar.
Koca koca hayvanları gökyüzünde süzülerek avla¬yan cesur şahin, cahil kadının elinde korkak bir kargaya dönüşür.
işte birçok anne-baba da çocuklarını yeterince tanıyamadıkları için ellerindeki şahin bakışlı çocukları, kargaya çevirir ve bunu fark etmezler bile. Halbuki çocuk terbiyesinin birinci ve en önemli basamağı, çocuğu tanımaktır.

Çocuğunuzu yeniden keşfedin

Albert Einstein’ı bilirsiniz. Hani “dünyanın en zeki adamı” olarak kabul edilen ünlü Alman fizikçi.
Einstein çocukluk yıllarında ne öğretmenleri ne de ailesi tarafından yeterince fark edilemez. Öğretmeni Albert’i her defasında babasına şikâyet eder, “Oğlunuz öğrenim zorluğu çekiyor. Bu yüzden diğer çocuklara anlatmam gereken konularda aksıyor.” der. Einstein’ın babası da artık bu baskılarından bunalır ve oğlunu okuldan alır. “Hiç olmazsa bir mesleği olsun” diyerek meslek okuluna kaydettirir.
12 yaşına kadar oğlunun eğitim problemleriyle boğuşan baba, çocuğunun dünyanın en zeki insanı olduğunu fark edemez ne yazık ki. Şayet anlamış olsaydı, her sinirlendiğinde, “Senin kadar aptal başka bir çocuk dünyaya gelmemiştir’’ diye bağırıp çağırmazdı.
Çocuk sadece başaramadığı alanlarda değil, başardığı alanlarda da desteklenmeli, yüreklendirilmelidir.
Einstein okulda başarısızdır; çünkü öğretmenin anlatmaya çalıştığı konular onun ilgisini çekmez. O dönem tarım toplumu olan Almanya’nın okullarında inek sağımı, toprağın nasıl gübreleneceği, ağaçların budanma şekilleri gibi konular anlatılır. Onun içinse bunlar oldukça anlamsız bilgilerdir. O yüzden bir türlü anlatılanlara dikkatini veremez. Çünkü evrendeki ince dengenin nasıl kurulduğunu, maddenin ötesindeki mananın nasıl şekillendiğini merak eder…
Yıllar sonra Einstein’ın farklılığı anlaşılınca bilim dünyası, onun her konuşmasını nefesini tutarak dinlemeye baslar…
Yalnız ne yazık ki her çocuk, Einstein kadar şanslı değil. Derslerinde başarısızlık yasayan binlerce şahin çocuğa bir ömür karga muamelesi yapılıyor; tırnakları, gagası, kanatları koparılarak onu şahin yapan tüm özellikler ortadan kaldırılıyor. Ve daha da acısı, tüm bu yaşananlardan kimsenin haberi bile olmuyor.
Sadece Einstein değildir aynı kaderi yaşayan. Mesela Van Gogh. Dünyaca ünlü ressamın tabloları bugün paha biçilemeyecek kadar değerli olsa da yaşadığı dönemde kimse dönüp bakmaz yaptığı resimlere. Hatta esi bir gün ona “Bırak şu gereksiz isleri. Gidip para kazanabileceğin bir iste çalış. Evinin ihtiyaçlarını zamanında karşıla. Mutfakta yemek yapacak erzakımız kalmadı.” der. Ünlü ressam duydukları karsısında fazlaca sinirlenir ve atölyesindeki onlarca tabloyu sokak ortasında bir parça ekmek karşılığında satar. Dün bir ekmek karşılığında satılan o tablolar, bugün kimin elindeyse dev bir hâzinenin sahibi durumunda.
Anneler çocuklarının doğduğu ilk günden itibaren hangi sahalarda kabiliyetli olduğunu anlayabilecek özel bir donanıma sahiptir.

Başarı mı başarısızlık mı ölçü olmalı?

Çocuğunun eğitimi konusunda tavsiyeler isteyen bir anne, “Kızım Tarih ve İngilizce dersinde çok zayıf, iste¬meye istemeye özel derse gönderiyorum. Bu da onu çok yoruyor. Çocuğumu motive edebilmem için hangi tavsiyelerde bulunursunuz?” diye sormuştu.
Bense bu kız çocuğunun hangi derslerde iyi olduğunu merak etmiştim. Anne, “Matematikte çok başarılıdır.” demişti.
Peki, neden kızınıza matematik dersi aldırmıyorsunuz diye sorduğumda ise anne, “Gerek görmüyoruz, çünkü kızım çocukluğundan beri bu dersten dersinden hep çok yüksek not alır.”
Şaşırmıştım annenin,“gerek görmüyoruz” sözüne. Çünkü bu anne, kızının başarısız olduğu derslere verdiği önemi, başarılı olduğu derse göstermiyordu. Halbuki çocuğun matematik alanındaki kabiliyeti ayan beyan ortadaydı. Anne ise kızının bu başarısını, “gerek yok” diye geçiştiriyordu.
Hem kendinize hem de etrafınızdaki ebeveynlere bakın. Aynı örnekteki anne gibi davrandığınızı fark edeceksiniz. Genelde çocukların başarısız olduğu alanlarda daha fazla yardıma ihtiyaç duydukları düşünülür ve bu sahalar takviye edilir. Oysa asıl önemli olan, çocuğun başarılı olduğu alanlarda desteklenmesidir.
Ne yazık ki günümüz eğitim sistemi, ‘‘her şeyden bir şey” öğretmeye yönelik olduğu için “bir şeyden her şeyi” bilmeye yönelik kabiliyet taşıyan çocuklar arada kaybolup gidiyor. Halbuki anne-babalar, çocuklarının başarısızlığına dikkat çektiği ve özen gösterdiği kadar; (hatta daha da fazla) başarılı oldukları sahalara eğilmeli, onların meyillerini takip etmeli, o konularda yollarını açmalı, destek vermelilerdir.

Çocuğu en iyi anne tanır

Hiç kimse, bir çocuğun kabiliyetini keşfetme konusunda anne-baba kadar bilgiye sahip olamaz. Özellikle anneler, çocuklarının doğduğu ilk günden itibaren hangi alanlarda kabiliyetli olduğunu anlayabilecek özel bir donanıma sahiptir. Yeter ki bu kabiliyetlerini “empati” kanallarını tıkamadan kullanabilsinler. Tabii ki her anne-baba iyi niyetlidir ve çocuklarının geleceğinin en uygun biçimde şekillenmesini ister. Ancak iyi niyet, her zaman iyi netice vermez.
O halde ebeveynlere düşen görev, anne karnından itibaren çocuğun psikolojisini yakından takip etmek ve onu tanımak için gayret sarf etmektir.