Haram Gelirli Kimsenin Davetine Gidilir mi?

By | 26 Ocak 2015

haram-gelirli-kimsenin-davetine-gidilir-miKazancının çoğu haramdan meydana gelen, faiz, rüşvet gibi gayr-ı meşru yollardan kazanan kimsenin davetine gitmek, hediyesini kabul etmek, bir çeşit haram yeme sayılacağından, çok dikkatli olmak gerekir. Hiçbir şekilde araştırmaya gerek duymadan, inceleme yapmadan ikramların kabul edilmesi, veren kadar alanı da sorumlu duruma düşürür.

Meşru ve helâl dairede rızkını temin etmek herkesin doğal bir hakkı ve aynı zamanda görevidir.

İslâm dini insanın kendi geçimi ve çoluk çocuğunun geçimi için çalışmasını bir ibadet olarak görür.

Bu vesileyle kazanç yollarından meşru olanları belirlediği ve teşvik ettiği gibi, gayr-ı meşru ve haksız kazanç yollarını da yasaklamıştır.

Bilindiği gibi, sanat, ticaret, tarım gibi geçim yollan akla gelen ilk kazanç yollandır. Faiz, rüşvet, karaborsacılık gibi yollar ise gayr-ı meşru yollardır.

Helâlle haram arasındaki mesafenin daraldığı, düzgün bir hayatın güçleştiği zamanımızda, mü’minin çok dikkatli ve titiz davranması gerekir.

İlâhî bir emanet olan midesine haram ve şüpheli lokmanın girmemesine çok dikkat etmelidir.

Bunun yanında insanı harama çağıranların çok ve çeşitli olması, helâle ve kanaate davet edenlerin de o oranda az olması zamanımızın çok ciddi bir problemidir.

Çevrenin etkisinde kalarak veya hırs aldatmacasıyla tadılan haram lokma bir seferliğine bağlı kalmaz. Bazen düşülen hatâya bahane uydurulur, yorumlar yapılır. Zamanla haramla iç içe bir hayat devam eder gider.

Harama teşvik eden, tatlı gösteren vesileler çoktur. Başta şeytan ve nefsimiz bizi o yola sürükleyip durur.
Bazen geçim sıkıntısı ve ailevî sebepler insanı harama bulaştırabilir. Bazı durumlarda da harama kendimiz girmediğimiz ve çekindiğimiz halde, bir yakınımız vasıtasıyla bulaşabiliriz.

Bu, bir davete katılma şeklinde olabildiği gibi, bir hediye ve bir miras halinde de olabilir.

Bir yakınımız ve dostumuz tarafından yapılan davete katılmak sünnet, bazı hallerde de vaciptir.

Aynı şekilde, verilen hediye ve ikramları da reddetmemek dinî ve İnsanî bir vazifedir. Ancak bu gibi hallerde, veren kimsenin kazancının helâl ve haram olması yönünün göz önünde bulundurulması gerekir.

Hiçbir şekilde araşürmaya gerek duymadan, inceleme yapmadan ikramların kabul edilmesi, veren kadar alanı da sorumlu duruma düşürür.

Bu bakımdan büyük günahları apaçık işleyen ve yaptıklarından hiçbir şekilde pişmanlık duymayan kimselerin davetine icabet etme durumunda değiliz.

Kazancının çoğu haramdan meydana gelen, faiz, rüşvet gibi gayr-ı meşru yollardan kazanan kimsenin ikram ve davetine gitmek, hediyesini kabul etmek, bir çeşit haram yeme sayılacağından, çok dikkatli olmak gerekir.

Eğer hazırlanan yemek, helâl bir mirastan ve borçtan alınarak hazırlanmışsa, bunda bir engel yoktur.

Bu meselede davet sahibinin kazancının helâl ve haram olması çoğunluğa göredir. Yani gelirinin çoğu haram yoldan temin edilmişse haram hükmündedir, helâl kısmı fazlaysa o zaman da helâl hükmündedir. Böylelikle helâl kısmından istifade edilmiş olur.

Bu arada Hanbelî mezhebine göre, kazancında hem helâl, hem de haram bulunan kimsenin davetine gitmek mekruhtur.

Ravda’da yer verilen bir rivayete göre, “fâsıkın davetine icabet edilir” denilmektedir. Fakat bütün bunlarla birlikte, mezhep imamlarının ve müçtehitlerin ortak görüşü, çoğunluğu haram olan bir kazançtan istifade edilmeyeceği noktasındadır.

Mirasta da durum farklı değildir. Ölümünün ardından miras bırakan kimse, şayet o malı haramdan kazanmış, faiz, rüşvet, gasp ve karaborsacılık gibi yollardan temin etmişse, mirasçısı o malı yiyemez.

Eğer o mal gasp edilmiş, haksız yere başkalarından alınmışsa, bir an önce sahiplerine iade edilmesi gerekir. Eğer bilmiyor, bulamıyor ve ulaşamıyorsa o takdirde de bir hayır kurumuna hibe eder.

Eğer mirasçıya düşen malın haramdan geldiği söyleniyor, fakat nereden ve ne şekilde olduğu kesin olarak bilinmiyorsa, bu durumda mirasçı onu yiyebilir. Fakat takvaya en uygun olanı, o malı sahibi niyetine sadaka vermektir.

Haram yoldan kazanç temin eden bir kimseden gelen hediyeyi geri göndermek ve iade etmek mümkün olmuyorsa, bu gibi halde de onu kendi istifademiz dışında bir hayır kuruluşuna vermemiz gerekir.

Bu dinî hükümleri hayatımıza uygularken medenî ve İnsanî ilişkileri de kesmemeye, muhatabı rencide etmemeye dikkat etmelidir.

Çünkü gayr-ı meşru kazanç sahibi birisinin davetini ve ikramını kabul etmemekteki esas nokta, öncelikle o kişiyi öyle bir kazançtan vazgeçirmek olmalıdır.