Sıla-i Rahim ve Ömrün Uzaması

By | 21 Haziran 2015

sila-i-rahim-ve-omrun-uzamasiEfendimiz diğer bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Nesebinizden sıla-i rahim yapacaklarınızı öğrenin. Zira sıla-i rahim akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır.” Bu ve bunu destekler mahiyette başka hadislerde, sıla-i rahimin ömrü uzattığı beyan edilmektedir.
Bunun dışında öteden beri Ehlullah arasında ömrün birbirine verilmesi meselesi de bilinen bir konudur. Her hâlde bu mesele ancak, verenin ve alanın ruhî dokularının uyuşması, aynı frekansı paylaşmaları ve Allah’ın bu fiilî ve kavlî duaya meşietiyle cevap vermesiyle gerçekleşebilir.
Her isteyenin veremeyeceği gibi, her isteyenin de alamayacağı bu alış veriş netice itibarıyla “illet-i tâmme”nin gerçekleşmesi ve Cenab-ı Hakk’ın o mevzuda iradesinin taallukuna bağlıdır. İhtimal, sıla-i rahim yapılınca o illet tahakkuk ediyor ve Allah ömrü uzatıyor.

Ömür uzamasının bir başka tevili de şöyle olabilir; Cenab-ı Hakk in-sanın yaptığı şeyleri bereketlendirip, nemalandırarak o insanın hayatını uzun bir ömür yaşamışçasına bereketlendirebilir. Şayet ömrün uzaması esprisi, insanın ahiret hesabına yönelik kazancıyla değerlendiriliyorsa, bu durumda insan ahiret adına çok kazanmış demektir. Mesela bunlardan birisi Kadir gecesidir ki, bin aya bedel olduğu ifade ediliyor. Eğer insan o gecede, o İlahî teveccühü yakalarsa, sanki seksen sene yaşamış gibi olur. Bu, o insanın ömrü uzasaydı ve seksen sene de yaşasaydı işte o kadar sevap kazanacaktı demektir. Sadakanın, hasenatın, sıla-i rahimin ömür uzatması da bu şekilde olabilir.

Ömrün uzatılması meselesinin niçin sıla-i rahime tahsis edildiği hakkında şunlar söylenebilir; günümüzde en çok gadre uğrayan İslâmî prensiplerden biri de hiç şüphesiz yakın akrabanın unutulmasıdır. Evet, derecesine göre yakınların yer yer ziyaret edilmesi; onlarla aramızda vuslatın sağlanması; başta anne-baba, anne-babanın evlatları, sonra kardeşler, nine, dede; dayı-teyze, amca-hala gibi yakınların, anne-babaya saygının bile çok ciddi sarsıldığı bir dönemde görülüp gözetilmesi mevzuu çok önem arz etmektedir.

Hz. Hatice validemiz çok akıllı bir kadındır ve o sanki bir peygambere zevce olmak için yaratılmıştır. Efendimizle ilk vahyin heyecanını paylaştığı dönemde bu büyük kadın, Peygamberimizin, Cebrail’den (aleyhissalatu vesselâm) ilk ayetleri aldıktan sonra “Kendimden korkuyorum.” demesine mukabil; “Hayır ebedîyyen Allah seni zâyi etmeyecektir. Şüphesiz sen sıla-i rahim yapıyor, ihtiyacı olanın elinden tutuyor, yoksula bakıyorsun…” demiştir.

Hz. Hatice validemizin bunu demesi ve Varaka b. Nevfel’in de bu istikamette bir mütalâada bulunmasından anlaşılıyor ki, sıla-i rahim, o toplumda zor yapılan ve talib olunan bir şey. Hz. Ebu Bekir, Efendimiz’e yapılanlar karşısında O’nasahip çıkarken, “Senin gibi, fakirin, yoksulun elinden tutan, sıla-i rahim yapan birine bu yapılmaz.” diyor. Yine komşulukla korumaya almak istediğinde, Kureyş’e karşı sıla-i rahimi referans olarak veriyor. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, sıla-i rahim o dönemde de herkes için gâye-i hayâl ve çok önemli bir şeydi.

Bir diğer yanıyla tarihte, pederşâhî, cedşâhî, ceddü’l-cedşâhî (ata erkil) aile şekillerini görmek mümkün. Eskiden bizim toplumumuz da öyleydi. Bir baba-anne veya dedenin etrafında birçok gelin ve evlad bulunurdu. Hâlâ bazı yerlerde bu vardır. Bunlar aslında toplum molekülünün düşük çapta hücreleri gibi şeylerdir ki, ne kadar sağlam, sıhhatli, birbiriyle irtibat içinde olurlarsa o kadar sıhhatli bir toplum meydana gelir.