Kadınların Gerçek Güzelliği Nedir?

By | 26 Ocak 2015

kadinlarin-gercek-guzelligi-nedir    Bir kadın nasıl bir yaşantı içinde olursa olsun, rahatsız edici bakışlardan mutlaka  sıkılacaktır. Fıtrî güzellik bir nimettir, Allah’ın bir ihsanı ve ikramıdır. Nimet ise muhafaza  edilmek ve şükredilmek ister. Her nimette olduğu gibi güzellik de korunduğu sürece bir değer  kazanır.
Apartman girişindeki posta kutusuna bakarken gözüme bir el ilânı ilişti. İlân, yeni açılan bir  “güzellik salonu”nu tanıtıyordu.
Bu bakış açısına göre bütün kadınlar “çirkin”di. Başka bir ifadeyle, her kadının güzelleşmesi için  mutlaka “güzellik salonu”ndan geçmesi gerekiyordu.
Bu anlayışta, kadın sadece bir vitrin mankeni, maddi bakışı okşayan canlı bir heykel görünümündeydi.Bu “salon”lara ilgi duyan hanımlar daha çok ev içinde değil de, kapı dışında güzel ve cazip görünme eğilimini taşıyorlardı.Beyinin hanımıydı, ama mevcut görüntü monotonluğu değişmeli, fark edilmeli, başkaları da onu farklı görmeliydi.Oysa farklı görünmenin sonu gelmez, oluşturulan çevrenin talepleri bitmez, sektörün ürün ve model sunuşu sınır tanımaz; bir arz-taleptir sürer gider.Çünkü felsefe aynıdır: “Kadın gündemde ve gözde kalmak isti¬yorsa, güzelleşmek ve değişmek zorundadır. Bunun için de mutlaka ‘güzelleşme’ muamelesine tabi tutulmalıdır.”
Böylece, suret ve şekil güzelliği, estetiği sadece dış görünümde arama düşüncesi, kadını heves ve arzuların “malzemesi” olarak görme mantığı oluşmaktadır.
Kadının da kendini mecbur hissedip yürüyen çarka ayak uydurma telâşı, çizilen karmaşık tabloyu meydana getirmektedir.
Güzelliğini sergileyen kadın bir de şayet giyim kuşamına dikkat etmiyor, serbest hareket ediyorsa, bir yerde kendini göz hapsine mahkûm etmiş olmakta, bu davranışın sıkıntısını peşin olarak çekmektedir:
“Açık saçıklık kıyafetine giren güzel bir kadın nazik ve serîütteessür olduğundan, maddeten tesiri tecrübe edilen, belki semlendiren pis nazarlardan elbette sıkılır.”
Yani, açık saçık gezen bir kadın yaratılışı itibariyle nazik ve çabuk etki altında kaldığından, insanı psikolojik olarak zehirleyen çirkin bakışlardan çok sıkılır. Zaten yaşanan hayatta bu çeşit olaylara sıkça rastlanır.
Bir kadın nasıl bir yaşantı içinde olursa olsun, rahatsız edici bakışlardan mutlaka sıkılacaktır. Bunun için güzelliğini sergilemek yerine, kendine çeki düzen vermeye gayret eder.
Fıtrî güzellik bir nimettir, Allah’ın bir ihsanı ve ikramıdır. Nimet ise muhafaza edilmek ve şükredilmek ister.
Her nimette olduğu gibi güzellik de korunduğu sürece bir değer kazanır. Güzelliğin hep güzel olarak kalmasının yolunu birkaç madde halinde sıralamak mümkündür:
1.Gerçek güzellik, nimeti nimet olarak bilmek ve verene şükretmektir.
Çünkü hiçbir insan güzelliğini bir yerden satın almış değildir, bunun için ona sahiplenmeye hakkı yoktur.
Gerçek anlamda sahiplenecek olsa, güzelliğin gitmesine engel ola¬bilmeli, yaşlanmanın ve yıpranmanın önüne geçebilmelidir.Bunun da önüne geçemeyeceğine göre tek bir şey kalıyor, o da şükürdür. Şükür unutulursa ne olur? Nimet olmaktan çıkar, çirkinleşir.
2.Güzellik birkaç şekilde çirkinleşebilir. Birincisi ve en tehlikelisi, kişinin kendisinin günaha girmesi; İkincisi ve farkında olun-mayan yönü, başkalarını günaha sokmasıdır.
Çünkü güzelliğini, cazibesini ve çekiciliğini sergilemekten çekinmeyen bir kadın, başkalarını da vebal altına almaktadır.
Yani böyle bir kadın hem günah kazanmakta, hem de günah kazandırmaktadır. Sonuçta nimet çirkinleşmekte ve zehirli bir hal al-maktadır.
3.Güzellik korunmadığı zaman, bu nimete karşı küfranı nimet edilmekte, nankörlük yapılmaktadır.
Çünkü güzellik gibi mühim bir özelliğin kimden geldiği, gerçek sahibinin kim olduğu bilinmezse, üzerine nankörlük perdesi çekilmiş ve manen reddedilmiş olur.
4.Güzellik korunmadığı takdirde, bir nimetken, bir azap ve işkence aleti olur.
Günaha giren ve başkalarım günaha sokan insan her şeyden önce huzursuzdur, vicdan azabı çekmektedir. Rahat değildir ve ifade etmese de mutsuzdur.
Yüzü gülse de, içi kan ağlamaktadır. Topluluk içinde şen şakrak ise de, iç dünyasında fırtınalar yaşamaktadır.
Bu haldeki bir insan mutlaka bir çıkış yolu arayacak ve sıkıntıdan kurtulma çarelerini araştıracaktır.
Çaresi ise; öncelikle o geçici, beş-on senelik güzelliği, bâki ve sonsuz bir hale getirmek için meşru yolda kullanarak fiilî bir şükre girmeye çalışacaktır.
Kendisine biraz daha çeki düzen vermek için İslâm terbiyesi daire-sinde kalacak, Kur’ân edebinin ziynetiyle cemalini güzelleştirecektir.
Böylece o geçici güzellik mânen bâki ve sonsuz kalacaktır. Cennette ise hurilerin cemalinden daha şirin ve daha parlak bir tarzda o güzellik kendine yeniden ihsan edilecektir.Diğer taraftan, kadın bir insan olması hasebiyle yapay bir müdahale olmadan hem şekil olarak “ahseni takvim”dedir, hem kişilik ve iç estetik itibariyle en güzel bir kıvamdadır. Hem de his, duygu, lâtife zenginliğiyle zirvededir.

Mükemmel bir varlık olan kadın, bir sanat eserini inceler gibi kendini seyretse, üzerinde o kadar çiçekli nakışlar görecek, kader kaleminin çizdiği o kadar ince çizgi ve detay fark edecektir ki, kendinden önce, o kalem sahibine hayran kalacaktır.
“Beni var eden sanatkâr üzerimde her türlü sanat inceliklerini göstermiş, Kendini tanımam ve göstermem için beni yaratmış” deme kadirşinaslığını dile getirecektir.
O Müzeyyin’dir; beni tezyin etmiş, nazik ve narin yaratmış, süslemiştir.
O Musavvir’dir; bana en güzel sureti ve şekli vermiş.
O Mülevvin’dir; beni mükemmel bir renkte var etmiş… gibi isimleri okuma gibi gerçek bir güzellik yaşayacaktır.
Bu bakış açısı, iç güzellik anlamına gelen “sîret”in özünü ve aslım oluşturmaktadır.
Yaratılış ve duygu bakımından kadım erkekten ayıran en önemli özellik, iç güzelliğiyle birlikte üstün bir şefkat ve merhametle donan¬mış olmasıdır.
Kadının hanımlık ve annelik görevini sürdürebilmesi için zaten bu fıtrî özelliği taşıması gerekir.