Mürid ve Murad Nedir?

By | 18 Mart 2015

murid-ve-murad-nedir       Mürid, yukanda anlamını açıkladığımız vasfa sahip olan kişidir. Şu halde o, Allâh’a ve ona ibadete yönelen, onun dışındaki her şeyden ve onlara icabet etmekten yüz çeviren kişidir. Sadece Rabbinin sözünü dinler; Kitap ve Sünnette her ne varsa onu uygular; bunun haricindeki hiçbir şeyi duymaz. Allâh’ın nuruyla görür, kendisi ve diğer varlıklar hakkında onun fiilinden başka hiçbir şeyi görmez. Başkalanna karşı âdeta kör olur ve hakikatte Allâh’tan gayn hiçbir fail (edip eyleyen) görmez. Allah’ın dışındaki her şey onun için bir araç, sebep, hareket ettirilen ve müsahhar kılınan bir şeyden ibarettir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Bir şeyi sevmek kişiyi kör ve sağır eder.”
Yani kişi bir şeyi sevdiğinde bütün varlığı ile ona yöneldiği için ondan başka hiçbir şeyi görmez ve duymaz olur. Sevince irade eder/diler; irade edince iradesi ondan ibaret olur; iradesi ondan ibaret olunca kalbine haşyet koru düşer ve orada ne var ne yoksa hepsini yakıp yok eder.

Allâh (c.c.) şöyle buyurmuştur:
“Gerçek şu ki hükümdarlar bir ülkeye girdiklerinde oranın altım üstüne getirirler; o ülkenin ileri gelenlerini horhakir duruma düşürürler.
Nitekim onun hakkında şöyle denilmiştir:
“O öyle bir kordur ki her türlü korkuyu hafifletir. Ona sahip olan kişi, ancak bünyesi direncini tamamen kaybedince uyur, ihtiyaç duyunca yer ve gerekmedikçe tek kelime etmez.”
Mürid, her daim nefsinin hayrını diler ve bundan dolayı sevdiği ve haz aldığı şeylerden onu alıkoyar. Allâh’ın kullarının da hayrını diler. Ayrıca Allâh’la baş başa olmaktan haz alır, günahlara karşı sabreder. Allâh’ın be-lirlediği kaderine razı olur, Allâh’ın emrini seçer, Allâh’m bakışından haya eder, Allâh’ın sevdiği şeyleri yapmak için elinden gelen gayreti gösterir. Kendisini Allâh’a ulaştıracak olan her türlü vesileyi fırsat bilir, meşhur olmamaya ve gözlerden ırak kalmaya gayret eder. Bundan dolayı Allâh’ın kullarından gelecek herhangi bir övgü beklentisi içinde olmaz, Allâh’a vâsıl olabilmek ve Allâh’m sevdiği ve irade ettiği kullar zümresine girebilmek için nafilelerle Rabbine kendini sevdirmeye çalışır ve samimi olur. İşte bu mertebeye geldiğinde ona murâd denir ve ondan Allâh yoluna sülük edenlerin sırtındaki yükler indirilip Allâh’ın rahmet, şefkat ve lütuf suyuyla yıkanır. Allâh’ın haziresinde ona bir bina yapılır ve türlü hil’at kuşandırılır. Bu hil’atlar, irfan, ünsiyet, sükûnet ve huzurdur. Kendisine açık bir izin verildikten sonra Allâh’ın hikmetlerini ve sırlarını söyler, hatta Allâh’tan gelen haberleri nakleder. Ayrıca ona Allâh’ın sevgili kullan arasında kendisi ile tanınacağı lakaplar verilir ve böylece Allâh’ın seçkin kullan (havas) arasına girerek Allâh’tan başka kimsenin bilmediği isimler alır. Kendisine özgü bazı sırlardan haberdar olur; ama onların Allâh’tan gayrı kimseyle paylaşmaz. Allâh’tan duyar, Allâh’tan görür, Allâh’tan konuşur, Allâh’ın kuvvetiyle tutar, bütün varlığıyla Allâh’a ibadet etmeye koyulur, Allâh’ta sükûn bulur, Allâh’a kulluk bilinciyle uyur. Allâh’ın koruması ve himayesi altında onu zikreder ve böylece Allâh’ın emin ve şahit kullarından (ümenâ ve şühedâ), yeryüzünü ayakta tutan kazıklardan (evtâd) olur. İnsanların, beldelerin, Allâh’ın sevgili kullarının ve yârenlerinin kurtarıcısı olur. Hz. Peygamber (s.a.v.) Allâh’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Mü’min kulum, bana nafilelerle yaklaşmaya devam eder ve sonuçta ben onu severim. Sevince onun kulağı, gözü, dili, eli, ayağ ve gönlü olurum. O zaman o, benimle duyar, benimle görür, benimle konuşur, benimle düşünür ve benimle tutar. ”
Artık o öyle bir kuldur ki aklını en büyük akıl (el-aklu’l-ekber) taşımış, şehevî hareket ve duygulan Hakk’ın avucunda sükûnete ermiş, böylece kalbi Allâh’ın sığıp yerleştiği bir yer olmuştur. Ey Allâh’ın kulu! onun kim olduğunu bilmek istiyorsan işte murâdullah bu kişidir.
Allâh’ın seçkin kullarından birisi de şöyle demiştir:
“Mürid ve murâd aynı anlamdadır. Çünkü Allah’ın dileği onun kendisini dilemesi yönünde olmasaydı o mürid olamazdı. Zira Allah’ın dilediğinden başka hiçbir şey gerçekleşmez. Hak (c.c.) onun kendisine özel olmasını dileyince onu mürid olmaya muvaffak kılmıştır. Nitekim Allâh (c.c.) şöyle buyurur: “Allâh dilemedikçe siz hiçbir şey dileyemezsiniz. ”
Bazıları ise şöyle demişlerdir:
“Mürid, tarikat yolunun başında olan, murâd ise sonuna varmış olandır. Mürid, yorgunluğa maruz bırakılan ve meşakkatlerle yüz yüze kalandır; murad ise hiçbir meşakkat çekmeden gayeye kolayca vâsıl olandır. Mürid, yorulur; murâd ise lutf-i İlâhîye nâil ve müreffeh olandır.
Dolayısıyla Sünnetullahta, sülûka yeni başlayanlar için yaygın olan durum Allâh’ın onlan, mücâhedeyi (şahsî çabayı) gerektiren birtakım amellere muvaffak kılması ve sonra onlara vuslatı nasip ederek yüklerini indirmesi ve pek çok nafileyi yapmak, şehevî arzuları terk etmek, bütün ibadetlerden sadece farzları ve sünnetleri eda etmek, kalpleri korumak, emir ve yasak sınırlarına riayet etmek ve kalben mâsivadan sıynlmak konusunda onların işini kolaylaştırmasıdır. Böylece onlar görünüşte halk ile, hakikatte ise Hak ile hemhâl olurlar. Dilleri Allâh’ın hükmünü, kalpleri ise Allâh’ın ilmini söyler. Dilleriyle Allâh’ın kullarına nasihat ederler, sırlarıyla Allâh’ın emanetlerini korurlar. Gökler ve yerler var oldukça, kullar ona itaat edip hakkına riayet ettikçe ve çizdiği sınırlan muhafaza ettikçe Allâh’ın selâmı, bereketi ve rahmeti onlann üzerine olsun.
Cüneyd-i Bağdâdî’ye mürid ve murâdm ne demek olduğu sorulunca şöyle cevap vermiştir:
“Mürid ilmin yönetimi altındadır; murâd ise Hakk’ın gözetimi altındadır. Çünkü mürid yürürken murâd uçar. Yürüyen birinin uçan birine yetişmesi kâbil-i imkân mıdır!”
Buna örnek olarak Peygamberimiz Hz. Muhammed ile Hz. Mûsâ’yı . erebiliriz. Hz. Mûsâ bir mürid idi. Peygamberimiz ise murâd idi. Hz. Mûsâ’nın yolcuğuyla Tûr-i Sînâ dağına kadar varabildi; Peygamberimiz se Arş’a ve Levh-i Mahfûz’a kadar kanatlanıp uçtu.
Şu halde mürid, talep eden; murâd ise talep edilendir. Müridin ibadeti mücâhede (şahsî gayret), murâdın ibadeti ise bir bağış ve ihsândır. Mürid mevcuttur; murâd ise fânî olmuştur. Mürid, yolda süluke devam etmek ibretiyle amel eder; murad ise bütün yolların kesişim noktasında bekler. Mürid, Allâh’ın nuruyla bakar; murâd ise Allah’la bakar. Mürid, Allâh’ın emrini yerine getirir; murâd ise Allâh’ın fiilini yapar. Mürid, hevesine aykırı davranır; murâd ise kendi irade ve arzulanndan büsbütün uzaklaşır. Mürid, yaklaşır; murâd ise başkalarının yaklaşmasına vesile ve yardımcı olur. Mürid, himaye edilir; murâdın ise nazı dizilir, nimetlere mazhar kılınır. güzelce beslenir ve arzulan yerine getirilir. Mürid korunur; murâd ise :erakki konusunda müridin korunmasına yardımcı olur. Murâd, dereceleri yükselten Rabbinin katına yükseltilmiş ve onun huzurunda ter u taze, nefis ve tertemiz her şeye nail olmuş ve böylece ibadât ve taat eden, Rabbine yaklaşmaya gayret eden, iyi davranışlar sergileyen ve imanının gereğince hareket eden herkesi geçmiştir.