Evlenmek

By | 17 Temmuz 2014

feraceler

düğün-töreniİslâmiyet, kadın olsun erkek olsun, birinin diğerine karşı kuvvetli bir arzu duyduğunu kabul etmekte ve bilhassa bunu titizlikle bildirmektedir. Bu birbirini arzu etme yaratılıştan gelme kuvvetli duygudur. Normal olan insanların bu arzudan uzak kalmaları düşünülemez.
Sa’d bin Vakkas (r.a.) anlatıyor:
– Osman bin Mauz’ûn dünyadan, kadınlardan eletek çekmek istiyordu. Bunun için Hz. Peygamber’e (S.A.S.) başvurarak izin talep etti; o da izin vermedi. Eğer izin verseydi biz de kendimizi hadım yapardık.
Abdullah b. Ömer anlatıyor:
Bir sahabî, Allah’ın Resulüne geldi ve şöylece izin istedi:
«Ya Resûlüllah! Hadımlaşmama izin verir misiniz?
Resûlüllah (S.A.V.) şöyle buyurdu: «Benim ümmetimin hadımlaşması, (gündüz) oruç tutmak, ve (gece de) namaz kılmaktır.»
Görülüyor ki, cinsel haramlardan korunmak için hadımlaşma yerine oruç ve namaz tavsiye olunmaktadır.
Kur’an der ki:
«Kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirmiş altın ve gümüşe, otlakta gezen atlara, (deve, sığır, koyun, keçi gibi) hayvanlara, tarlalara tutkun bir sevgi ile bağlanan insanlar için süslenip bezenmiştir. Halbuki bunların hepsi geçici, dünyalık servetlerdir. Varılacak yerlerin en güzeli ise Allah katindadır.»
Bu âyette açıkça gözler önüne serilmektedir ki insanoğlunun kesin bir ihtirasla bağlı bulunduğu dünyalıkların basında kadın gelmektedir. Kadın için de erkek her şeyin başındadır.
Kadınla erkeğin birbirine karşı beslediği bu cinsî arzu, kötü ve çirkin değildir. Tersine bu bilgiler, normal ölçüleri aşmadığı sürece iyi ve güzeldir de. Çünkü İslâmiyet insanoğlunu iyi ve kötü yaratılış icap ve zaruretleriyle birlikte olduğu gibi kabul etmiştir. Onun zaruri ve kaçınılmaz ihtiyaçlarını bir yana bırakarak onu melekleştirmek iddiacında değildir. Bu ihtiyaçları bayağılaştırıp onu hayvanlaştırmak niyetinde de değildir. İslâmiyet, insanoğlunun hem bedenî hem de ruhî bütün ihtiyaçlarını Allah’a yükselen bir gayeye yönelterek yerine getirmek arzusundadır. Açıkçacı dinimizin gözünde mal ve servetler, arzu ve istekler, her şey Allah’a vardıran yola hizmet ettiği kadar değer kazanır. Peygamberimiz kadın konusunda yukardan beri sözünü ettiğimiz hususu veciz bir şekilde dile getirmiştir:
«Dünya, bir geçici mal ve servetlerden ibarettir. Bu mal ve servetlerin hayırlısı kadındır.»
«Aşık olup da namusunu çiğnetmeyerek ve aşkını gizleyerek ölen kimse şehittir.» Demek ki kadın gereklidir, ama İslâm’ın çizdiği ölçü ve sınırları aşmamak şartıyla ona değer verilmelidir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerım’de, Hz. Yusufun bütün imkânlar mevcut iken Zeliha’ya yaklaşmamasını övmekte ve şehvet hususunda şeytan ile yapılan bu mücahedesi herkes için örnek teşkil etmiştir.
Çok yakışıklı bir delikanlı olduğu söylenen Süley¬man b. Yesar diyor ki:
«Bir gün hanımın biri yanıma gelip yakınlık istedi. Kadını reddettim ve ondan uzaklaştım. O gece rüyamda Yusufu (A.S.) gördüm. Ben kendisine:
«Sen Yusuf musun?» diye sordum.
Oda:
«Evet, ben azmeden Yusuf, sen de azmetmeyen Süleyman’sın.» dedi.
Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki:
«Bir zamanlar üç arkadaş yola çıktılar. Akşam oldu, bir mağaraya girdiler. Mağaranın ağzına bir taş düştü çıkış yolunu kapadı. İçerde kalan üç arkadaş kendi aralarında «Yapmış olduğumuz iyi amellerle Yüce Allah’a yalvarmaktan başka hiç bir kuvvet bizi buradan çıkaramaz.» dediler ve birincisi dua etmeye başladı:
«Allah’ım! bilirsin çok yaşlı bir anne ve babam vardı. Akşamları onların yemeğini yedirip ihtiyaçlarını görmeden önce hiç bir kimseye bakmazdım. Bir akşaın ot ve ağaç toplamak için gittiğim merada geciktim. Vaktinde yetişemediğim için onlar uyuya kalmışlardı. Akşam içecekleri sütü sağdım. Onları uyur bulduğum için onlardan önce ailemin diğer fertlerine yedirmeği uygun bulamadım. Elimde sütleri, başuçlarında saba¬ha kadar bekledim. Oysa çocuklar ayaklanma dolanıp süt istiyorlardı. Sabah olunca ana – babam uyandılar, sütlerini içirdim sonra diğer işlerime baktım. Al¬lah’ım! bunu senin rızan (hoşnutluğun) için yaptım. Şayet rızana uygun düştüyse bizi bu taştan kurtar.» dedi. O anda taş biraz kaydı ve bir ışık deliği açıldı. Ancak çıkmak için yeterli değildi.
İkincisi:
«Allah’ım, amcamın çok sevdiğim bir kızı vardı. Onunla münasebet kurmak istedim fakat kabul etme¬di. Bir yıl kıtlık olup darda kalınca bana geldi. Ben de bana teslim olması şartıyla yüz yirmi altın verdim. Tam temasa geçeceğim sırada: «Allah’tan kork, nikâh¬sız olarak mührü bozma» dedi. Bu sözü üzerine ben de çok sevdiğim halde ona yaklaşmaktan vazgeçtim. Al¬lah’ım, bunu senin rızan için yaptım. Eğer rızana uy¬gun ise bizi hurdan kurtar» dedi. Taş biraz daha açıldı fakat yine açıklık, çıkmaları için yeterli değildi.
Üçüncü sü:
«Allah’ım ben ücretli işçi çalıştırır ve ücretlerini öderdim. Ancak bir tanesi ücretini azımsayıp almadı. Ben de onun parasını değerlendirdim onun namına ço¬ğaldı. Aradan uzun bir süre geçtikten sonra adam gel¬di ve hakkını istedi. Ben de: «İşte şu gördüğün deve, inek, koyun ve köleler şenindir. Al götür.» dedim. Adam inanmadı. «Benimle alay mı ediyorsun. Hak¬kımı ver» dedi. Ben «Hayır alay etmiyorum. Bu mallar senin yevmiyenden meydana gelmiştir. Al götür» de¬dim. Adam da hepsini alıp götürdü. Allah’ım! Bu işi rızan için yaptım. Eğer rızana uygun düştüyse bizi buradan kurtar.» dedi.
Ve taş kayıp kapı açıldı. Onlar da yollarına devam ettiler.»
Görülüyor ki en büyük fazilet, Allah için günahlardan vazgeçmektir.