DNA’daki Değişmeler Nelerdir ?

By | 4 Mart 2015

DNA'daki Değişmeler Nelerdir ?DNA’daki Değişmeler Nelerdir ?

Dünyadaki bütün canlı varlıklar -virüs, mikrop, sinek, böcek, bitki, ba­lık, hayvan, insan hepsi iki kıvrımlı DNA’ya sahiptir.

Normal yaşam süren bir insanın veya dünyadaki herhangi bir canlı var­lığın DNA’sı doğumdan ölüme kadar geçen sürede değişim geçirmez. Değişimlerin oluşması için, yüzlerce yıl gibi bir ömrü aşan uzun zaman gerekir.

Fakat, bilim adamları bugün, DNA’daki değişimlerin kısa periyodlar içinde gerçekleşmesinin mümkün olduğunu, insan ömrü süresince belirgin bir değişimin olabileceğini söylüyorlar.

DNA’nın değişime uğramasının en kolay yolu, bir virüsle etkileşimidir. Epsteyn Barr ve Herpes 6 gibi DNA virüsleri, hücresel yapıda değişiklikle­re sebep olabilir, özellikle lazer ışını ile birlikte.

Aromalar, lazer ışını, bazı ses titreşimleri ve yankılanmalar DNA moleküllerinin içindeki iki kıvrımın çözülmesine ve değişime açık hale gelmesi­ne neden olabilir.

DNA’daki değişimleri araştıran bilim adamları “Tahminen 20-30 sene önce başlayan süreçte, insanlık sürekli bir değişim içindeydi. Artık insan DNA’sı 12 kıvrımlı hale gelmektedir. Bu, türümüzün, sonuçlarının ne olacağı henüz bilinmeyen bir değişimidir.”diyorlar. Bazı araştırmacılara göre, insanlardaki DNA değişimi 2012 yılına kadar tamamlanacak, bu tarihten itibaren dünyada 2 kıvrımlı DNA’ya sahip insan kalmayacaktır. Bunun anlamı dünyada genetiği değişmemiş, gerçek anlamda insan kalmayacaktır.

Bu olağanüstü dönüşümde yani henüz bilinmeyen bir tür varlığa geçişte, insan ne gibi belirtiler hissedebilir? Bilim adamlarının cevaplarına bakalım:

  •  DNA ve hücreler değişimden geçerken, insan kendini bulunduğu yer­de değilmiş gibi hissedebilir.
  •  Yorgunluk hissedebilir, çünkü beden hücreleri tamamen değişmekte ve insan yeni, farklı bir varlığa dönüşmektedir. Bir bebek gibi çok daha fazla dinlenme ve uykuya ihtiyaç duyabilir.
  •  Zihinsel karışıklıklar ve sıradan işlere yoğunlaşmada zorluklar oluşabilir.
  •  Sebepsiz ağrı ve sızılar.
  •  Baş dönmesi,
  •  Kulak çınlaması,
  •  Kalp çarpıntıları,
  •  Tüm bedenin titreşmesi-özellikle geceleri dinlenme sırasında,
  •  Yoğun kas spazmları, boyun ve bel ağrıları,
  • Sıklıkla nefes güçlüğü,
  • Bağışıklık sisteminde değişimler,
  • Görünen fiziksel bir sebep olmadığı halde ruhsal çöküntü,
  • Kadınlarda sebepsiz ağlamalar ve erken menapoz;
  • Erkeklerde yorgunluk hissi ve huzursuzluk, kadınsı duygular.

Bu tür şikayetlere tedavi uygulayan dünyaca ünlü doktorlardan biri anlatıyor: “Hastaya öncelikle DNA’sımn değişime uğradığını ve bu değişimin normal olduğunu anlatıyoruz, iyileşmek için bu duruma engel olmaması, onu olduğu gibi kabul etmesi gerektiğine ikna ediyoruz. Tedavi yöntemi olarak biyoenerji terapisi, yoga, reiki gibi enerjetik beden üzerinde çalışma, hormonal terapi, homeopati, aromaterapi, vitamin, şifalı ot ve soğuk lazer terapisi uyguluyoruz. Tedavi yöntemlerinin çoğunu, diğer güneş sistemlerindeki gezegenlerden dünyaya, şimdiki değişim sürecine yardım etmek için enkarne olmuş varlıklardan ve ruhsal atalarımızdan öğreniyoruz”.

Öyleyse,

  •  Günlük hayatın her anında karşımıza çıkan, her mağazada, yeni model her asansörde sürekli çalan, sinemalarda dört taraftan bizi bombardı­mana tutan, yankılı ve ses dağılımlı müzikler,
  •  Rekombinant-DNA ilaçlar, özellikle aşılar, hormonlar, vitaminler ve enzimler,
  •  Her köşede satılan ve her hastalığa karşı kullanılan homeopatik ilaçlar,
  •  Sentetik aromalar,
  •  Soğuk lazer terapisi, lazer cerrahi ve lazer epilasyon,
  •  “Enkarne olmuş varlıklardan’ öğrenilen diğer yöntemler,

DNA’da köklü bir değişim başlatıyor ve bizi insan türünden çıkartarak tamamen başka tür varlıklara dönüştürüyor.

Sözlerini aktardığımız doktorun İyileşmek için bu duruma engel olmaması, onu olduğu gibi kabul etmesi gerekir” sözünden anlaşılan, insanın DNA’daki değişimi kabul etmesi ve istemesi gerektiğidir. DNA değişimi­nin farkında olan ve bu değişime razı olmayanın DNA değişimi kolay ko­lay gerçekleşmez.

Bu anlatılanlar bizim için yeni değildir. Aynı durum Bakara Suresi 102. Ayette anlatılıyor: “Onlar (şeytanlar), insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe, Harut’a ve Marut’a indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese, “Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış anlayıp da kafir ol­mayasınız”, demeden hiç kimseye sihri öğretmezlerdi…”

“Ruhsal atalarımız ve diğer güneş sistemlerindeki gezegenlerden bu gezegene, şimdiki değişim sürecine yardım etmek için enkarne olmuş varlık­lar” acaba bu ayette geçen varlıklar mıdır?

Enerjetik beden üzerinde çalışma yani reiki gibi parapsikolojik terapi, hormonal terapi, homeopati, müzik terapisi, teta şifası, kuantum dokunuş, aromaterapi ve lazer terapisi gibi işlemler DNA ve ruhu etkilediği için bü­yü ve sihir niteliğindedir. Birkaç yıl önce billboardlarda yer alan bir bilgi­sayar oyunu reklamının sloganı “Siz hala bunun bir oyun olduğunu mu zan nediyorsunuz?” şeklindeydi. Bugün artık bilgisayar oyunlarının genetiği değiştiren ve beyni yönlendiren psikotronik biter silah olduğu bilinmektedir.

Bazı bilim adamları “Dünyadaki her canlı varlık iki kıvrımlı DNA’ya sa­hip olduğuna göre, biz dünya varlığı olmaktan çıkıp, ne gibi gezegenler arası bir varlığa dönüşüyoruz?” sorusuna endişeyle cevap ararken bazı bilim adamları bu vaadleri sıralamaktadır:

  • Genetik yapıyı direkt etkileyerek bedensel hastalıkların tedavi edilmesi gibi, madde bağımlılığı, davranış bozuklukları, anti-sosyal kişilik, şizofreni ve suç bağımlılığı gibi ruhsal bozuklukları ve akıl hastalıkları­nı tedavi mümkün olacak,
  •  Hapishanelere gerek kalmayacak,
  •  Kişinin genetik yapısına özel etkili ve sadece hastalıklı bölgeyi hedef alan, bedenin geri kalan kısmını etkilemeyen ilaçlar üretilecek,
  •  Hastalıklar ve ölüm ortadan kalkacak, hayat dünya cennetinde sonsuz olacak,
  •  Çocuklar gen teknolojisi yöntemiyle isteğimiz üzerine üretilecek,
  •  Ölülerimiz diriltilecek,
  •  Yaşam bilgisi acılar çekerek değil, zevk ve sevgi içinde öğrenilecek…”

Bu vaadlerin bir tuzak olduğu, 14 asır önce Kuran-ı Kerim’de haber verilmiştir: Şeytan söz verir ve umutlandırır, ancak onun sözü bir aldatmaca­dan ibarettir…” Nisa Suresi 121.

Benzer vaadler daha önce de verilmişti: İcad edilen makinalar üretimi kolaylaştıracak, böcek ilaçları ürün kaybını engelleyecek, hormonlar hasılatı artıracak, sentetik ilaçlar ve antibiyotikler bütün hastalıkları ortadan kaldıracak, doğurganlık kontrol altına alınacak, doğumda ağrı olmayacak vs… Ancak bütün bu gelişmelerin sonunda ekolojik kıyametin günden güne yaklaştığını görüyoruz.

Teknolojinin gelişmesi ve konforlu bir hayat uğruna tüketim çılgınlığı­nın bütün dünyayı sarması, bencilleşen insanların, dünyayı paylaştıkları di­ğer canlıların haklarına tecavüz etmesi ve doğallıktan uzak yaşaması ile ekolojik denge altüst olmuştur.

İlaç, katkı maddesi ve gıda endüstrisi, kimyasallara dayalı tarım, otomobiller, uçaklar, elektrosantraller ve fabrikalar gibi milyonlarca sistemin her gün ürettiği milyonlarca ton atık ekolojik sistemin dönüştüremeyeceği ni­telikte ve miktardadır:

  •  Bu atıklar toprağı, suyu, havayı ve tüm canlıları zehirlemektedir.
  •  Ormanlar kurumakta, ekolojik zincirin birer halkası olan bazı bitki ve hayvan türleri azalmakta ve tamamen yok olmaktadır.
  •  Klorlu karbon, azot oksit, karbondioksit gibi atık gazlar ozon tabaka­sının delinmesine ve küresel ısınmaya yol açmaktadır.
  •  Ozon tabakasındaki delinme sebebiyle Dünya, ultraviyole ışınların et­kisi altında kalmıştır. Ultraviyole ışınlar mutasyonların ve kanserin artma­sına sebep olmaktadır.
  •  Küresel ısınma ile kutuplardaki buzullar hızla erimekte, buzulların eri­mesiyle okyanus ve denizlerde su seviyesi yükselmekte, yeni virüsler ve bakteriler ortaya çıkmaktadır.
  •  Kutuplardaki buzulların erimesi okyanuslardaki sıcak-soğuk su akıntı­larını ve rüzgârların hareketlerini etkilemekte, dolayısıyla yeryüzünde ikli­min seyri değişmektedir. Yağışlar azalmakta, çöller çoğalmakta, bazı böl­gelerde daha önce hiç görülmeyen seller meydana gelmektedir.
  •  İklim değişikliği hayvan ve bitkilerin biyolojik ritmini bozmaktadır. Örneğin, zamansız ısınan havanın etkisiyle erken çiçek açan ağaçlar ürün vermemekte, vaktinden önce çiftleşen ve yavrulayan hayvanların yavruları arkadan gelen soğukla ölmektedir.
  •  Su kaynakları tükenmek üzeredir.
  •  Doğum kontrol hapları gibi sentetik hormonlar ve östrojen hormonu­nu taklit eden kimyasallar doğal alanlara, nehir-deniz sularına karışmakta, hayvanların ve balıkların kısırlaşması ve eşcinsel olmasına sebep olmakta­dır.
  •  Tıbbi ilaçlar, katkı maddeleri, deterjanlar ve sentetik yiyecekler kadınları erkekleştirmekte, erkekleri kadınlaştırmakta ve kısır etmektedir. Kı­sırlaşan insanlar yapay çocuklar üretmeye yönelmekte, insanlık robotlaş­maya doğru gitmektedir.
  •  Gen teknolojisi ve nanoteknoloji ile donanan tıp, makroseviyede has­talıkların sebeplerini anlamadığı ve tedavi edemediği halde mikroseviye ve enerji seviyesinde tedavi etmeye cüret etmektedir. İnsan, insani sıfatlarını kaybetmekte, bilinmeyen varlıkların sıfatlarına bürünmektedir. (“Katkı Maddeleri”, “Kısırlık”, “Endometriozis”, “Sibernetik Tıp”, “Zihin Kontrolü”, bölümlerine bakınız.)

“Fitne zamanında insanların en hayırlısı dağ başında kendi koyununun sütünden yiyendir.” Hadis i Şerif