Düşüncemizle Gelişiriz

By | 25 Temmuz 2015

dusuncemizle-gelisirizDüşüncelerimiz duygularımızın, duygularımız da davranışlarımızın kaynağıdır. Tekrarladığımız davranışlarımız da alışkanlıklarımızı oluşturur. Alışkanlıklarımız karakterimizi, kişiliğimizi şekillendirir. Karakterimiz ise geleceğimizi örgütleyen en önemli faktördür. Geleceğimizi seçmekte büyük ölçüde özgür bırakıldık. Genelde ne düşünüyorsunuz?

Herkes yürüdüğü yolun sonunda var olana ulaşır. Tırmandığınız merdivene bakarak sonunda nereye yükseleceğinizi anlayabilirsiniz. Doğru değil mi? Büyük geleceğe giden yol, büyük düşünceden başlar. Şimdiye kadar hiç yapmadığınız ölçüde büyük düşünmeye başlamalısınız.
“Büyük Düşünmenin Büyüsü” isimli kitabında Dr. David J. Schwartz ilginç bir tespitini aktarıyor: ABD’de büyük bir şirketin yılda on bin dolar ödediği işlerine başvuranların sayısı, yılda elli bin dolar ödediği işlerine başvuranların sayısından elli ila iki yüz elli kat fazlaymış.

İnsanların çoğu daha ucuz işlere başvuruyor. Bunun anlamı açık: Yeteneklerimizi geliştirmiyor veya o kadar küçümsüyoruz ki, yola yüksekten başlamaya cesaret edemiyoruz.

İşe girmek istediğinizde, hangi görevleri düşünürsünüz? Çoğu kimse “Bir iş olsun da ne olursa olsun.” anlayışındadır. Tabii ki hepimiz büyük işlere layık olabiliriz. İnsan neden potansiyeline güvenmez? Neden yeteneklerini geliştirerek daha iyi işlerde çalışmayı ve hatta kendi işini kurup geliştirmeyi düşünmez? Neden yeteneklerine dayanmak yerine, sadece siyasi desteklerin arkasına sığınarak hayata tutunmayı tercih eder? Kendinizi geliştirebileceğinize inanmazsanız, o yolda çaba harcar mısınız?

Size Van’da dünyaya gelen bir gencin hikâyesini aktarayım. Ankara’ya geldiğinde hiç parası yoktu. Şehir terminalinden uzaklardaki arkadaşlarının evine saatlerce yürüyerek varabilmişti.Anadolu’nun dürüstlüğünde yetişen o genci gördüğümde başarısını diledim. O sıralar, o genç hakkında çok parlak bir gelecek hissetmedim. Fakat o bir şeyleri çok farklı düşündü. Hayallerini büyük kurdu ve kaderden büyük bir karşılık aldı.İşine küçük bir tezgâhın başında başlamış. Şimdi bir grup olarak sıfırdan kurdukları dev bir mağaza zincirini yönetiyor. İlkelerini korursa gelişmeye devam eder.

Vanlı genç büyük düşünmeseydi, işini bu kadar büyütebilir miydi? Nice geceler başkaları uykudayken, yapacaklarını planlayarak sabahladı. Hayalleri oynaşta değil, kurduğu sistemin geleceğindeydi. Kimsenin yapmadığını yapmalıydı ve bu yüzden kimsenin düşünmediğini düşünmeliydi. Hayat paketinde, herkese isteyebildiği kadarı verilir. Ezelî mesaj şöyle der: “Benden isteyin, cevap vereyim.” “De ki, istemeniz olmazsa Rabbim size ne diye değer versin!” Bu çok önemli!

Tarih sayfaları aklın ve kalbin sınırlarını zorlayan atalarımızın izleriyle doludur. İlk füzeyi atalarımız keşfetti. Mikrobu ilk kez onlar tanımladı. Dünya haritasını ilk defa Piri Reis çizdi. Peki, ya biz!

Richard Bach’ın “Martı” isimli bir hikâye kitabı vardır. Hikâyenin başkahramanı Jonathan Levingston isimli martı büyük düşünüyordu. Yıllar boyunca uçtukları sahilde nüfusları çoğalmıştı. Daracık deniz kenarında yeterince balık kalmamıştı.
Jonathan, gökyüzünün yükseklerinde uçan diğer kuşlara baktı.

Onlar gibi yükselmeli ve başka dünyaları keşfetmeliydi. Genç arkadaşlarına bu büyük hedefini anlattı. Jonathan’ı heyecanlandıran bu hedef, arkadaşları tarafından alaya alındı. Arkadaşları: “Atalarımız hep burada yaşadılar. Buradan daha iyi bir yer bulamayız.
Hem atalarımıza ihanet mi edeceğiz?” dediler. Jonathan’ın çabaları sonuçsuz kaldı. Biliyordu, uzaklarda, yükseklerde, ötelerde heyecan dolu bir dünya vardı.Sonunda yalnız da kalsa bu maceraya atılma cesaretini gösterdi. Uçtu, yükseldikçe yükseldi. Sıra dışı zenginliklerle dolu denizler keşfetti. “Arkadaşlarım, içinde yaşadıkları hapishaneden kurtulabileceklerini görselerdi!Buradaki müthiş zenginlikleri öğrenebilselerdi!” diye düşündü.

Oysa, akrabalarına göre Jonathan ihanet etmişti, atalarını terk etmişti. Jonathan kaybolmuştu; kurda kuşa yem olmuştu; ona yazık olmuştu.
Halbuki Jonathan kaybetmedi. Jonathan, verdiği dersle hâlâ yaşıyor ve onun hikâyesi hep hatırlanacak. Sahillerdeki martıları gördüğümde, aklıma Jonathan geliyor. Jonathan’ın beni martı olmaya davet ettiğini duyuyorum.

Dikkat edin: Eğer ötelerdeki değerleri aramazsanız, onları bulamazsınız. Uzaya gidebilmenizin mutlaka bir yolu olduğunu düşünürseniz, o yolu ararsınız. Yüksekliğe, sadece yükseği arayanlar ulaşabilir. Büyük arayışlarınız varsa “büyük” buluşlarınız da olur. Etkili insanın her saniyesi arayış içerisinde geçer. Siz de arayışa başlayın! Nasıl mı?

Uykusuz kalan Edison gibi, elektrik ampulünü arıyorsunuz. Ampulü bilmeseniz de varlığını hissediyorsunuz. Tırmandığınız dağın ardını görmeseniz de muhteşem vadilerin sizi orada beklediğine inanıyorsunuz. Aradığınızın üzerine ümitle gidiyorsunuz. Böylece her günü heyecanla yaşarsınız.Hayallerinize inşallah bir gün kavuşursunuz; kim bilir saat kaçta, bilmiyorsunuz. Hayat bilmediğini aramaktır; aramamak yaşamamaktır. Kuşlar bile sabah gözlerini açtıklarında, o gün karınlarını nerede doyuracaklarını bilmezler. Buna karşın aradıklarını ayaklarının altında serili bulurlar. Doğru değil mi?

İlkokul mezunu Mehmet Kılınç’ın tasarladığı elektrikli masaj aletini inceledim. Vücuttaki kirli kanı temizleyen bir sistem geliştirdiğini de gördüm. Yıllarca okudum; yüksek lisans ve doktora eğitimine kadar ilerledim. Ben, Mehmet Kılınç’ın yaptığını niçin düşünemedim? Birileri yapınca, küçümseyerek, Bunu ben de yapabilirdim! deriz. Faydalı bir şeyi yapabileceksek, niçin yapan biz olmadık?

Düşünceleriniz büyürse, eylemleriniz de büyür; üreteceğiniz sonuçlar da büyür. Hemen bugün denerseniz, hemen bugün farkını fark edersiniz.