Hz. Ömer, Hanımına Karşı Nasıl Davranıyordu?

By | 26 Ocak 2015

hz-omer-hanimina-karsi-nasil-davraniyordu    “Sevgi dinidir benim dinim ve imanım diyen” Muhyiddin-i Arabi uzun süre evlenmemiş, kadınlardan uzak yaşamıştı.
Ama bir gün kararını değiştirir. Hayatındaki bu değişikliği kendisi şöyle anlatır:
“Tasavvufa yeni girdiğim sıralarda kadınlar ve cinsel yakınlık en sevmediğim bir şeydi. Bu hal bende   18 sene devam etti. Kadınların Hz. Peygamber tarafından sevildiklerine dair hadisi öğrenince şöyle     düşündüm:
“Hz. Peygamberin kadınları sevmesi tabiatı gereği değildi. Onları, Allah kendisine sevdirdiği için seviyordu. O halde Allah’a yönelmede samimi isem, Allah’ın, Peygamberine sevdirdiğini sevmeliyim, eğer onlardan nefret edersem Onun gazabına uğrarım.
“Bu noktayı kavrayınca benden nefret gitti ve kadınlar bana da sevdirildi. Bundan böyle insanlar içinde kadınlara karşı en fazla şefkat besleyen ve haklarını gözeten ben oldum.
“Burada sözünü ettiğim sevgi, nefisten gelen bir sevgi değil, Allah’tan gelen bir sevgidir.” İbn Arabi, dersini hiç kimseden değil, doğrudan doğruya Peygamberimizden (a.s.m.) almıştı.

Peygamber Efendimizin en yakın arkadaşlarından olan Hz. Ömer de her konuda olduğu gibi, aile içinde hanımına gösterdiği anlayış ve sevgiyi de bizzat ondan öğrenmişti.
Hz. Ömer’i, haksızlığa tahammül etmeyen, her konuda adalet ve hakkaniyeti esas tutan özelliği ile biliriz. Bu açıdan o, haksızlık karşısında sert ve hazımsızdır. Fakat aile hayatındaki tutumu ve durumu, eşine karşı davranış ve muamelesinde farklı bir görünüm arz ederdi.
Hz. Ömer halifedir, devlet başkamdir. Adamın birisi, bazı davranışlarından dolayı rahatsız olduğu hanımını şikayet etmek üzere gelir, halifenin huzuruna çıkmak ister. Kapının önüne oturur ve Hz. Ömer’in çıkmasını bekler.
Derken içeriden bir gürültü kopar. Hazreti Ömer’in hanımı, koca halifeye bağırıp çağırmaktadır, fakat Hz. Ömer ağzını açıp da hanımına tek kelime bile söylememektedir.
Bu hali gören kapıdaki adam boynunu bükerek, “Bütün hiddetine ve izzetine rağmen, üstelik de Mü’minlerin Emîri iken Ömer’in hali böyle olursa, benim halim nice olur?” diyerek kalkıp gitmeye yeltenirken Hz. Ömer dışarı çıkar. Adamın arkasından, “Hayrola, derdin neydi?” diye seslenir.
Karşısında birden bire Hz. Ömer’i gören adam der ki: “Ey Mü’minlerin Emîri! Karımın kötü huylarını ve bana karşı haddini aşıp ileri gittiğini size şikâyet etmek üzere gelmiştim. Fakat hanımınızın size karşı olmadık sözler söylediğini duyunca vazgeçip geri döndüm ve kendi kendime dedim ki: ‘Mü’minlerin Emîri hanımıyla böyle olunca, benim derdime nasıl deva bulacak?”
Bu sözleri dinleyen Hz. Ömer, adama şunları söyler:
“Kardeşim, eşimin benim üzerimdeki hakları sebebiyle ona tahammül etmeye çalışıyorum. Zira o benim hem aşçım, hem fırıncım, hem çamaşırcım, hem de çocuklarımın süt annesidir. Halbuki o bütün bunları yapmak zorunda değildir. Üstelik gönlümün harama meyletmesine engel olan da odur. Bu sebeple onun yaptıklarına katlanıyorum.”
Adamcağız, “Ya Mü’minlerin Emîri!” der, “Benim eşim de aynen öyle.”
Bunun üzerine Hz. Ömer şu güzel dersi verir ve gönderir:
“Haydi kardeşim, eşine katlanmaya bak! Hayat dediğin göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor.”