Şefaat Nedir?

By | 14 Nisan 2015

sefaat-nedirKelime olarak ‘aracı olmak, tavassutta bulunmak’ anlamına gelen şefaat, dinî terminolojide, âhirette günahkâr mü’minlerin günahlarının affedilmesi, günahı olmayanların ise, daha yüksek derecelere yükselmesi için Allah’ın izin verdiği ‘peygamberler, âlimler, şehitler ve derecesine göre müminleri vesile yaparak rahmetinin farklı bir boyutta tecellisinden ibarettir.

“O gün Rahman’ ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.” âyeti, Kur’ân’da şefaatin olduğunu gösterir.

Şefaatle ilgili olarak Kur’ân’da ‘hiç kimseden şefaat kabul edilmeyeceğini’ bildiren âyetler, şefaatin olmadığına bir delil olarak ileri sürülemez, zira bu âyetler, inkârcıların akıbetlerinin söz konusu edildiği yerlerde gündeme getirilen ifadelerdir. Bununla kâfir, müşrik ve münafıkların bu tasarrufun dışında olduğu vurgulanır.

Hadis-i şeriflerde ise, şefaatle ilgili açık haberler vardır. Bu cümleden olarak Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), bir hadislerinde, ümmetinden günah işleyenlere şefaat edeceğini haber vermiş , bir başka hadislerinde ise, her peygamberin kendisine has ve kabul olunan bir duasının bulunduğunu, kendisinin ise bu duasını âhirette ümmetine şefaat etmek için yapacağını bildirmiştir. Yine bir başka hadislerinde Allah Resulü, (sallallahu aleyhi ve sellem) mahşerde insanlar ıztırap ve heyecan içinde hesaplarının görülmesi için bekleşirlerken, Allah’a dua ederek hesap ve sorgunun bir an önce yapılmasını isteyeceğini bildirmiştir.

Adil ve de merhametli bir sultanın hâkim olduğu bir ülkede birisinin bir suç işlediğini düşünelim. Şu kadar ki, suçu sabit olmuş bu kişi, işlediği cürmü meslek hâline getirmemiş birisi. O bu cürmü bir kısım nefsanî dürtülerle işlemiş, yaptığına da pişman olmuş. Bu yaptığından ötürü de sultanın kanunlarından çekiniyor, kendisini hatalı ve cezayı hak etmiş görüyor. İşte o merhametli sultan, mülkündeki suçluyu pişmanlık ve korku içinde görür ve ona acır. Fakat sultan, bu suçluyu sebepsiz yere affederse, koyduğu kanunlara, nizamlara halel gelir, ahali kanunları hafife alır ve artık kendisinden korkmazlar endişesiyle, bir emir veya vezirine onu affedeceğini ima eder. Vezir de suçlu için şefaat ederek onun kurtuluşuna vesile olur. Aslında suçluyu affetmeyi murad eden, sultanın bizzat kendisidir; ancak sultan, vezirinin şefaatini kabul etmek suretiyle onun, nezdindeki değerini insanlara göstermeyi ve ona bir nevi şeref ve paye vermeyi dilemiştir. İşte Kur’ân ve hadislerde anlatılan şefaatin tamamı bu türdendir. Bu itibarla, böyle bir şefaate nail olabilmek için kula düşen, Allah ve Resûlü’nün kendisinden istediği vecîbeler konusunda dikkatli olmak ve O’nun azabından korkarak O’ndan yardım dilemektir.