İman ve Amel Arasındaki Münasebet

By | 4 Haziran 2015

iman-ve-amel-arasindaki-munasebet   İman ile amel, bir bütünün iki parçası gibidir. Biri diğerini gerektirir ve tamamlar. Bir müslüman, dinin hükümlerini inkâr etmedikçe ve kalbinde iman bulunduğu sürece ibadet yapmasa bile dinden çıkmaz, kâfir olmaz, yine de nıüslümandır. Ancak, Allah (cc)’ın emri olan ibadet görevlerini yerine getirmediği için günah işlemiş ve cezayı hak etmiş olur. Ayrıca, büyük günahta ısrar etmek, insanı küfre götürür.
İbadetler, imanın olgunlaşmasını ve güçlenmesini sağlar. Ahirette cezadan kurtulmamıza ve cennet nimetlerine kavuşmamıza vesile olur. Sade bir imanla yetinip ibadetleri terketmek imanın zayıflamasına ve iman nurunun sönmesine sebep olur.
İntan, açıkta yanan bir lambaya benzer. Lambanın sönmemesi için cam fanus ile korunması gerekir. Eğer bu şekilde korunmaz, açıkta yanmaya devam ederse hafif bir rüzgârın etkisi ile sönebilir. İntan da, kalbimizde yanan bir ışıktır. Koruyucusu ibadetlerdir. Namaz, oruç ve diğer ibadetleri yapmakla hem Allah’a karşı borçlu olduğumuz görevleri yerine getirmiş, hem de imanımızı korumuş oluruz.
İbadetler yapılmadığı takdirde, iman ışığı açıkta yanan lamba gibi korumasız kalır. Günün birinde sönebilir. İmanın yok olması, müslümanın en kıymetli varlığı olan cennetin anahtarını kaybetmesi demektir. Bu sebeple ibadetlerin, imanımızın korunmasında ve cennette sonsuz hayata kavuşmamızda çok önemli yeri vardır.
Vehb bin Münebbih’in anlattığına göre, kendisine; “Lâ ilâhe illallah cennetin anahtarı değil mi?” dendi de; “Evet öyledir, ama dişsiz anahtar olur mu? Dişleri olan anahtarın varsa kapın açılır, yoksa kapalı kalır, açılmaz!” cevabını verdi. (Buhari)