Kadiri Tarikatının Yedi Esası:Sabır

By | 23 Mart 2015

kadiri-tarikatinin-yedi-esasisabir    Bu konuda delil, şu ayet-i kerimelerdir:

“Ey mü’minler! Allâh yolunda karşılaştığınız zorluklara sabredin, kâfirlere karşı birbirinize kenetlenip onlardan daha güçlü ve dirençli olduğunuzu gösterin. Azim ve kararlılıkla Allâh yolunda yürümeye devam edin. Allâh’a itaatsizlikten sakının ki umduklarınıza kavuşup korktuklarınızdan emin olasınız. ”

“Allâh yolunda karşılaştığın sıkıntı ve zorluklara göğüs ger ve (bil ki) sana sabretme gücünü veren Allah’tır. ”

Aynca Hz. Âişe’den (r.anha) Hz. Peygamberin (s.a.v.) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“Sabır, musibetin acısı ilk hissedildiği zaman olur. ”

Yine birisi “Ey Allâh’m Rasûlü! Malım yok olup gitti ve hastalandım” deyince Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Malıyok olup gitmeyen ve hastalık çekmeyen kişide hayır namına hiçbir şey yok demektir; çünkü Allâh bir kulunu sevince ona musibet verir. O ise musibete düşünce sabreder. ”
Yine Hz. Peygamber’in (s.a.v.) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“Bir kulun Allah katında bir derecesi olur; ama o bu dereceyi ameliyle değil, bedenine verdiği bir hastalığa sabretmesiyle elde eder.”
Yine bir haberde şöyle vârid olmuştur: “Herkim bir kötülük yaparsa onun karşılığını görür”*5 ayeti inince Ebû Bekir (r.a.) “Ey Allâh’ın Rasûlü! Bu ayet indikten sonra bizim kurtulmamız nasıl nasip olabilir ki!” diye sormuş ve Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ebû Bekir! Allâh haynnı versin. Hiç hastalık çekmiyor musun? Hiç musibete düşmüyor musun? Bunlara maruz kaldığnda hiç sabretmiyor ve hiç üzülmüyor musun? İşte sizin günahlarınızın karşılığ budur. ”

Yani kişinin başına gelen musibet ve sıkıntılar günahlannın silinmesine vesile olur.

Sabır üç türlüdür:

Birincisi Allâh için sabretmektir ki bu onun emirlerini yapmak ve yasaklanndan kaçmakla olur.

İkincisi Allâh’la birlikte sabretmektir ki bu her türlü musibet ve sıkıntı anında Allâh’ın kaza-kader ve fiilleri dahilinde olduğunu bilmektir.
Üçüncüsü ise Allâh yolunda sabır ki bu Allâh’m vaad ettiği rızkı, kurtuluşu, yardımı ve âhirette vereceği sevabı ümit edip beklemekle olur.
Kimilerine göre ise sabır iki türlüdür: Birincisi kulun kesbi/kazancı olan şeyler konusunda sabretmek, İkincisi ise kulun kesbi/kazancı dışındaki şeyler konusunda sabretmektir. Kesb konusundaki sabır iki türlü olup birincisi Allâh’in emirlerini yapmak, İkincisi ise Allâh’ın yasaklarından kaçmaktır. Kulun kesbi olmayan konulardaki sabır ise kalbe ve bedene sıkıntı veren konularda kulun göğüs germek zorunda kaldığı kaza ve kaderde yazılı olan musibetlere karşı sabretmektir.

Denilmiştir ki:

“Sabredenler üç türlüdür: mütesabbir (sabretme gayreti içinde olan), sâbir (bilfiil sabreden, sabbâr (çokça sabreden).”
Birisi Şiblî’nin (rh.a.) huzurunda durarak ona “Kişiye sabretmesi en zor olan şey nedir?” diye sorunca Şiblî, “Allâh yolunda sabretmektir” dedi. Adam, “Hayır, o değil” dedi. Bunun üzerine Şiblî, “Öyleyse Allâh için sabretmektir” dedi. Adam yine “Hayır, o da değil” dedi. Şiblî “O zaman Allâh’la birlikte sabretmektir” dedi. Adam, “Maalesef o da değil” dedi. Bunun üzerine Şiblî, “Peki, öyleyse sen söyle. Hangisidir?” dedi. Adam, “Allâh’a karşı sabretmektir” dedi. Bunun üzerine Şiblî öyle bir nara attı ki neredeyse canı çıkacaktı.
Cüneyd-i Bağdâdî (rh.a.) şöyle demiştir:

“Dünyadan âhirete yürümek mü’min için küçük bir paydır. Zor olan, hak namına insanlan terk edebilmektir. Nefsten Allâh’a yürümek de çok zordur. Ne var ki en zoru, Allâh’la birlikte sabredebilmektir.”

Yine Cüneyd-i Bağdâdî’ye sabnn ne demek olduğu sorulunca şöyle cevap vermiştir:
“Sabır, acıyı yüzünü ekşitmeden yudumlayabilmektir.”
Ali b. Ebû Tâlib (r.a.) şöyle demiştir:
“Beden açısından baş ne ise iman açısından sabır da odur.”
Bu söz Hz. Peygamber’den de nakledilmiştir.
Zünnûn-i Mısrî (rh.a.) şöyle demiştir:
“Sabır, her türlü muhalefetten uzaklaşmak, musibetin üzüntüsünü yudumladığında sakin kalabilmek ve geçim sahasına fakirlik indiği halde kendini zengin gösterebilmektir.”
Bir başkası şöyle demiştir:
“Sabır, musibeti saygılı ve edepli bir şekilde karşılayabilmektir.”
Bir başkası şöyle demiştir:
“Sabır, hiç yakınmadan musibete göğüs gerebilmektir.”

Bir başkası şöyle demiştir:
“Sabır, sağlık ve afiyette iken olduğu gibi musibete düştüğünde de soğukkanlı kalabilmektir.”

Bir başkası ise şöyle demiştir:

İbadet karşılığında alınan mükâfatın en güzeli sabra karşılık olandır ve ondan daha üstün hiçbir mükâfat yoktur. Allâh (c.c.) şöyle buyurur: “Hiç şüpheniz olmasın ki biz verdikleri söze sadakat gösteren ve bu uğurda karşılaştıkları zorluklara göğüs geren kimseleri bu güzel amellerine yaraşan mükâfatın en güzeliyle mükâfatlandım. ” “Sabredenlere mükâf.’âtları hesapsız olarak eksiksiz bir şekilde verilecektir. ”
Denilmiştir ki:

“Sabır, Allah’la birlikte sebat edebilmek ve ondan gelen musibetin sıkıntısına seve seve göğüs gerebilmektir.”
İbrahim el-Havas (rh.a.) şöyle demiştir:

“Sabır, Allâh’ın yanında olup Kitab ve Sünnet’in hükümleri üzere sebat edebilmektir.”

Yahya b. Mu’âz er-Râzî (rh.a.) şöyle demiştir:

“Muhibleriıı/aşıklann sabrı, zâhidlerin sabrından daha zordur. Onlar nasıl sabredebiliyorlar! Hayret doğrusu!”
Sabra dair bir beyit:
“Senin yokluğun haricinde her şeye sabredilir. Senin yokluğun ise sabredilesi bir şey değildir.”
Sabırla ilgili söylenen diğer bazı sözler ise şunlardır:
“Sabır, yakınmayı terk etmektir.”

“Sabır, Allah’ın huzumnda ezilip bükülmek ve O’na sığınmaktır.”
“Sabır, adı gibidir.

“Sabır, varlık ve yokluk halini birbirinden ayırmamak ve her ikisinde de sükûnetini kaybetmemektir. Tasabbur (sabretmeye çalışmak) ise yokluğun sıkıntılanm hissetmekle birlikte musibet karşısında sâkin kalmaktır.”