Fatimetüz Zehra’nın Nikahı

By | 18 Mart 2015

fatimetuz-zehranin-nikahiHicret’in ikinci yılının Recep ayında, yahut Saferinde nikâh’ı kıyıldı ve zifaf oldu. Bu yolda çok rivayet duyulmuştur. Fakat Şeyh Ab- durrahmanil Cevza (Allah rahmet eylesin) Safvetil Safve adındaki kitabında zikrettiği rivayeti seçtik ki hepsi bir yerde toplanmıştır.
Ümmü Seleme’den ve Selmân’dan (Allah onlardan razı olsun) rivayet edilmiştir ki, Hazret-i Fâtıma (R. anhâ) kadınlık çağma erişince onu Kureyş içinde çok isteyen oldu.

Fakat o, kimsenin sözüne iltifat buyurmadı. Hatta Ebû Bekir (R. Anh) bir gün onunla evlenmek istedi. Hazret-i Muhammed (S.A.V.)
— «Onun evlenme işi, Hak Teâlâ’mn buyruğuna bağlıdır.» dedi. Bir rivayete göre de:
— «Yüce Yaratan’dan gelecek vahyi bekliyorum!» diye buyurdu. Hattab oğlu Ömer (Allah ondan razı olsun) de hutbe ir ad etti.

Hazret-i Resûl-i Ekrem ona da aynı cevabı verdi.
Bir gündü. Ebû Bekir, Ömer ve Sa’d ibni Muaz Mescidde oturup Fâtıma (Allah o kadından razı olsun) hakkında konuşuyorlardı.
— Hazret-i Fâtıma’yı Kureyş ileri gelenleri, Ali’den başka hepsi istediler. Kimseye yüz verilmedi.
Hazret-i Ebû Bekir dedi ki:

— «Sanıyorum ki İmam Ali’ye nasip olur. Ama isteyemediği parasızlığındandır!..»
Ve sonra Hazret-i Ömer ile Sa’d Hazretlerine döndü, dedi ki:
— «Gelin, gidelim, İmam Ali’yi ziyaret edelim. Ve Fâtıma için hutbeye isteklendirelim. Eğer fakir olduğundan söz açar, özür dilerse ona yardım edelim.»

Sa’d cevap verdi:
— «Yâ Ebâ Bekir! Sen her zaman hayra kaçarsın. Sen yürü, biz sana uyarız!»
Her üçü mescidden çıktılar, İmam Ali’nin (Allah ondan razı olsun) bulunduğu yere doğru yüz tuttular. İmam Ali ise devesini almış, hurma bahçesine gitmişti. Ansardan birisinin hurmalığına su veriyordu. Onları gördü. Karşılayıp hallerini sordu. Ebû Bekir Hazretleri:
— «Yâ Ali, sende olan hayır hiç kimsede yoktur. Hayır işlemekte eskilerdensin ve Resulullah (S.A.V.)’in katında öyle bir merteben var ki senin o katma kimse erişemez. Kureyş ileri gelenleri Fâtıma’yı dilediler. Hiç birine iltifat gösterilmedi. Öyle sanılıyor ki Fâtıma senin için saklanıyor. Sen onu neden istemiyorsun?» dedi. Hazret-i Ali, bu sözleri işitince mübarek gözleri yaşla doldu.

— Yâ Ebâ Bekir, dedi, ateşimi artırdın. Onu, benden ziyade isteyen yoktur. Ama elimde param yoktur. Bu da onu istememe engel oluyor.
Ebû Bekir Sıddık Hazretleri:
— «Böyle deme, Allah ve Resulünün yanında dünya malı birşey değildir. Fakirlik evlenmeye mâni olamaz… Git, Fâtıma’yı iste!» dedi.
Hazret-i İmam Ali, devesini bağlı olduğu yerden çözdü. Yularını eline aldı. Evine geldi. Nalınlarını giyip Peygamber (S.A.V.)’i görmeye vardı. O, Ümmü Seleme hatunun hücresindeydi. Gitti kapıyı vurdu. Ümmü Seleme:

— «Kimdir o?» diye seslendi. İmam Ali (R. Anh):
— «Allah ve Resulünü seven ve onlar tarafından sevilen biri!» dedi. Ümmü Seleme:
— «Yâ Resûlâllah, hakkında böyle şahadet eden kim?» diye sordu.
Hazret-i Muhammed (S.A.V.):

— «Kardeşim ve amcam oğlu Ali’dir!» dedi. Ümmü Seleme hemen aceleyle kapıya gitti. Öyle ki az kalsın yüzükoyun düşüyordu. Kapıyı açtı, fakat içeriye girmedi, ancak ben odama girince geldi.
— «Esselâmü aleyke ya Resûlâllah!» dedi. Hazret-i Muhammed (S.A.V.):
— «Ve aleykümüsselâmu ve rahmetullahi ve berekâtüh!» diye cevap verdi. Sonra yanında yer gösterdi. Hazret-i Ali (R. Anh) utangaçlığından başını önüne eğip oturdu, öyle ki bir kişinin dileğini söylemeğe niyeti olduğu halde söyleyememesi gibi utanan bir hali vardı.
Hazret-i Muhammed (S.A.V.) o zaman:

— «Yâ Ali, bir dileğin var ama söylemeğe utanıyorsun! diye buyurdu, Ama utanma! Her ne dilersen söyle, isteğin olsun»
İmam Ali (Allah onun yüzünü kerîm kılsın.):

— Yâ Resûlâllah, dedi. Anam babam canım sana feda olsun, sizce güzelce bilinmektedir ki beni küçük yaşımda babam Ebû Tâlib ve annem Fâtıma bint Esed senin hizmetine teslim etti. O hizmetinle şeref buldum. Beni içten, dıştan terbiye ettin. Hazretinden gördüğüm ihsanı babamdan ve anamdan görmedim. Bereketinle babalarımın ve analarımın tuttukları bâtıl dinden kurtuldum ve beni kuvvetli dinin ve doğru yol üzerinde yürümeme sen sebep oldun. Benim hayatımın sermayesi sensin. Şimdi dileğim şudur: Hiç bir dayanağım, gamıma ortak hiç bir kimse yoktur. Nice zaman var ki hatırımdan çıkmayan bir şey var. Bu da küstahlığa cesaret göstererek kızınız Fâtıma (R. Anhâ)’yı dilemektir. Buna imkân var mıdır yâ Resûlâllah?

Ümmü Seleme der ki:
— Gördüm ki Ali (Allah ondan razı olsun) böyle deyince Resûlullah (S.A.V.) gülümsedi:
— «Hiç evlenmek için gereken akçen var mıdır?» diye sordu, İmam Ali Hazretleri:
— «Yâ Resûlâllah, benim halimi senden başka kimse bilmez. Bir kılıcım, bir zırhım, bir devem vardır. Başka hiçbir şeyim yoktur!» dedi. Peygamber (S.A.V.):

— Ya Aİİ, diye, buyurdu. Kılıcın gazaya lâzımdır. Deve, yüklerini taşır. Ve güzel bir binektir. Seninle cübbene antlaşalım. Ve sana müjde olsun ki Hak Teâlâ göklerde seninle Fâtıma arasında nikâh kıydı. Senden önce bir Melek gelip bana haber verdi. Tebrikte bulundu, beni kutladı. O Meleğin bir çok yüzü vardı.

— «Yâ Muhammed, temiz pâk neslin kutlu olsun!» dedi.
O Meleğe sordum:
— «Sen bu müjdeyi nesil paklığı hakkında neden getirdin?» Melek dedi ki:
— «Ben Arş’taki Meleklerden biriyim. Adıma Setâil derler. Hak Teâlâ, bana bu müjdeyle gelmeme izin verdi. Ardımdan Cebrail (A.S.) gelmektedir. Bunu ondan sorun!»

Melek Setâil ile konuşurken Cebrail (A.S.) geldi ve Cennet’ten bir ipek getirdi. Orada nur ile iki satır yazılmıştı:
— «Bunun üzerinde yazılı olan nedir?» diye sordum. Cebrail (A.S.):

— Hak Teâlâ, Fâtıma’yı amcanın oğlu Aİİ ile evlendirdi. Ve emir buyurdu, Cennetleri süslediler. Hurilere vahyolundu. Onlar donattı. Tûbâ ağacının yapraklarının yerine süslü elbiseler asıldı. Meleklere dördüncü semada toplanmaları emrolundu. Yine Râhîl adında bir meleği Âdem (A.S.)’in hutbe okuduğu ve nurdan olan Keramet minberine çıkması ve Beyt-i Mamur’un önünde Hutbe okuması emrolundu. Ondan daha güzel dilli bir Melek yoktur. Yüzü herkesten güzeldir. Ve nurdandır. Hak Teâlâ’ya hamd ve senada bulundu. Felekler harekete geldi. Meleklerin hepsi Cennet’e geldiler ve Hak Teâlâ bana:

— Ey Cebrail! diye vahyetti, Muhammed kızı Fâtimayı kulum Ali bin Ebû Tâlib’e nikahladım. Sen de Melekler arasında bu evlenmeyi muhkem eyle.
Ben de bu İlâhi buyruğu alınca Melekler arasında bu nikâhı muhkem eyledim. Melekleri şahit tuttum. Nikâhı bu ipeğe yazdım. Ve Hakkın emriyle bu ipek parçasını mübarek huzuruna getirdim. Mühürleyip Cennet muhafızı Rıdvan’a teslim ediyorum. Bu nikâh kıyılınca Tuba ağacına emrolundu, üzerindeki giyimleri saçtı. Cennet hurileri, gılman ve vildan (Genç erkek ve küçük erkek çocuklar) onlan kapıştılar ve biribirlerine hediyeler, armağanlar sundular. Onlar Kıyamete kadar bu giyimleri giyeceklerdir. Sonra Hak Teâlâ:

— «Yâ Cebrail, git, Muhammed’i kutla! Ona müjdeler ver!» buyurdu. «Yâ Muhammedi Müjdeler olsun sana iki torun oğul da sana Beşaret olsun. Onlar hem dünyada tertemizdir, hem de ahiret’te tertemiz.

Ey Hasan’m babası, Allahü Teâlâ hakkı için, Cebrail henüz göklere çıkmadıydı ki sen kapının halkasını vurdun. Kalk, varalim, halkın arasında nikâhı gösterelim. Ve senin faziletlerinden kimisini halkın içinde bildireyim. Senin de kalbini sevinçler sarsın!»
Hazret-i Ali bu sözleri işitince Hazret-i Muhammed (S.A.V.)’in huzurundan sevinçle çıktı. Mescid’e yol aldı. Ebû Bekir, Ömer (R. Anh) lar ona:
— «Hal nice oldu?» diye sordular, o da:

— «Peygamber (S.A.V.) dileğimi kabul etti!» dedi. Onlar da Mescide döndüler.
Mescide girmemişlerdi ki Hazret-i Muhammed (S.A.V.) arkalarından yetişti. Mübarek yüzü güneş gibi parlıyordu. Ve ajan da on dördüne benziyordu. Hemen Hazret-i Bilâl-i Habeşi (R. Anh)’a:

— «Yâ Bilâl, diye hitap etti, Muhacirleri, Ansan topla Mescid-i Şerife gelsinler» diye buyurdu. Bilâl, Muhacirleri ve Ansan Mescid-i Şerife topladı. Peygamber (S.A.V.) minbere çıktı. Allah’a hamd ve senada bulunduktan sonra Muhacirlere ve Ansara doğru dönerek:
— Bilin ey Müslümanlar, dedi. Kardeşim Cebrail (A.S.) gelip, Hak Teâlâ’nm, Melekleri Beyt-i Mamur’da topladığını, onlara:

— «Kızım Fâtıma binti Muhammed’i kulum Ali îbni Ebû Tâlib’e verdim ve nikahladım. Dediğini bildirdi. Ve Hak Teâlâ bana da Ashabım arasında bu nikâhı yenilememi ve bunu şahitler önünde yapmamı buyurmuş.» dedi. Sonra İmam Ali (R. Anh)’a dönerek:
— «Yâ Ali, kalk hutbe kaidesini yerine getir!» dedi. Hazret-i Ali de kalktı, Peygamber (S.A.V.)’in önüne geldi, Hak Teâlâ’ya hamdler ve senalar etti. Ve Habib-i Rabbül Alemine salavatta bulundu. O zaman Hazret-i Muhammed (S.A.V.):

— Yâ Ali, diye buyurdu. De ki, Resûlullah’m, kızı Fâtımayı bana eş olarak verdi. Onun düğün akçesi benim zırhımdır ve ben buna razı oldum. Sizler bu nikâha şahit olun! Hz. Ali de bunları aynen söyledi. Ashab-ı kiram da:
— «Yâ Resûlallah! Sen bu suretle onları evlendirdin mi? Ve biz şahit olalım mı?» dediler.
Peygamber (S.A.V.):

— «Şahit olun!» diye buyurdu. Etraftan:
— «Allah mübarek etsin!» dediler. Sonra Hazret-i Muhammed (S.A.V.) evine geldi. Bu nikâhı açıklamaya çalıştı. İmam Ali (R. Anh)’a:
— «Git, zırhını sat, akçesini bana getir!» diye buyurdu. Rivayete göre Hazret-i Ali (Allah ondan razı olsun) o zırhı dörtyüz seksen dirhem akçeye sattı. Osman (R. Anh) O zırhı satın aldı. Ve:

— Yâ Ali, dedi, zırh benim oldu mu?..
Hazret-i Ali (Allah onun yüzünü kerîm kılsın):
— «Evet, zırh sizin oldu!» dedi. Hazret-i Osman:

— «Sen bu zırha benden önce lâyıksın. Sana armağan ettim. Lütfeyle, kabul et!» dedi. Hazret-i Ali zırhı kabul etti. Hem onu, hem akçesini aldı. Hazret-i Peygamber (S.A.V.)’e götürdü. Olanı, biteni bildirdi. O da bu halden çok sevindi, Osman Hazretlerine hayır dua etti. Sonra bir kılıç aldı, Ebû Bekir (R. Anh)’a bir avuç akçe verdi. Düğün için gerekenleri satın alacaktı. Selman ve Bilâl Hazretlerini onunla birlikte yolladı. Getirilecek eşyayı getireceklerdi.

Ebû Bekir Hazretleri der ki:
— Dışarı çıktım, avucumdaki parayı saydım, üç yüz dirhemdi. Fâtıma (R. Anh)’m çeyizini bu para ile düzdüm. Bir döşek aldım. Mısır Habeş yünü ile doluydu. Sahtiyandan bir şilte aldım. Bir yastık aldım, içi hurma lifiyle doldurulmuştu. Birkaç toprak kap kaçak aldım. Onları Hazret-i Peygamber (S.A.V.)’e götürdüm. Bunları görünce gözlerinden yaşlar boşandı. Ve:

— «Ey Allah’ım, kapları toprak olan o haneye bereketler ver!» diye dua etti. Ebû Bekir (R. Anh) kalan paraları Ümmü Seleme’ye teslim etti. Onunla daha başka şeyler alınacaktı. Bir rivayete göre de, o para ile, güzel kokular satın alınmıştı.
Hazret-i Ali şöyle buyurmuştur:
— Bundan sonra bir ay vakit geçti. Düğün için hiç bir şey toplantılarda görüşülmedi. Ben utancımdan söz açamıyordum. Ama Resulullah (S.A.V.) beni arasıra tenha bir yerde görüyor:

— «Senin hatunun güzel, gökçek hatundur. Sana, hem müjdeler olsun ki: O dünya hatunlarının seyyidesidir!» diyordu.
Bir ay sonra Hazret-i Ali’nin kardeşi olan Akil (Allah ondan razı olsun).
— Yâ Ali, dedi. Bu nikâh ile sevindik. Lâkin, iki gönül bir olmalı, biri birine yaklaşmalı!
Hazret-i İmam Ali:

— «Benim de dileğimdir. Lâkin utanıyorum!» dedi. Kardeşi elini tuttu. Birlikte Hazret-i Peygamber (S.A.V.)’e geldiler. Hücresinin kapısında, cariye Ümmü Eymen’e rastladılar. Olanı, biteni ona söylediler. Ümmü Eymen:

— «Bunun için sizin gelmeniz lâzım değildir. Biz kadınların sözü bu yolda daha güzel dinlenir. Hazret-i Resulullah (S.A.V.)’in hatunlariyle biz el ele verelim, işi bildirelim.» dedi. Ümmü Eymen Ümmü Seleme’ye bu işi bildirdi. Kalan tertemiz zevceler (Allah hepsinden razı olsun) hep birlikte, Hazret-i Ayşe (R. Anha)’mn hücresine geldiler. Ümmü Seleme sözü açıp Hazret-i Hatice’yi (Allah o kadından razı olsun) andı. Sonra dedi ki:

— Eğer o hayatta olsaydı, bize bir endişe gelmezdi! Hazret-i Muhammed (S.A.V.) ağladı. Ve:
— «Hatice gibi bir hatun nerede? Halk beni yalanlarken o benim peygamberliğimi tasdik etti, bütün malını benim yoluma harcadı. İslâm dinine yardımda bulundu. Hayatta iken onun için Cennet’te zümrütten bir ev yapıldığını müjdelememi Cenab-ı Hak bana emretti» dedi.
Ümmü Seleme:

— «Yâ Resûlallah, Hatice’yi yâd buyurdunuz. Hak Teâlâ yerini Cennet etti. Şimdi amcan oğlu da kendisini Fatıma ile bir araya getirmeni diliyor. Onu, karisiyle bir yere getir o iki inciyi biribirine kavuştur!» dedi.
Peygamber (S.A.V.):
— «Ey Ümmü Seleme, Ali bana böyle bir şey demedi.» diye buyurdu. Ümmü Seleme:
— «Yâ Resûlallah, O çok mahcuptur, utangaçtır. Bundan ötürü dileğini söyleyemez.» dedi.

O zaman Peygamber (S.A.V.) Ümmü Eymen’e emretti, Ali (R.Anh)’ı çağırttı. O zaten yol başında bekliyordu. Ümmü Eymen’i görünce:
— «Ne haber var?» diye sordu. Ümmü Eymen:
— «Resûlûllah (S.A.V.) seni ister?» dedi. Bu haberi alınca Ali (R.Anh) eve girdi. Mecliste olan kadınlar dışarı çıktılar, Hazret-i Ali (R.Anh) başını önüne eğmişti. Gelip oturdu. Hazret-i Muhammed (S.A.V.):

— «Yâ Ali, zevceni ister misin?» diye sordu.
O cevap verdi:
— Evet yâ Resûlâllah! Anam, babam sana kurban olsun! Daha sonra Hazret-i Resûlullah (S.A.V.):
— «Kızım Fâtıma’nın çeyizini, döşek ve şiltesini ve gereken eşyasını hazırlayın!» diye emir verdi. Ümmü Seleme’ye teslim ettiği parayı Hazret-i Ali (R. Anh)’a verdi:

— «Yâ Ali, git, bu para ile hurma, yağ ve keşkeş al!» dedi. O da gitti, onları satın alıp geldi.
Hazret-i Ali şöyle rivayet etmiştir:
— Beş dirhem akçe ile hurma, dört akçeyle yağ ve bir dirhem akçeyle keşkeş satın aldım. Hazret-i Muhammed (S.A.V.)’in önüne getirdim. Mübarek elini yeninden çıkardı. Sahtiyandan yapılmış bir sofra istedi. Bu üç yiyeceği bir yere getirip Habs denilen yemeği yaptı.(Habs, hurma, yağ ve yoğurdu biribirine katıp yapılan yemeğe denir.) Sonra bana:
— Yâ Ali, dedi, git, dışarıda kimi bulursan al getir!

Bu emir üzerine Hazret-i Ali (R. Anh) sokağa çıktı. Birçok kişiyi gördü. Hepsini eve çağırdı. Sonra içeri girip:
— Yâ Resûlâllah, dedi, gelen halk çoktur. Hazret-i Muhammed (S.A.V.):

— «Onları onar kişi, onar kişi içeri al! Gelsinler, yemek yesinler!» diye buyurdu. Hazret-i Ali (R. Anh) da öyle yaptı. Saydılar, böylece kadın ve erkekten tam yediyüz kişi o yemekten yiyip doymuşlardı. Böylece Hazret-i Fâtıma’nın düğün töreni tamamlanmış oldu. Hazret-i Resûlullah, bir eliyle İmam Ali’yi ve bir eliyle de Fâtıma’yı tuttu. Evlerine iletti. Kızını bağrına bastı. Alnından öptü. Hazret-i Ali (R.Anh)’a teslim etti. Ve:
— Karın güzel, gökçek bir zevcedir! dedi ve onu ona ısmarladı. Sonra Fâtıma (R. Anha)’ya da:

— «Kocan güzel, gökçek erdir!» dedi onu da sana ısmarlıyorum.
Sonra ikisini de Yüce Allah’a ısmarladı, emanet etti. Mübarek
eliyle kapının iki kanadını tuttu, bereketle dua etti ve geri döndü. Esma binti Amis’i orada durur gördü. Ona:
— «Burada ne duruyorsun?» diye sordu. Amis kızı Esma:

— «Yâ Resûlâllah! Kızların gerdek vaktinde işi, dileği olur. O işi bitirmek için dururum!» dedi. Peygamber (S.A.V.):
— «Hak Teâlâ senin dünyada ve âhirette işlerini bitirsin!» dedi.
Naklolunur ki, Hazret-i Ali (R: Anh) şöyle demiştir:
— Hazret-i Resûlullah (S.A.V.) evimizi, gerdekten dört gün sonra şereflendirmişti. Biz, Fâtıma ve ben, bir abâ örtünmüştük, yatıyorduk. Kendilerinin sesini işitince yerimizden sıçramayı diledik. Hazret-i Muhammed (S.A.V.):
— «Keyfînize bakın!» diye ant verdi. Sonra başımızın ucunda oturdu, iki mübarek ayağını koynumuza koydu. Sol ayağını Fâtıma’nın- göğsüne, sağ ayağını da benim göğsüme dayadı. Bizimle hoşbeşe, sohbete daldı. Ondan öğreneceğimizi öğrenirdik. Bana döndü:
— «Yâ Ali, su getir!» diye buyurdu. Ben de kalktım, su getirdim. Bir âyet okudu. Sonra:

— «Bu sudan biraz iç, kalanını içinde bırak!» diye buyurdu. Ben de öyle yaptım. Onu başıma ve göğsüme serpti.
Daha sonra;
— Su getir yâ Ali! dedi. Ben de taze su getirdim. Bana yaptığı işleri Fâtıma (R. Anhâ)’ya da yaptı. Beni dışarı yolladı. Fâtıma’ya benden sorular sormuş. Fâtıma şu cevabı vermiş:

— Yâ Resûlullah, bütün iyi ve yüksek sıfatlar ondadır. Fakat bazı Kureyş kadınları bana gülüyorlar. «Kocan fakir» diyorlar.
O zaman Resûlallah (S.A.V.) şöyle buyurmuştu:

— «Ey kızım, senin baban ve eşin (Helâlin) fakir değildir. Bütün dünyanın hazine ve defineleri bana gösterildi. Kabul etmedim. Ben Allah Teâlâ’nın katında olanı kabul ettim. Ey kızım, eğer benim bildiğimi sen bilseydin dünya senin gözünde hor olurdu. Allah Teâlâ’nın hakkı için, senin erin İslâmlıkla sahabelerin en eskisidir. Bilgide en yücesidir ve yumuşak huyda en ileri gelendir. Ey kızım Allah Teâlâ Ehl-i Beyt’ten iki kişiyi seçti: Biri baban, birisi de helâlindir. Koçandır. Sakın ona isyan etme. Emrine karşı koyma!»

Hazret-i Muhammed (S.A.V.), Hazret-i Fâtıma (R. Anha)’ya bu öğütleri verdikten sonra Hazret-i Ali’yi içeri çağırdı, ona da Fâtıma’yı ısmarlayarak şöyle dedi:
— «Yâ Ali! Onun hatırını hoş tut. O bendendir, onu sev, say. Eğer onu üzersen beni üzmüş olursun!»
Ve sonra ikisini Allah’a ısmarlayarak gitmek için ayağa kalktı. Fâtıma (R. Anha):
— Yâ Resûlallah, dedi. Odada hizmeti ben görüyorum. Dışarı hizmetinde de Ali bulunuyor. Eğer bir cariye ihsan edersen kimi işlerde bana yardımcı olur. Beni de sevindirirsiniz.

Hazret-i Muhammed (S.A.V.) şöyle cevap buyurdu:
— Ey Fâtıma, sana bir hizmetçiden daha iyi bir şey mi vereyim, yoksa bir hizmetçi mi hediye edeyim?..
Fâtıma (R.Anha):
— «Hizmetçiden daha iyi olanı ihsan buyur yâ Resûlallah!» dedi. Allah’ın Habibi Resulullah (S.A.V.) de şöyle buyurdu:
— Kızım her gün otuz üç kere: “Sübhanallah” de. Otuz üç kere de: “Elhamdülillah” de. Otuz üç kere de: “Allahüekber” de. Bir kere de:
— Lâ ilahe illallahu vahdehû lâ şerikeleh, lehülmülkü ve lehülhamdü ve hüve alâ külli şey’in kadir! de. Bu cümle yüz kelimedir. Kıyamet’te bin sevap ve bin hasene bulursun. Ve Mizan’da hasenelerini üstün görürsün.
Hazret-i Muhammed, kızma bu sağlığı verdikten sonra evlerinden çıkıp ayrıldı.
Hazret-i Emiril Mü’minin Ali (Allah ondan razı olsun) şöyle derdi:

— Allah hakkı için, Hazret-i Fâtıma, hiçbir zaman beni kızdıracak bir halde bulunmadı. Hiçbir emre karşı koymadı. Bu hali rahmet diyarına gidinceye kadar sürdü. Ben de onun gönlünü incitecek bir iş yapmadım.
Hazret-i Fâtıma (R. Anha) hakkında daha birçok rivayet varsa da bunları bıraktık, almadık.
Hazret-i Fâtıma (R. Anha)’nın güzel vasıfları sayılmakla bitmez. O kadar çoktur. Emirül müminin Hazret-i Ali (R. Anh)’tan da nice evlâdı dünyaya gelmiştir. Bunlar da:
1 — Haşan (R. Anh),
2 — Hüseyin (R. Anh.),
3— Zeyneb (R. Anha.),
1 — Ümmü Gülsüm (R. Anha),
2 — Rukiyye (R. Anha) dır. Musin adında bir erkek çocuğu düşük doğdu. Fâtıma, bu marazdan hastalandı ve beka diyarına göç etti. Peygamber (S.A.V.)’in ölümünden altı ay sonra, ya da daha eksik bir ayda, Medine’de Baki mezarlığına gömüldü. Fakat kabri bilinmiyor.
Bazı kitaplara göre de Fâtıma ( R. Anha) yüz görümlüğünün bir zırh olduğunu işitince babasına şöyle dedi:
— Bütün halk kızlarının yüz görümlülük hediyesi ya dinar, ya dirhemdir. Benim de öyle olsa! O kızlardan benim ayrılığım nedir?. Benim armağanımı da istiyorum ki ümmetinin şefaati olsun.
O zaman Hazret-i Muhammed (S.A.V.) dua etti. O anda Cebrail (A.S.) geldi üzerine yazı yazılmış bir ipek parçası getirdi. Bu yazı şuydu:
(Fâtımatüz Zehra’yı babasının âsi ümmetine şefaatçi etmedim.)
Rivayet ederler ki o ipek parçasını Fâtımatüz Zehra mübarek sayarak sakladı. Ölümü zamanında:
— «Onu benden uzak tutmayın, kabrime gömün! Kıyamette bu yazıyı hüccet gösterip şefaatte bulunayım!» dedi.

Yine hicretin birinci yılında Ashab ile Muhacirler elbirliği ettiler. Çünkü kâfirlerin zulmü sınırı aşmıştı. Kıtal âyetleri indi.
— «Sizin dininiz size, benim dinim bana.» (Kâfirûn sûresi, âyet: 6)
Ayetlerinin hükmü yeni inen âyetlerle kaldırıldı. Bu yeni âyet cihadı emrediyordu ve şöyleydi:
«Bütün müşrikler sizinle nasıl harp ediyorsa siz de bütün müşriklerle öyle harp edin.» (Tevbe sûresi, âyet: 36)
Böylece: — «Ben kılıç peygamberiyim!» Haleti meydana gelmişti. Düşmana asker göndermesine bu yılda başlandı.