Hz. Muhammed Davasına Bağlıydı

By | 16 Ağustos 2015

hz-muhammed-davasina-bagliydiPeygamber Efendimiz, davasından asla ödün vermezdi. Peygamberlik görevini üzerine aldığında karşısında çok ciddi engellerin bulunduğunu biliyordu. Mesajına tüm dünya yabancıydı. Mesajını tüm insanlara iletmekle görevliydi. Bırakın dış dünyayı ve yabancı insanları, doğup büyüdüğü toprakların insanları bile, en azılı düşmanı kesilmişlerdi; tertemiz yaşanmış kırk yıllık geçmişini bildikleri halde… O ana kadar O’na (sav) “Muhammedü’l-Emin (Güvenilir Muham- med) dedikleri halde…Kaybolmasından, çalınmasından korktukları en değerli eşyalarını O’na hiçbir kuşku duymadan emanet ettikleri halde… Kabilesinden de bir çok kimse, hatta öz amcası Ebu Leheb bile “Muhammed atalarımızın inançlarını kabul etmiyor, onları hiçe sayıp yeni bir dinle ortaya çıkıyor” diyerek düşmam oluvermişlerdi.
Düşmanları, O’na ve bir avuç Müslüman’a, Mekke’yi zindana çevirmişlerdi. Ama O (sav), bütün bunlara rağmen olanca gücüyle direniyor, sabırla davasını anlatmayı sürdürüyordu. Ne kimseden çekiniyordu, ne korkuyordu ne de davasından ödün veriyordu.
O’na desteğini, iman etmediği halde esirgemeyen tek insan, henüz hayatta olan amcası Ebu Talib’ti. Düşmanları ikide bir onun kapısını çalarak yeğeni Sevgili Peygamberimizi bu davadan vazgeçirmesini istiyorlardı. Yine böyle bir istekle yanma gelmişlerdi.
– Ebu Talib! Şerefin ve konumun bizce belli. Yaşına da saygımız var. Bunu sen de biliyorsun. Yeğenine engel olmanı rica ettik senden. Yapmadın. Onun, geleneklerimizi ve putlarımızı hiçe sayıp, dinini yaymasına artık dayanamaz olduk!
Ya yeğenini sustur, ya da korumaktan vazgeç! Bizi,
Onunla baş başa bırak ve aramıza girme! Ebu Talib, oldukça yaşlanmıştı o sıralar. Hasta yatağından hafifçe doğruldu ve:
– Onunla konuşacağım, dedi kısık sesiyle.
– Bekleyeceğiz, deyip ayrıldılar.
Ebu Talib, onlar çıktıktan sonra yeğeni Peygamber Efendimizi çağırtıp yanı başına oturttu.
– Ey kardeşimin oğlu! dedi. Seni ne kadar çok sevdiğimi bilirsin. Ellerimde büyüdün. Ne denli yüce bir terbiyeye sahip olduğunu herkesten çok ben bilirim. Sevgi dolu bir yüreğin var. En azılı düşmanlarından bile nefret etmezsin. Kimseye kin beslemezsin. Seni ve inananları küçümseyen, alaya alan ve hakaret eden düşmanlarına bile acıdığını biliyorum. Onlara sevgiyle yaklaştığını da…
Canım Yeğenim! Sevgili Muhammed’im! Şehrin ileri gelenleri bana geldiler. Bir sürü laf edip beni üzdüler. Ama ben, seni asla üzmek istemem. Ne olur bir kez daha düşün!.. Bana acı!… Kendine acı!… Ne olur, onların hoşlanmayacağı sözleri söylemekten vazgeçsen… Bana da taşıyamayacağım bir yük yüklememiş olursun böyleceL.
Peygamber Efendimiz, saygıyla baktı ihtiyar amcasının yüzüne. Amcasının üzülmesini O da istemiyordu elbette. Ancak Yüce Allah, O’na bir görev yüklemişti ve bu görevini eksiksiz yerine getirmesi gerekiyordu. Davasından asla taviz veremezdi.
– Amca, dedi. Vallahi güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler dahi dinimi bırakmam ve onu anlatmaktan asla vazgeçmem.
Amcası, O’nun (sav) davasına ne denli bağlı olduğunu ve davası uğrunda hiçbir engel tanımadığını bir kez daha anlamıştı.
– Sevgili Yeğenim, dedi. Bildiğin gibi yoluna devam et. Dinini anlatmayı sürdür. Yemin ederim ki seni asla yalnız bırakmayacağım.