Hz. Muhammed (S.A.V.)’İn Teçhiz Ve Tekfini,Mübarek Merkadı

By | 18 Mart 2015

hz-muhammed-s-a-v-in-techiz-ve-tekfinimubarek-merkadi    Ebû Eekir (Allah ondan razı olsun):
— «Hazret-i Resûlullah’ın teçhiz ve kefenlenmesi Resul evi halkına aittir!» deyince Abbas:
— «Yabancılardan hiç kimse içeri girmesin!» dedi. Ev halkı kapıyı kapadı. Hücreden ansızın bir ses geldi. Bu ses:
— «Peygamberi yıkamayın!.. O mübarek vücut tertemizdir, paktır. Gusle muhtaç değildir!» diyordu. Sesin nereden geldiği inceden inceye arandı. Lâkin bulunmadı. Sonra bir ses daha işitildi. Bu ses:
— «Gasledin! Soyun! Önce söyleyen şeytandır! Ben Hızır’ım!» dedi. Hazret-i Ali, Abbas, Raal, Kuşem Abbasoğulları ve Usame bin Zeyd ve Hazret-i Muhammed (S.A.V.)’in azatlısı Salih -ki Sakran diye lâkaplıydı- Onlardan başka erkeklerden kimse yoktu. Resûlullah (S.A.V.)’i çok kıymetli bir yemen kumaşına sardılar ve perdeden dışarı çıkardılar. Sonra, ev halkı arasında:
— «Nasıl gasledelim?» diye bir tartışma belirdi. «Herkes gibi çıplak mı yıkayalım, yoksa böyle mi?» dediler. Bu sırada Allahü Teâlâ onlara bir uyku verdi. Sakalları göğüslerine düştü. Hatiften yine şöyle bir ses geldi:
— «Allah’ın Resulünü gömleğiyle birlikte yıkayın!»
Böylece gaslin yolu bulunmuş oldu. O mübarek vücudu yıkayacakları yere götürdüler.

Vâkıdî (Allah ona rahmet eylesin) der ki:
— Abbas Hücre kapısının kapanmasını söylediği zaman dışarıda bulunan Medine yardımcıları arasında bir feryad işitildi. Şöyle diyorlardı:
— Ey ehl-i beyt! Biz Hazret-i Peygamberin sahipleriyiz. Onunla yakınlığımız, ona hizmetimiz hakkı vardır. Bunu da herkes bilir. İnancımız ve büyük sevgimiz hâlâ kalbimizdedir. Bizden de yanınıza bir kişi alın. Bu hizmette bulunalım, bununla şeref bulalım. Bu nasipten bizi yoksun kılmayın! Bundan mahrum olmayalım!
Ansar arasında Evs Bin Havli (Allah ondan razı olsun).
— «Allah hakkı için beni içeri alın!» dedi. Onu içeri aldılar. Lâkin gasilde bulunmadı. Gerçek olan budur ki Resûlullah (S.A.V.)’i vücudu üzerine yatırdılar. Mübarek başı Maşrık’a ve mübarek ayakları Mağrib’e doğruydu. Hazret-i Ali (Allah ondan razı olsun) nâş-ı mübâreki yıkamaya başladı. Resûlullah (S.A.V.)’i göğsüne aldı, alnına bez sardı ve gömleğinin altından yıkamaya başladı. Fadl da Kuşem de bir yandan bir yana mübarek Vücudu döndürüyorlardı. Melekler âleminden de yardım olunduğundan vücudu kolaylıkla sağa, sola döndürülüyordu. Hazret-i Ali (Allah ondan razı olsun) Resulullah (S.A.V.)’in mübarek bedeninde, başka ölülerde olduğu gibi, çirkin şeyler görmedi ve:
— «Anam, babam sana feda olsun, hayatında mematında tertemizsin, güzelsin, hoşsun!» dedi.
Gerçek rivayetlerde denilmiştir ki:
— O Hazret safi sularla yıkandı. Mübarek gözlerinin pınarında, lâtif burnunun içinde toplanan suyu Hazret-i Ali (Allah ondan razı olsun) vasiyeti gereğince nûş etti, içti. Bundan ötürü de bu kadar ilim ve fazilet o iman Hazretinden meydana geldi ve belirdi. Gaslettikten sonra da gömleğini ikiye ayırdı. O Hazreti, o gömleğin içine sardılar. Bir rivayete göre de iki parça ondan bir parça da Necran gömleğinden kefen yaptılar, öd ağacını yakarak tütsülediler. Sonra kaldırıp bir taht üstüne koydular. Sonra da vasiyeti gereğince yalnız bıraktılar.
Melekler akın akın gelerek namazını kıldılar. Sonra ashap gelip birer birer namazını kıldılar. Yani imamla kılmadılar.
Denilmiştir ki:
— Önce Ali, Abbas ve Haşimoğulları, sonra başka sahabeler namaz kıldılar. Daha sonra kadınları, sonra çocuklar haddi kadar namaz kıldılar. Çünkü Hazreti Muhammed (S.A.V.) böyle vasiyet etmişti.
Yine rivayet edilmiştir ki:
— «Peygamberi nereye gömelim!» diye ashab arasında bir ayrılık çıktı. Bir Cemaat evinde gömülmesini, istedi. Bir kısmı da: «Mescid de gömülmesi gerektir» dediler. Bir bölük kişi de: «Baki mezarlığında defnolunsun!» dediler. Ebû Bekir (Allah ondan razı olsun) şöyle dedi:
— Ben, Peygamber (S.A.V.)’den şöyle duymuştum: «Peygamberlerin ruhu hangi yerde kabzolundu ise onlar orada defnolunur!» diye buyurmuştur.
Hazret-i Ali (Allah ondan razı olsun) dedi ki:
— Allahü Teâlâ katında bütün mekânlardan mübarek ruhunun kabzolunduğu yer sevgilidir.
Sonunda Ansar ileri gelenleri ile Muhacirin eşrafı mübarek ruhu nerede kabzolundu ise orada defnedilmesine karar verdiler.

Nakledilir ki, Medine’de makbere iki türlü kazılmaktaydı. Biri Ebû Ubeyde bin Cerrah’ın bildirdiği şanî mezar ki yer kazılırdı, öteki de Ansar için açılan mezardı. Bunu da Ebû Talha-ı Ansarî söylemişti. Ona Lâhid derlerdi. Abbas (Allah ondan razı olsun) ikisine de haber yolladı:
— «Hangisi daha önce gelirse ona göre işlem yapalım!» dedi. Ebû Ubeyde’ye giden kişi, onu tesadüfen bulamadı. Ebu Talha-i Ansarî geldi. Hazret-i Resûlullah için Lâhid hazırladı. Sonra Abbas, Ali, Akîl, Fadl, Kadem, Şakran, Üsâme ve Evs Ansarî (Allah hepsinden razı olsun) mübarek kabre geldiler. Resulullah (S.A.V.) Hazretlerinin Hayber çenginde eline geçen ve kimi giyip, kimi örtündüğü kadife kumaşı kabrin altına döşediler. Mübarek nâşı onun üzerine koydular. Bu da Resulullah (S.A.V.)’e mahsus olanlardandı.
Kimi kişiler de:
— Şöyle vasiyet etmişti ki: Sonra kerpiç dizdiler. Bir kerpiç yeri kaldı. Sonra o kadifeyi çekip çıkardılar. O kerpiçler 9 taneydi. Kabrinden çıkan Kuşem bin Abbas’tı. O da şöyle demiştir:
— Hazret-i Muhammed (S.A.V.)’in yüzünü en son gören bendim. Mübarek dudakları titretir, debretirdi, söylediğine kulak verdim:
— «Rabbi ümmeti, rabbi ümmeti!» derdi. Sonra kızı Hazret-i Fâtıma’nın evine gittiler. Başsağlığında bulundular. O:
— «Allah’ın Rusûlünü gömdünüz mü?» diye sordu. Biz:
— «Gömdük!» dedik. O da:
— «Ne yürekle O Hazretin üstüne toprak döktünüz? O, yalnızca Nebiyyül Rahme’dir!» dedi. Ashab (Allah onlardan razı olsun) şu cevabı verdiler:
— «Biz de bundan ötürü üzüntülü ve mahzunuz! Ama Hak Teâlâ’nın buyruğuna kim karşı koyabilir? O’nun hükmüne baş eğmek, itaat etmek vaciptir.» dediler.
Yine rivayet edilmiştir ki; Hazret-i Resûl-i Ekrem âhiret’e göçtüğü gün hava öyle karanlık olmuştu ki halk, birbirini göremiyordu. Enes bin Malik (Allah ondan razı olsun)’den de şu nakledilmişti:
— Hazret-i Resulullah (S.A.V.)’in Mekke’den Medine’ye geldiği günden daha güzel, daha gökçek bir gün olmadı. Yüreği darlatan ve en elemli gün de bu dünyadan göçtüğü gündü ki, ondan daha elemli gün olamaz.
Abdullah bin Zeyyidil Ansârî de şöyle nakletmiştir:
— Nebiler Sultanının vefat ettiğini duyunca şöyle dedim: «Ey Allah’ım: Ben bu gözlerimi Allah’ın habibinin yüzünü görmek için is-terdim. Mademki o Âhiret’e gizlendi. Ben artık bu gözleri neylerim? Yâ İlâhi, gözümü al benim.»
Gerçekten de gözleri görmez oldu.

Yine naklolunur ki ashab-ı kiram (Allah onlardan razı olsun), bilhassa Fâtıma-i Zehra’nın ayrılığı için ağıtlar söylediler.
Kimi Ehl-i Tezkîr kitaplarında şöyle yazılmıştır:
— Hazret-i Fahr-i kâinat (Aleyhi efsal-i salavât) İlliyyin Alemine çağırılmca Cennet yâkutlarından bir tâbut yapıp yüce huzuruna getirdiler. Ve kendisine:
— «Eğer dilersen seni Cennet bağında gömsünler, veya yedinci gökte seni defnetsinler. Ya da yeryüzünde defnedilesin» diyerek kendisini bu yolda serbest bıraktılar. Resulullah (S.A.V.) şu cevabı verdi:
— Ben ümmetimden ayrı olmak istemem. Bu toprak hâzinesine beni gömsünler. Ümmetimin hatırı teselli bulur. Azaptan da emin olurlar.
Ey iman eden! Sen bil ki o Hazret-i Muhammed (S.A.V.) yaşadığı günlerde ve ölüm dakikalarında yüce derecelere erişmelerine sebepler vardır. Ama yaşadığı günlerde güzel ahlâk ve beğenilen hasletleri, şiddete sabrı ve mihnete dayanması ne yolda olmuştur?. Kuran’da âyetlerle bildirildi ki, kim Hazret-i Muhammed (S.A.V.)’e uyarsa tez sevaplar ve yüce dereceler elde eder.
Siyer-i Nebi kitaplarını da düzenlemekten murad yine bunlardır. Hazret-i Muhammed (S.A.V.)’in vefatı işini de düşünmeli, buna ibret gözü ile bakılmalıdır. Bu Fâni dünyaya, itibar, saygı ve itimat duyulmamalı.
Ey Müslüman! Dünyanın son bulacağı ve o dünya hayatının baki kalmayacağım bilmelisin? O habib ki âlemin seçkini, Ademoğullarının özü ve Rahman’ın habibi, Yaratanın habibi, dostu iken bu Peygamberlik makamı eceli durduramayınca ve ölümü uzaklaştırmayınca başka bir şeyle onu engellememek gereklidir. Kıyametin gerçek,
son ve sevabın hak ve Cennet ve Cehennem’de Bekâ’nın, devamlılığın sürüp gideceğine kuşku yoktur. Bunlara hazır bulunmak vaciptir. Hak Teâlâ cümlemizi gaflet uykusundan uyandırıp tevbe ve tevfik nasip ve müyesser etsin. Amin…