Sa’lebe B. Abdurrahman

By | 15 Nisan 2015

salebe-b-abdurrahman    Daha on altısını geçmemiş bir genç olan, Sa’lebe b. Abdurrahman, Rastı lullahîn (s.a.s.) yanında çok otururdu. Ashaptan birinin bir ihtiyacı oldu ğunda, yerine getirmesi için, Rasûlullah (s.a.s.) onu gönderirdi.
Bir gün Rasûlulllah (s.a.s.) onu çağırdı ve bir işe gönderdi. Sa’lebe gitlı Ensar’a ait evlerden birinin yanından geçti. Evin kapısı açıktı. Evin yanından geçerken, yüzünü dönüp içine baktı. Banyoya çekilmiş bir perde gördü. İhı perdeye baktı, rüzgâr esti ve perdeyi kımıldattı. Perdenin gerisinde banyo yapan bir kadın vardı. Böylece o kadına bir veya iki defa bakmış gibi oldu Bunun üzerine:
Eûzu billah. Rasûlullah (s.a.s.) beni bir işe gönderiyor, bense, Müslümanların kadınlarına bakıyorum. Vallahi, Allah ayetler indirip beni münafıklarla birlikte anacak, dedi. Peygamberin (s.a.s.) yanına dönmekten korktu. Kendi evine dönmekten ve Peygamberin (s.a.s.) kendisini başka bir şey için göndermesinden çekindi. Onların nereye gittiğini bilmeyecekleri şekilde dolaşmaya başladı. Peygamber (s.a.s.) onu bekliyor, ama gelmiyordu:
“-Ömer! Selman! Sa’lebe b. Abdurrahman nerde?” diye soruyor, onlar da:
– Allah’ın Rasûlü! Belki onun, başka bir işi çıktı, onu beklemeye devam edelim, dediler.
Peygamber (s.a.s.) bir gün, iki gün bekledi. Ama Sa’lebe gelmedi. Peygamber (s.a.s.):
“Ömer! Selman! Gidin, onu Medine’de arayın” dedi. Ömer’le Selman gittiler. Sonra Rasûlullah’a dönüp:
– Allah’ın Rasûlü! Onu, Medine sokaklarında, çarşılarında ve bahçelerinde, her yerde aradık, izine rastlayamadık. Belki o bir yere gitti veya bir süre sonra sana gelecek, dediler.
Peygamber (s.a.s.) günlerce onunla ilgili bir haber bekledi ve onu düşündü. Kendisine onunla ilgili bir haber gelmeyince:
“Ömer! Selman! Falan! Falan! Gidin, onu kırlarda ve çöllerde arayın” dedi.
Onlar iz aramak üzere yürürlerken, Mekke’yle Medine arasındaki dağlara çıktılar. Çevrelerindeki izleri takip etmeye başladılar. Bu dağların eteğinde, sürülerini otlatan bedevilerle karşılaştılar. O bedevilerden birisi, sahabîlerin iz sürdüklerini görünce, onlara:
Siz ne arıyorsunuz? diye sordu. Onlar:
Şöyle, şöyle bir genci arıyoruz, dediler.
O bedevi, herhalde siz ağlayan genci arıyorsunuz, dedi. Ömer:
-Vallahi, biz onun ağladığını bilmiyoruz. Ancak siz bu gençle ilgili ne biliyorsunuz? dedi. Bedevi:
-Bu dağın eteğinde bir genç var. Kırk günden beri, onun ağlamasından, feryat etmesinden ve istiğfar etmesinden başka bir şey duymuyoruz, dedi. Ömer:
O ne zaman gelir? Ona ulaşmanın yolu nedir? dedi. Bedevî:
Güneş batınca, bizim yanımıza gelir, ona biraz süt veririz, gözyaşı ve ağlamayla karışık bir halde sütü içer, sonra tekrar dağa çıkar, dedi.
Ömer, Selman ve beraberindeki sahabîler, onu beklemek üzere bir kayanın arkasına saklandılar. Güneş battıktan sonra o genç geldi. Çok ağladığı için, tüyü yolunmuş civciv gibiydi. Başı önüne eğik, üzgün ve gözleri yaşlı bir halde, adımlarını zorla atarak geldi. Bedevilerin yanında durdu. Sahabîlerden haberi yoktu. Bedeviler sütü ona verdiler. Sütü ağzına yaklaştırınca, ağladı ve ondan azıcık içti. Sütün geri kalanını yere koydu. Yine ayaklarını sürüye sürüye dağa çıkmaya başladı. Ömer’le Selman ortaya çıktılar. Genç onları görünce telaşlandı ve:
Benden ne istiyorsunuz? dedi. Onlar:
– Rasûlullah (s.a.s.) seni istiyor, dediler.
Benden ne istiyor?
Bilmiyoruz.
Belki de Allah âyet indirdi.
Bilmiyoruz.
Allah beni münafıklarla birlikte mi zikretti.
– Bilmiyoruz. Ancak Rasûlullah (s.a.s.) seni istiyor.
– Bana acıyın, bırakın da bu dağın eteğinde öleyim, dedi.
Hayır, vallahi, seni bırakmayız, dediler.
Onlardan kaçmaya çalıştı. Sahabîler onu yakalayıp Medine’ye getirdiler.
Ağlar bir halde, onu evine getirip yatağına yatırdılar. Ömer, Rasûlullah’a (s.a.s.) gidip:
Allah’ın Rasûlü! Sa’lebe b. Abdurrahman’ı bulduk, dedi. Rasûlullah
(s.a.s.):
Nerede buldunuz? dedi.
Mekke’yle Medine arasındaki dağların eteğinde bulduk.
Şimdi nerde?
Evinde, istersen onun yanma gidebilirsin.
Rasûlullah (s.a.s.), Saîebe’nin evine gitti. İçeri girmek için kapıyı kımıldattı. Sanki o, yatağın üzerine atılmış, eski bir deri parçası gibiydi. Rasûlullah’ın (s.a.s.) sesini duyunca, zorla dönüp:
Allah’ın Rasûlü! Allah âyet mi indirdi? dedi.
Hayır.
Allah beni münafıklarla birlikte mi zikretti?
Hayır.
Sonra Peygamber (s.a.s.) gelip Saîebe’nin yanında bağdaş kurdu. Saîebe’nin başını mübarek kucağına koydu. Sa’lebe ağladı ve:
Allah’ın Rasûlü! Günah ve isyanlarla dolu bir başı, kucağından kaldır. Allah’ın Rasûlü! Ben, çok basit ve düşük birisiyim. Başımı kucağından kaldır, dedi.
Rasûlullah (s.a.s.):
– Hayır, dedi.
Sa’lebe hüngür hüngür ağladı.
Rasûlullah (s.a.s.):
Sa’lebe! Sen ne istiyorsun? dedi.
Rabbimin rahmetini istiyorum.
Sen neden korkuyorsun?
Allah’ın azabından korkuyorum.
Peki ne ümit ediyorsun?
Yüce Allah’ın mağfiretini ümit ediyorum.
Ben Allah’a, sana istediğini vermesi ve korktuğundan da emin kılması için dua edeceğim.
Sa’lebe yine ağladı. Bu arada Rasûlullah (s.a.s.) ona Rabbini zikrettiriyor ve ondan istekte bulunduruyordu. Sa’lebe cesarete gelip:

Allah’ın Rasûlü! Ben, karıncanın etimle kemiğimin arasında yürüdüğü gibi, içimde bir şeyin kımıldadığını hissediyorum, dedi. Rasûlullah (s.a.s.):
Gerçekten bunu hissediyor musun?
Evet.
0, artık sana gelen ölümdür.
Sa’lebe şehadet getirdi. Peygamber de (s.a.s.) kelime-i şehadeti onu devamlı tekrar ettirdi. Sonunda şehadet getire getire ruhunu teslim etti.
Ölünce onu Peygamber (s.a.s.) yıkadı, kefenledi, namazını kıldı. Sahabîler defnetmek üzere tabutunu götürürlerken, Rasûlullah (s.a.s.) arkada yürüdü. Tabutun arkasında yürürken Rasûlullah (s.a.s.), sanki bir kalabalığın içindeymiş gibi, ayaklarının ucuna basarak yürüyordu. Ömer, Rasûlullah’«! (s.a.s.) dönüp:
Allah’ın Rasûlü! İnsanlar sana yol açtıkları, rahat yürümeni sağladıkları halde, sen ayaklarının ucuna basarak yürüyorsun. Niye böyle yürüyorsun? dedi. Rasûlullah (s.a.s.):
– Ah Ömer! Ah! Vallahi, beni sıkıştıran meleklerin çokluğundan ayaklarımı basacak yer bulamıyorum, dedi .