Düğün Öncesi Nikah Yapılabilir Mi?

By | 24 Aralık 2013

nikah1Bilindiği gibi İslam’da nikâh; “evlendim”, “kabul ettim”, gibi icap ve kabul ile, yani karşılıklı irade beyanıyla kolayca oluşan bir akittir. Akid oluştuktan sonra da her türlü hukukî sonucu sabit olur. Düğün öncesi nikâha bu açıdan baktığımızda şunları söyleyebiliriz: Önce­likle bu, İslamın ne tavsiye ettiği ne de saf dönemlerinde uyguladığı bir tatbikattır.

Böyle bir uygulamaya götüren sebeplerin ekonomik, sosyolojik ve psikolojik yönleri vardır. Söz ya da nişan yapıldığında kızın em­sali kadar çeyiz düzememiş olması ile, bunu tamamlamak için süre kazanmak istemesi ekonomik, çeyizi az olanları çevrenin kınama­sından çok, fazla olanları takdir etmesi sosyal, kızın çeyizde huzur arayıp emsalinden az çeyizle evlenmesi halinde aşağılık duyması da psikolojik etkendir.

Bu tür bir uygulamanın peşinden getireceği sonuçlara gelince: Kadın şer an erkeğin tam anlamıyla karısı olur ve daha önce de söy­lediğimiz gibi karşılıklı olarak, nikâh akdinden doğacak her türlü hakka sahip ve görev ile mükelleftirler. Erkeğin, yatağına davet et­mesi halinde kadının bunu, ebeveyninin izin vermemesi bahanesiy­le terketmesi mümkün değildir. Aksi halde kocalık hukukuna say­gısızlık (nüşûz) etmiş olacaktır. Çünkü ebeveyninin bunu artık red­detme yetkisi yoktur. Bu akitle birlikte kadının nafakası (yeme-içme, giyme ve mesken) erkeğin omuzlarındadır ve kadının bunu isteme hakkı doğar. Vermezse erkek, hukuku çiğnemiş, verirse bir yarara (istimtâ’a) sahip olmadan vermiş olur. Buluşmaları ve çok uzak ol­mayan ihtimalle zevciyet ilişkisinde bulunmaları halinde sonuç, çok daha kötü olabilir. Kadın şer’an erkeğin nikâhlısıdır. Bu durumda azımsanmayacak oranlarda vuku bulan ayrılma ihtimalinde, ayrılma isteği ya da sebebi erkekten ise, bugünkü kanunlara göre kadın hiçbir hak iddia edemeyecek ve bu durum onun, hayatı boyunca sürecek bir mağduriyetine sebep olacaktır. İslâmî müeyyidelerin bulunma­masından yararlanan (!) erkek ise, bir yönden hukuku çiğnemiş ve büyük bir günah işlemiş olacak, diğer yönden, yaptığı yanına kar kaLtacaktır. Ayrıca “duhulle/zifafla” kanunî bir hak halini alan mihrinide, zorlayıcı bir kanun bulunmadığından, kadına vermemekle, onu ikinci bir mağduriyete uğratacaktır. Aslında imanı tam bir erkek, bu şartlar altında da bunları yapamaz, ancak dinî gayreti bu konularda kendisine engel olabilecek erkek henüz çok azdır.

Ayrılma isteği ya da sebebi kadından gelmişse ve erkek de bunu istemiyorsa, bu defa da yürürlükteki kanunlardan yararlanma yolu­na kadın gidecek ve henüz resmen nikâhsız olduklarından, erkekle hayatlarını birleştirmeyi kabul etmeyebilecek ve bir yönüyle bu defa da erkek gadre uğrayacak, diğer yönüyle de kadını cezalandırma yo­luna gidecek, onu boşamayacak ve kadın buna rağmen başkası ile evlenmesi halinde, şer’an ömür boyu zina hayatı yaşamış olacaktır.

Konunun bir başka yönü, bu uygulama ile; belirli gayelere hiz­met eden yayın organları ve çevreler tarafından ısrarla propagandası yapılıp teşvik edilen, evlilik öncesi flörte, şer’î bir kılıf uydurulmuş olacağıdır.

Peki ne yapmak gerekir? Önce bu uygulamanın sebeplerine inilmeli ve bunların İslâmî olmadığı görülmelidir. Rasulüllah Efendimiz tarafından “En hayırlı evlilik” diye nitelendirilen, külfeti en az ev­lilik gündeme getirilmeli ve özellikle Doğuda ve çevresinde uygulanan ve damadın artık ömür boyu belini doğrultamamasına sebep olan ağırlıklı düğünlerin gayr-ı İslâmî ve ilkel olduğu vurgulanarak anlatılmalıdır. Bu, meselenin ekonomik sebebinin çaresidir. Bu şekilde, külfetli düğün yapan aileler kınan­mak ve kızları için de, damatları için de, veliler için de hayırlı bir iş yapmadıkları vurgu ile kendilerine duyurulmalıdır. Bu da sosyolojik sebebin çarelerindendir. Müslümanca yaşamak isteyen aileler kızla­rını İslami kültürle yetiştirmeli ve tam bir şahsiyet kazandırarak on­ları çeyizi ve mobilyası çok olan hemcinslerine karşı aşağılık duyacak seviyeden kurtarmalı, tığla atılan milyonlarca ilmek ve buna dökülen göz nuru yerine, bu yolda harcanan yüzbinlerce parayla yapabilecek­leri ve bu ilmeklere verilen zamanın onda biri ile iki dünyalarına yetecek kadar bilgi elde edebilecekleri, yani kitap okuyabilecekleri, kalan zamanlarını da daha hayırlı işlerde kullanabilecekleri kendilerine anlatılmalıdır. Oğlan velileri böyle kızlar aramalı, kız velileri de bu şuur düzeyinde oğlanlar bulmalıdırlar. Bu ise, meselenin psikolojik sebebinin çaresidir.

Ancak çevre faktörünün bunda tesirli olduğu ve köylerde ya da muhafazakar çevrelerde bu uygulamanın sonuçlarının, böyle ol­mayan yerlerde ve şehirlerdeki kadar menfî olmayacağı da kabul edilmelidir. Her şeye rağmen böyle bir uygulamaya gidiliyorsa, şer’î nikâhla beraber, hatta ondan önce resmî nikâhın yaptırılması tavsi­ye edilebilir. Böylece şer’î müeyyidelerin bulunmadığı bir ortamda, şer’î olmayan yollarla da olsa güç dengesi sağlanmış olacaktır.

Bu marazi belirti için kısmî tesir gösterecek bir çareden daha söz edilebilir. Eskiden olduğu gibi evlenemeyecek çiftlere maddi yardım sağlayan vakıflar kurmalı ve evlilik için çeyiz gibi bir problemin ka­falarda artık problem olmaktan çıkmasını sağlama yoluna gidilme­lidir, gidilebilir.