Nörolojinin Sebepleri Nelerdir ?
6 ay-5 yaş arası çocuklarda, ateş ile beraber ortaya çıkan nöbetlere havale denir. Havale vakalarının büyük çoğunluğu, yüksek ateş sonrası havale ve ardından orta kulak iltihabı, kulak arkasında yara veya çıban, ya da bademciklerin şişmesi şeklinde seyreder. Havale, ateşlenmeden itibaren ilk 24 saat içinde görülür ve hastalık sürecinde 2-3 defa tekrarlayabilir. Nöbetler, ani huzursuzluk, korku, kısa süre tutarsız konuşma, hıçkırık, kusma, kısa dalma nöbetleri, başını duvara vurma, kısa süreli baygınlık gibi basit nöbetlerden, bilinç kaybı, el ve ayaklarda kasılma, ağızdan köpük gelmesi gibi komplike nöbetlere kadar farklılık gösterebilir.
Havale geçiren çocukların epilepsi ve diğer nörolojik hastalıklara yakalanma riski basit havale geçirenlerde % 1 -2, komplike havale geçirenlerde ise %8’dir.
Modern tıp yüksek ateşi ve havaleyi önlemek için yoğun ve düzenli olarak ateş düşürücü önerir. Ancak ateş düşürücülerin ne ilk nöbeti ne de nöbetin tekrarlamasını önleyemediği tesbit edilmiştir. Basit nöbetler bile dışarıdan korkutucu görünebilir ve ailede paniğe sebep olabilir. Ailenin paniğinden etkilenen doktor gerekli görmese bile çocuğa havaleyi önlemek için antiepileptik ve ateş düşürücü (Devamlı Antikonvülzan Profilaksi) önermek zorunda kalır.
Antiepileptik ve ateş düşürücü tedavi en az 2 yıl ya da çocuk 5 yaşına gelene kadar devam eder. Ancak antikonvülzan ilaçlar epilepsi riskini ortadan kaldırmaz, sadece nöbetlerin tekrarlamasını azaltabilir ve yalnız kullanıldığı sürece etkili olabilir, tam tersine nöbetleri artırabilir de. Yani bu “tedavi’nin hiçbir tedavi edici özelliği yoktur.
Tedavi edici özelliği olmayan bu ilaçların zararlarını görmek için en sık kullanılan Antikonvülzan Profilaksi ilaçlarının yan etkilerine göz atalım:
Fenobarbital: Tedavi sırasında hiperaktivite, davranış değişiklikleri, öğrenme güçlüğü ve entellektüel kayba neden olur. (IQ’da yaklaşık 7 puanlık gerileme)
Valproik asit: Nöbetin tekrarını önlemede etkindir ancak pankreasın ve kan üretiminin bozulmasına, ölümcül hepatite, glomerülonefrite ve bebeklerde tanımlanamayan metabolik hastalıklara sebep olabilir.
Nöbetleri azaltma karşılığında bu kadar ağır bir bedel ödemeyi göze alanlar bu konuyu bir daha gözden geçirmelidir. Antikonvülzan Profilaksi’nin zararları sadece bu ilaçların yan etkileri ile sınırlı değildir. Zararın büyüklüğünü görmek için öncelikle havaleye yol açan sebepleri anlamaya çalışmak gerekir.
Havaleye yol açan sebepler
- Anne karnındaki bebekler beyindeki fazla nemi ancak biyolojik doğum zamanı geldiğinde dışarı atar ve gereken kuruluk ancak o zaman sağlanabilir.
- Sezaryen ile dünyaya gelen bir bebek ise, henüz doğuma hazır olmadığından beynindeki nem fazlalığını atamaz ve beyin gereken kuruluğa ulaşamaz.
- Bebeğin bağışıklık sistemi, beyindeki nemi kurutmak için, ateşi yükseltmek zorunda kalır.
- Beyin ancak, yüksek ateşle gerekli kuruluğa ulaşabilir. Bu durumda bebeğe her ateşi çıktığında ateş düşürücü verilirse, beyindeki sıvı dengesizliği giderilemediği için ateşlenme son bulmaz ve bebek periodik olarak ateşlenmeye devam eder.
İstatistiklere göre bugün Türkiye’de her iki bebekten biri biyolojik doğumun gerçekleşmesi gereken tarihten 2-3 hafta evvel, planlı olarak ameliyatla alınmaktadır.
- Normal doğumu hızlandırmak için suni sancı (synpitan) uygulanmışsa, bebeğin beyni gerekli kuruluğa ulaşmamış olabilir. Bu durumda, suni sancının ne zaman verildiği önem kazanmaktadır. Doğumun ilk evresinde verildiyse, bebeğin beyni hazır olmadan doğum gerçekleşmiş, yani bebek ateşli hastalıklara yatkın olarak doğmuştur. Doğumun son evresinde verilmişse, bebeğin beyni doğuma hazırdır. (“Sezaryenle Doğum” ve “Dikkat Eksikliği Sendromu” bölümüne bakınız.)
- Ayrıca suni sancı, önce bazı komplikasyonlara, sonra da sezaryene sebep olabilir. Suni sancıdan sonra sezaryene alınan kadınlarda zarar anestezi ilaçlarıyla beraber iki katma çıkar. Bu ilaçlar, anneyle beraber bebeğin de beynini tahriş eder, dokularda depolanır. Otistik ve hiperaktif çocukların büyük çoğunluğu sezaryenli çocuklardır. (“Dikkat Eksikliği Sendromu” ve “Otizm” bölümüne bakınız.)
- Birçok anne şu veya bu sebeple çocuğunu emzirmez. Bebeklerin büyük çoğunluğu doğumdan hemen sonra veya birkaç hafta sonra mama ile beslenmeye başlar. Hazır mamalar, süt tozu, sentetik protein, sentetik enzim, aroma, titanyum dioksid, koruyucu ve benzeri katkı maddeleri içerdiği için, sindirmek mümkün değildir. (“Süt” ve “GMO” bölümlerine bakınız.) Sindirilemeyen mamaların kalıntıları doku ve damarlarda birikerek tıkanıklıklar oluşturur, organ gelişimini, özellikle böbrek ve kemik dokusu gelişimini olumsuz etkiler.
- Anne sütü ile beslenen çocuklara da çoğu zaman 3. aydan itibaren ek besin verilir. En çok kullanılan ek besin bebe bisküvisidir.
Bebe bisküvisinin içindekiler
Buğday unu (mutlaka katkılıdır): Bu, doğal buğday değil, genetiği değiştirilmiş İtalyan buğdayıdır. GM buğday asla sonuna kadar sindirilemez, kalıntıları dokularda ve damarlarda birikir, damarları tıkar. Bu tıkanıklıklar havale için zemin oluşturur. (“Ekmek” ve “GMO” bölümlerine bakınız.)
Tatlandırıcılar (fruktoz şurubu, inülin-oligofruktoz, bal tozu): Bunların hepsi GM ürünlerdir ve diyabete sebep olur. (“Diyabet” ve “Bal” bölümlerine bakınız.)
Vitaminler (A, C, D3, E, Bl, B2, B6, B12, niasin, pantotenik asit, folik asit, biotin): Bu vitaminler rekombinant DNA ve nanoteknoloji yöntemiyle üretilmiştir ve rekombinant DNA ilaçlar gibi tehlikelidir (“Tıbbi İlaçlar”, “Bağışıklık Sistemi” ve”GMO” bölümüne bakınız.)
Mineral premiksi (kalsiyum, fosfor, çinko, bakır, iyot, demir, selenyum): Uzmanlar insan vücudundaki mineral elementlerin önemli görevler yaptığını, ancak doz aşımının toksik etkiye neden olduğunu belirtmektedir.
Örneğin: Mineral formda alman bakır ve demir iyonları metabolizma unsurları ile reaksiyona girerek oksidatif DNA hasarına yol açar. Kanserde ise metallerin aracılık ettiği oksidatif DNA hasarı önemli rol oynar.
Ayrıca gereğinden fazla demir alındığında vücutta aşırı miktarda demir birikir, karaciğer sirozu, diyabet, ten renginin koyulaşması, kalpte büyüme ve tahribat gibi sorunlar ortaya çıkabilir.
Kalsiyum yükseldikçe kaslarda güçsüzlük, böbreklerde ve eklemlerde kireçlenme ortaya çıkar.
Fazla alınan iyot, tiroid bezinin çalışmasını durdurabilir. (Haşimoto hastalığı)
Aşırı selenyum alındığında saç ve tırnak dökülmeleri, deri döküntüleri ve polinevrit denilen sinir hastalığı ortaya çıkar.
Ayrıca bu maddelerin bazıları büyük ihtimalle nano parçaçıklar halindedir.
Muz tozu: Bütün kurutulmuş meyveler gibi, renk koruyucu ve bozulmayı önleyici Sodyum sülfit (E221)içerir. Yapılan araştırmalara göre, sodyum 331 sülfit öğrenme ve hafıza bozukluğuna yol açmakla birlikte beyin fonksiyonlarına da zarar vermektedir.
Yumurta: Hazır besinlerde yumurta yerine yumurta tozu kullanılır. Yumurta tozuna hiç bir katkı katılmasa da koruyucu olarak sodyum sülfit mutlaka katılmaktadır. Ayrıca taze yumurta kullanılsa bile, uzun süre raflarda kalan bebe bisküvisi içindeki yumurta da “bayat yumurta” sınıfına girer. Yumurta tozu ve bayat yumurtayı sindirmek mümkün değildir. Sindirilemeyen kalıntılar damarlarda birikerek böbrek gelişimini olumsuz etkiler ve havaleye temel oluşturur. (“Yumurta” bölümüne bakınız.)
Bitkisel yağ: Türkiye’de halis sızma zeytinyağı hariç bütün bitkisel yağ- lar hem rafine, hem hidrojenize edilir. Ayrıca bütün yağlara koruyucu ilave edilir. Hidrojenize edilmiş (plastikleştirilmiş) yağ, yağ özelliğini kaybeder, sindirilemediği için damarlarda birikir. İnatçı ateşlenmeye ve havaleye sebep olabilir. (“Yağlar” bölümüne bakınız.)
Tuz: Yapay olma ihtimali vardır ve muhakkak katkılıdır. En azından nem tutucu sodyum alüminyum silikat ve/veya titanyumdioksit, potasyum iyodür ve iyot stabilizörü-sodyum tiyosülfat vardır. (“Katkı Maddeleri”,
“Aşı” ve “Zihin Kontrolü” bölümüne bakınız.)
Kabartıcılar: Beyazlatıcı ve nem tutucu olarak titanyumdioksit nanoparçaçıklar kullanılır.
Tuz ve kabartıcıların içindeki katkı maddeleri bebeğin vücudundaki şutuz dengesini, böbrekleri, böbrek üstü bezlerini ve beyni olumsuz etkiler (‘Tuz”, “Katkı Maddeleri” ve “Zihin Kontrolü”) bölümüne bakınız.)
Yapay aroma (etil vanilin): Biyoteknoloji ve nanoteknoloji yöntemiyle üretilmiştir. Bebeğin hormon dengesini ve beden ruh dengesini olumsuz etkiler. (“Rekombinant İlaçlar” ve “Aromalar” bölümüne bakınız.)
Görüldüğü gibi bebeklere “temel gıda” veya “ek gıda” olarak verilen bisküvi besin olmadığı için sindirimi imkansızdır.
- Ayrıca, annenin kullandığı hazır yiyecek-içecekler, vücut bakım ürünleri ve detarjanlardaki kimyasal, aroma ve katkı maddeleri, anne sütüne karışarak beyin dokuları ve zarında birikir ve bebeğin beden-ruh sağlığını etkiler.
- Bebek için kullanılan pişik kremleri, vücut bakım ürünleri ve hazır bezlerdeki kimyasallar ve katkılar da genetik değişimlere ve davranış bozukluğuna sebep olur, üreme organları ve böbreklerin gelişimini engeller. (“GMO”, “Bebek Bakımı” ve “Katkı Maddeleri” bölümlerine bakınız.)
- Aşılarda, güçlü bir nörotoksin olan ve otizme yol açan civa kaynaklı ‘Timerosal” adlı bir madde kullanılmaktadır. Civa kaynaklı maddelerin hayvanlar ve insanlar üzerindeki etkisini araştıran dünyaca ünlü Dr. Boyd Haley anlatıyor: “Beyne enjekte edilen Timerosal beyni harap eder, canlı dokulara enjekte edilen Timerosal hücreleri öldürür”.
- Suni sancı, anestezi ve sezaryenle üstüste zarar gören beyne ilk günlerden itibaren bir de Timerosal eklenir! (“Aşı” bölümüne bakınız.)
Barışıklık sisteminin beyni temizleme mekanizması
- İstatistiklere göre, bugün en sık görülen beyin hastalığı, beyin arterlerinde oluşan atherosklerozdur (arterlerin daralması). Atherosklerozun en sık gözlenen sebebi ise damarlarda yağ ve atık madde birikimi ile fibroz plaklarıdır. Atheroskleroz, suni beslenen veya erken (3-6 ayda) ek gıdaya başlayan 1-2 yaş altı çocuklarda bile gözlenmektedir.
- Bağışıklık sistemi, beyne kan akımı ile ulaşan ve damarlarda biriken toksik ve atık maddeyi, yüksek ateşle eriterek, geniz akıntısı, kulak arkası yaralar veya kulak akıntısı yoluyla dışarı atmaya çalışır. Ateş, toksik maddeleri eritmede yetersiz kalırsa, beyin bu maddeyi, öksürüğe benzer kasılmalar oluşturarak dışarı itmeye başlar. Yani bazı beyin hücreleri olağanüstü yüksek enerji akımı üreterek, çevresindeki bölgeleri de etkiler. Öksürükle beyin kasılmaları arasında önemli bir fark vardır. Öksürükte sadece gögüs kasları kasılarak balgamı mekanik olarak dışarı atar. Beyin ise, her bir dokuyla bağlantılı olduğu için, beyin kasılmaları, dışarıya çeşitli nöbetler şeklinde yansır. Toksik madde, kasılmalarla sinüslere, kulaklara ve kulak arkasına indirildikten sonra iyileşme krizleri ortaya çıkar: Kulaklara atılan toksik madde kulak iltihabına,- kulak arkasına atılan toksik madde kulak arkası yaralar ve çıbanlara,- geniz akıntısıyla atılan toksik madde bademciklerin şişmesine ve iltihaplanmaya sebep olur ve bu iyileşme krizleriyle birlikte ateş düşer. Bu süreç beynin, hiçbir tehlike taşımayan en doğal temizlenme mekanizmasıdır. Beyin bu yolla, damarlarında toplanan yağ kalıntılarından, toksik ve atık maddelerden kurtulur.
Ancak
- Bebeğe ateş düşürücü, antibiyotik ve antikonvülzan verilirse, biriken madde beyin damarlarından atılamaz ve bu ilaçların da eklenmesiyle daha da artar. Beyinde atıkların artması doğal olarak problemleri de artırır.
Şu örnek bu mekanizmayı anlamada yardımcı olabilir:
- Nefes borusuna birşey kaçsa ancak öksürerek dışarı atılabilir.
- Böyle bir durumda öksürüğü durdurmaya çalışmak ne kadar yanlışsa havaleye engel olmak da o kadar yanlıştır.
Bağışıklık sistemine yardımcı olmak için
- Bebeği soğuğa yakın ılık suyla yıkamak ateşi düşürür. Havale başladığında yüzüne ve göğsüne soğuk su serpmek ve başına ıslak bez koymak gerekir.
- 3 gün hiçbir şey yedirmemek, isterse sadece limon suyu + su karışımı içirmek, açlıktan sonra da beslenmeyi düzetmek gerekir.
- Her ateşlenmeden sonra yıkamak veya sirkeli suyla silmek gerekir.
- 4. gün sabah kafaya 4 tane küçük sülük koymak ve sülükler düştükten sonra ısırılan noktaları vakumlamak gerekir (İki çukura vakum yapılmaz: Bıngıldak ve ense çukuruna).
- 1 hafta sonra 3 günlük açlığı tekrarlamak ve açlığın ilk günü kafa hacamatı yaptırmak gerekir.
- Sülükler, damarlardaki eriyebilen atık maddelerin,- hacamat ise eritilemeyen maddelerin atılmasını sağlar. Sülüklerden sonra yapılan vakumlama ve hacamat ile gaz dışarı atılır.
- Sonra da 2-3 defa hicrî ayların 13, 14, 15. günlerinde açlık yaptırmak gerekir.
- Açlık ile bütün organlar ve kan temizlenir. Açlık günlerinde özellikle açlığın 3. günü ateş yükselebilir. Ancak ateşin korkutucu değil, kurtarıcı bir faktör olduğu unutulmamalıdır.
Ateş ilaçlarla düşürülürse ne olur?
Ateşe ilaçlarla müdahale edilirse, beynin atmaya çalıştığı birikinti atılamaz, buna bağlı olarak ateşlenme sıklaşarak ve şiddetlenerek devam eder. Ateşlenme sıklığı ve nöbetlerin sayısı ateş düşürücü kullanımı ile doğru orantılıdır. Ne kadar düzenli ateş düşürücü kullanılırsa, ateşin ve nöbetlerin inadı o kadar artar. Vücuttan atılamayan madde, düşük ateş ile, aynen çöplüklerde olduğu gibi içten içe yanmaya ve gaz oluşturmaya başlar. Bu noktada doku ve damarlarda bozulma, hatta mutasyonlar meydana gelebilir. Doku ve damarlarda gezen gaz şiddetli ızdıraba sebep olur. Çaresizlikten tiz bir sesle bağıran, ızdırap içinde kafasını duvarlara vuran, yüzünü tırmalayan, anne-babasının yüzüne tüküren küçük çocukları şüphesiz herkes görmüştür. Bu çocuklarda Dikkat Eksikliği Sendromu, Ediperaktivite, Otizm, Epilepsi ve diğer nörolojik hastalıkların görülme riski yüksektir.