Derviş Nasıl Bir Sıfata Sahip Olmalıdır? Vazifeleri Nelerdir?

By | 22 Temmuz 2015

dervis-nasil-bir-sifata-sahip-olmalidir-vazifeleri-nelerdir   Dinin gayesi, Allahu teâlâya iyman ve ibadet ve mahlû- kata şefkattir. Hal böyle olunca:
1) Derviş olan, Allahu teâlâya iyman ve Rabbil-âlsmiyne sevgi ve muhabbet ve ibadet etmeli ve bütün mahlûkata şefkat ve merhamet göstermelidir.
2) Âşık, Enbiyâlar serveri, Evliyâlar rehberi, âhir zaman peygamberi, on sekiz bin âleme rahmet olan Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem efendimizi, her şeyinden ziyade sevmesi ve O’nun âline, evlâdına, ezvacına, ashabına, ensarma ve muhibbine de muhabbet etmesi lâzımdır, vaciptir, farzdır.
3) Âşık, Allahu Tealâ’nm bütün emirlerini severek ifâ etmeli ve bu vazife-i Rabbaniyyeyi canına minnet bilmelidir.
4> Âşık, Allah celle hazretlerinin men ve nehyettiği her şeyden kaçınmalı ve Allah korkusu ile bunlardan son derece çekinmelidir.
5) Âşık, helâlden kazanmalı, helâl lokma yemeli, helâl giyinmeli ve helâl yerde oturmalıdır.
6) Âşık, yalandan sakınmalı her zaman ve her yerde doğru olmalı, daima doğruluğu tavsiye etmelidir.
7) Âşık, cömert olmalı, helâlden kazandığını Allah yoluna, Allah için infak etmelidir.
8) Âşık, sabırlı olmalı; iymanda, ibadette, musibetlerde sabretmeli ve başkalarına da sabır tavsiyesinde bulunmalıdır,
9) Âşık, beş vakit namaza devam etmeli ve namazı Allahu teâlâmn en büyük bir ni’meti olarak bilmeli, mümkün olabildiği kadar cemaate devam ederek eda eylemelidir.
10) Beş vakit namazlarını kıldığı gibi, nafile ve sünnet namazlarını da terketmemeli, elinden geldiği ve gücünün yettiği kadar bu namazlara da devam etmelidir. Bahusus, gece namazı olup Resûl aleyhisselâma farz olan teheccüd namazını mutlaka kılmalıdır.
11) Senede bir ay Ramazan orucunu tuttuğu gibi, arabî ayların başında, ortasında ve sonunda üçer gün, Zilhicce ayında dokuz gün, Muharrem ayında on bir gün, Recep ayının ekseri günlerinde ve Şaban-ı muazzamın bazı günlerinde, özellikle şaban ayının on beşinci Berat gününde oruç tutmalıdır.
12) Elinden geldiği ve gücünün yettiği kadar, Resûl aleyhisselâmm sünnet-i seniyyelerini ihya etmelidir.
13) Âşıkm hali vakti yerinde olursa, ömründe bir defa hac zamanı haccetmeli ve aynı zamanda Medine-i münevvere- ye de giderek Resûl-ü ekrem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerinin ziyaretinde bulunmalıdır. (Diğer ziyaret yerlerini ve ezcümle Kudüs, Şam ve Bağdat gibi makarrı enbiyâ ve evliyâyı da ziyaret etmek, âşıkların aşkının alâmetidir.)
14) Âşık zengin ise, zekât ehline zekâtını seve seve eda etmeli, dünya malından nasibi yoksa sadaka vermeli, bedenen ve lisanen insanlara yardım etmeli ve faydalı olmağa çalışmalıdır.
15) Âşık, gayet temiz olmalı, zâhirini pisliklerden, bâtınını yani kalbini kötülüklerin başı olan u’cub, riyâ, kibir, kin, gazap, hased, sû-i-zan gibi çirkin huylardan, lisanını gıybet ve iftiradan, gönlünü mal, rütbe ve makam sevgisinden temizlemeli ve arındırmalıdır.
16) Âşık, içki içmek gibi Allahu teâlâmn men’ettiği şeylerden kaçınmalı; sigara, nargile ve enfiye gibi kötü âdetlerden çekinmeli, nefsine muhalefet ederek, nefsini taht-ı tasarrufuna alabilmeği Hak celle ve alâdan dilemeli ve insan olmağa gayret etmelidir.
17) Âşık, mürşidinin huzurunda lüzumundan fazla oturmamalıdır. (Eğer mürşidi oturmasını arzu ediyorsa, oturabilir.)
18) Âşık, mürşidinin huzurunda iki dizi üzerinde oturmalı ve fazla söz söylememelidir. Bilhassa, lüzumsuz sözlerden ve lâ’übali hallerden ve çirkin hareketlerden şiddetle kaçınmalıdır. Zira, bu gibi haller âşığın feyzine mâni olacağından, mürşit huzurunda edeple oturup, kalkmalı, edep dairesinde konuşmalıdır. Kendisine mürşidi tarafından sual sorulmadıkça, kendiliğinden söz söylememelidir. Kalbine gelen ilhamatı, efendisinden bilmeli, nefsinden bilmemelidir. Efendisinin hatasını kendi hasanatmdan yüksek bilmelidir.
19) Huzur-u şeyhin huzurullah, huzur-u Resûlüllah ve huzur-u pir olduğunu hatırından hiç çıkarmamalı ve ona göre hareket etmelidir. Herhangi bir kötü hareketi, mürşidini üzerse yalnız fevzinden mahrum kalmaz – Ne’ûzü billah sû-i hâtimesine bile sebep olabilir.
20) Âşık, mürşidinin emirlerini seve seve ve canına minnet bilerek yerine getirmelidir.
21) Âşık, mürşidini imtihana yeltenmekten dahi şiddetle kaçınmalıdır.
22) Âşık, mürşidinin şer’i şerife mugayir ve muhalif hareketlerini görerek, sû-i zandan çekinmelidir. Hak ile hak olanların bütün ef’alinin haktan olduğunu yakinen bilmelidir.
23) Âşık, mürşidinin verdiği evrâd ve ezkâra hakkıyle riayet etmeli, tarikinin âdâbını tamamen yerine getirmelidir. Tarikatinin namus ve şerefini, her şeyin fevkinde tutmalıdır.
24) Âşık; âlimlere, hafızlara, din ve devlete hizmet eden zevata hürmet ve riayette kusur etmemelidir. Âşıkm, âlimlerle mücadeleye kalkışması şeytandandır. Unutmamalıdır ki, âlimler Nebilerin vârisleridirler. Mürşidler ise, vâris-i Resûldürler. Âlimlerle dervişlerin muhalefetleri elfazdadır. Mânada her ikisi de birdir. Ümerâ ise. bir kavme mâ’nen taraf-ı ilâhiyye- den vazifeli olarak tayin olunurlar. Her kavim, lâyık olduğu idare ile hükmolunur. Bir kavmin fertleri iyi olurlarsa, başlarına gelecek idare âmirleri de şüphesiz iyi olurlar. Kalpleri çevirenin bizzat Hazreti Allah olduğunu âşıklar hiç hatırdan çıkarmamalıdırlar. Bu bakımdan ulemâ ve ümera aleyhinde konuşmamalı, onlarla mücadele etmemeli ve fenalıkları herkes kendi nefsinden bilerek musibete sabretmeli, ni’metlere hamdetmeli, birine bakıp haline şükür, diğerine bakıp olup bitenleri fikretmelidir. Âşık, her şeyin Allahu teâlâdan geldiğine inanmalı ve ona göre davranmalıdır ki, yolunun icabı da budur.
25) Âşık; ah almaktan, zulmetmekten, halka ezâ verecek şeyleri işlemekten son derece kaçınmalıdır.
26) Âşık, Allah ve Resûlü ve mukaddesatı uğruna canını, malını, evlâdını ve her şeyini fedaya daima hazır olmalıdır.
27) Âşıktan yeryüzünde mevcut bütün mahlûkat razı olmalıdır.
28) Âşıkm bir elinde Kitabullah, diğer elinde sünnet-i Resûlüllah, başında iyman tâcı, sırtında şeriat libası, gözünde ibret, dilinde zikir, belinde beşeriyyete hizmet kemeri, kalbinde mahlûkata şefkat ve merhamet, Allah aşkı, muhabbet ve korku, ayağında hizmete hazırlık, elinde mâ’rifet ve yardım bulunmalı, kulağı daima hak kelâmında olmalı, dünyanın fâni ve âhiretin ise bâki olduğunu düşünmeli, bu fâni âlemden bâki ve ebedî âleme sefer etmek üzere daima hazır ve hazırlıklı bulunmalıdır.
29) Âşık, her zaman ve her yerde abdestli olmalı ve daima abdestli gezmelidir.
30) Âşık, her nefeste istiğfara devam etmeli, işlediği suçları ve günahları kat’iyyen unutmamalı, o suç ve günahlara nâdim ve pişman olarak gözyaşları dökmeli, suç işlemeye lâyık olduğundan dolayı kendisinden bu suçların sâdir olduğunu anlamalı, bu suçlarını nefsinden ve yaptığı hayır hasenatı ise unutup Allahtan bilmelidir.
31) Âşık, bir vakit namazını kazaya bırakmak mecburiyetinde kaldığı takdirde, yaptığı herhangi bir kötü amelden dolayı huzura kabul olunmadığını hatırlamalıdır.
32) Kendisinden bir kötülük zuhura gelirse, böyle bir “kötülüğü yapmağa müstehak olacak bir amel işlediğinden ötürü şahsının o çirkin hizmette kullanıldığını unutmamalıdır.
33) Âşık, fazla yemek yememelidir. Sofraya, iyice acıkmadan oturmamalı, aç oturmalı ve sofradan doymadan kalkmalıdır. Sofraya oturmadan ve sofradan kalktıktan sonra ellerin yıkanması sünnet olduğundan, el yıkamayı ihmal etmemeli, abdest alırken misvak kullanmalı, misvak bulamazsa diş fırçası ve diş macunu almalı, o da olmazsa dişlerini parmaklarıyla uğuşturarak yıkamalıdır. Misvak kullanmak, sünnet-i Resûl olduğundan dişlerin her hal-ü kârda yıkanması şarttır.
34) Âşık, ana ve babasına ve hocalarına karşı ziyadesiyle mükrim ve itaatkâr olmalıdır. Unutmamalıdır ki, ana-baba- ya ikram ve itaat, Allahu teâlâya ikram ve itaat gibidir. Hocalara itaat ise, bunların da fevkindedir.
Allah celleyi tanımayanda şefkat ve merhamet olmaz. Din günü olan kıyamet gününü inkar edende insan hak ve hukukuna riayet bulunmaz. Hz. Muhammed sallallahu teâlâ aleyhi ve selle mi bilip tanımayan ise, Allahu azim-üş-şanı bilmez ve bulmaz. Tamsa bile yanlış tanır. Kendi yanlış anladığı putu, Allah zanneder. Allahu teâlâyı bilmek ve bulmak ve hakta olmak isteyen, mutlaka Hz. Muhammed aleyhissalâtü vesselâmı tanımalıdır. Ona iyman getirmelidir ki, hakkı hakkıyle bilsin ve Allahu teâlâya Allah’ın istediği gibi iyman getirsin.
Hz. Peygamberi her şeyinden ziyade sevmedikçe iymanı kemâle ermez.
Hz. Eba-Bekir radıyallahu anhı bilen ve tanıyan, doğruluğu ve vefayı bilir, sıddıkıyyeti anlar.
Hz. Ömer radıyallahu anhı bilen ve tanıyan, adaleti bilir ve âdil olur.
Hz. Osman radıyallahu anhı bilen ve tanıyan, hayâyı bilir de ehl-i hayâ olur.
Hz. Ali kerremallahu veçheyi bilen ve tanıyan, âlimi tanır âlimin kadrini bilir, ilme ve âlime hürmeti de anlar ve takdir eder. Zira, Esedullah:
Men dilemeni harf en fekad sayyereni abda
(Bana, bir harf öğretenin kulu, kölesiyim.)
buyurmuştur.
Hz. İmam-ı Haşan radıyallahu anhı bilen ve tanıyan, câha. (Makam ve mevki) kıymet vermez. Fitneyi söndürmek için tahtı terkeder.
Hz. İmam-ı Hüseyin radıyallahu anhı bilen ve tanıyan,, zâlime baş eğmez, zulme karşı gelir, zâlimin zulmünü defetmek için can ve canan feda eder.
Sen; Allaha ve Re sülüne ve ana-babana itaat etmeden, nasıl olur da kendine kullardan itaat beklersin?
Sen; Allah celleye hakkıyle iyman etmeden, O’nun celâl ve cemalini tanımadan, O’nun cennetine talip, cemaline âşık ve rizasma ragıp olmadan, O’nun nârından, azabından, ikabından, celâlinden korkmadan, Onu hakkıyle tanımadan Zât-ı ülûhiyyetinden şefkat ve merhamet umarsın?
O’nu hakkıyle tanı ki, şefkat ve merhamet olunasın. Allahu teâlâ da, kullar da sana şefkat ve merhamet etsinler. Kullardan itaat, şefkat ve merhamet görebilmen, Allahu teâlânın muradı ile mümkündür.
Kıyamet gününe iyman et ki, o günün şiddet ve dehşetini yakinen ve iyice bilenler kimseyi aldatamazlar, insanların ve bütün mahlûkatm haklarına riayetkar olurlar.
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi bilen, Allahu tealâyı bilir. Resûle iyman, Allaha iymandır. Resûlü inkâr, Allahı inkârdır. Resûle itaat, Allaha itaattir. Resûle isyan, Allaha isyandır. Resûlün çağırdığı mâ’but, hak mâ’buddur. Kendi nefsinin çağırdığı ilâh ise puttur.
Evlâdına Eba-Bekir muhabbeti vermeden, ondan vefa, itaat ve doğruluk araman ve umman hatadır.
Ömer’i önder etmeyen ve Ömer’e muhabbet beslemeyenden, nasıl adalet beklersin? Ömer sevgisi tatmayan adaletin nasıl zevkine varır? Milletine nasıl hizmet edebilir? Öyle ise evlâdına Ömer sevgisi ver ki, âdil olsun, milletine ve devletine zevk ile hizmet edebilsin. Hayırlı ve faydalı hizmetleriyle zevk duyabilsin.
Evlâdına Osman’ı sevdir ki hayâ, iyman ve ihsan sahibi olsun.
Hz. Ali kerremallahu veçheyi sevdir ve tanıt ki; vefa, sehâ, sıdk, mürüvvet ve ilim sahibi olsun, ilme ve âlime muhabbet edebilsin, kendisine bir harf öğretene kul köle olsun.
Sen, evlâdına Allah sevgisi ve korkusu öğretmedin. O da„ sana ihsan ve itaat etmiyor, kalbinde sana karşı muhabbet, şefkat ve merhamet beslemiyor. Kıyameti öğretmedin, insan ve bütün mahlûkat hakkına saygısı ve riayeti yok. Resûlü sevdirmedin ve Resûle iyman telkin etmedin ki, Allaha iyman getirebilsin ve Allahlı bir gönüle sahip olabilsin. Aşk ve muhabbet sahibi olabilsin.
Sıddıyk-i Ekber’i öğretmedin ki, ehl-i vefa, sıdk sahibi ve doğru ola. Ömer’i bildirmedin ki, âdil ola, vatan ve milletine adi ile hizmet ede… Osman’ı öğretmedin ki, hayâ, iyman cûd, sehâ sahibi ola.. Ali’yi öğretmedin ve sevdirmedin ki, ilme ve âlime hürmet ede..
Şimdi, Ali kimdir? îlim nedir? Âlimin, öğretmenin, öğretenin islâmda kıymeti ve ehemmiyeti nedir? Bunların hiç birisini bilmediği için hoca, profesör demeden hocasını ve profesörünü dövüyor, vuruyor, öldürüyor. Eğer, bu yavrulara yukarıda saydığımız ahlâk telkin olunsaydı, hocalarına el kaldırmak değil, belki hocasının ilim öğretmek için vurduğu yerde gül biteceğini ve hocasının eli değen o uzvunu cehennem ateşinin yakmayacağını bilir ve böyle bir kanaat içinde hocalarına karşı hürmetkâr ve itaatkâr olurlardı.
35) Âşık, her haliyle Allahu teâlâya teslim olmuş bir kişi olduğunu insanlara bildirmemeli ve fakat insanlar kendisini tanıyıp bilmelidirler.
36) Aşık; ehline, evlât ve akrabasına ve ehlinin akrabasına ve oturduğu mahalledeki bütün komşularına, tanıdığı ve tanımadığı her insana karşı merhametli olmalı, imkân oldukça ikramda bulunmalı ve muhitine karşı daima hayırhâh olmalıdır.
37) Âşık, kötü kişilerle ahbaplık etmemeli ve fakat kendi nefsini de ondan yüksek görmemelidir.
38) Âşık, herhangi bir kimseyi kendi nefsi için sevmemeli veya herhangi bir kimseye de yine kendi nefsi için düşman olmamalıdır. Allah için sevmeli, Allah için sevmemelidir.
39) Âşık, kötü olarak tanınmış herhangi bir kimsede, insanlık istidadı görürse, o kimseyi hakka iletebilmek için ahbaplık ve arkadaşlık edebilir.
40) Âşık, fırsat ve imkân buldukça mezarlıkları ziyaret etmeli, bu vesile ile kendi âkibetini düşünmeli ve son menzilinin kabir olacağını hatırlamalıdır.
41) Âşık, hastaları ziyaret etmeli, hal ve hatırlarını sormalı, felâkete uğramış yoksulların yardımlarına koşmalı, bahusus ihvanından hizmet ve yardımını esirgememeli, kim olursa olsun, hangi dinden ve hangi mezhepten bulunursa bulunsun merhamete muhtaç olanları görüp gözetmeği şi’ar edinmelidir.
42) Âşık, şeyhini hiç hatırından çıkarmamalı, her gün ziyaretine gitmeli, muktedir olamaz veya imkân bulamazsa iki günde bir, hiç olmazsa haftada bir defa huzuruna varmalı, uzak bir yerde bulunduğu takdirde mektup yazmalıdır.
43) Âşık, musibetlere karşı mütehammil ve sabırlı olmalıdır. Zira, dervişin paçası itten, kafası Yezit’ten halâs olmaz. Her devrin bir Yezid’i, her Musa’nın bir Firavun’u, her Muhammed ümmetinin bir Eba-cehil’i, her İbrahim’in bir Nemrud’u vardır. Fakat, âkibet müttekilerindir. Âşık, bunu böylece bilmelidir.
44) Âşık, her işin haktan olduğunu bildiğinden ve kazaya rizadan gayrı çare olmadığını anladığından dolayı, hakka tefviz-i umûr etmeli, hakka teslim olmalı ve daima haktan razı bulunmalıdır. Her işte hak rizasını gözetmelidir. Allahtan razı olmayınca, hak rizasmı beklemek, âşıkm şanından değildir.
45) Âşık, her işte Allahu teâlâyı zikretmeli ve hakkı aslâ unutmamalıdır. Elleri kârda, gönülü yârda, elleri işte, gönülü sevinçte olmalıdır. Varda, darda, gecede, gündüzde, sabahta ve akşamda Allahu teâlâyı teşbih etmeli ve onun aşkı ile ciğeri püryan, didesi giryan olmalı bütün işlerinde hak rizası- na tâlip bulunmalıdır.
46) Âşık, velevki zerre kadar bile olsa her hayırlı işe koşmalı, zerre kadar dahi olsa her zararlı işten kaçınmalı, daima gönül almalı ve hatır yapmalıdır. Âşık, terazisini, kilesini ve endazesini doğru tutmalı, bulunduğu işte sıdk-u sadakatle çalışmalı, her işte her kişiye doğrulukta nümune-i imtisal olmalıdır.
47) Yaş ağaç ve baş kesmekten, insanlara zarar verecek işlerden kaçınmalıdır. (Vâcip olan kurban kesmek müstesna) ihtiyaç olmadıkça av avlanmamalı, hiç kimseye yük olmamalı, tufeyli yaşamaktan ve başkalarının sırtlarından geçinmekten sakınmalı ve mutlaka bir meslek veya san’at sahibi olmalıdır. Birkaç fakülte bitirmiş yüksek mektep mezunu dahi olsa, icabında halka el açmamak için behemehal bir sanat öğrenmeli ve başı darda kalınca elinin emeği ile geçimini temin etmelidir.
48) Âşık, vaktini boş yere harcamamalı, cevahirden aziz olan ömrünü Allahsız israf etmemeli, her dakikasım mânen ve maddeten değerlendirmeğe gayret ve himmet etmelidir.
49) Âşık; eline, beline ve diline sahip olmalı, eliyle hıyanetten, beliyle şehvetten ve diliyle gıybetten sakınmalı, dilinin ucuna gelen her sözü söylememek, sır saklamasını bilmeli, kimsenin ayıbını yüzüne vurmamak, hiç kimsenin gıyabında onun ırzını yıkacak sözler sarfetmemelidir. Âşıkm elinden ve dilinden bütün insanlar emin olmak ve hayır görmelidir.
50) Derviş, sihir (Büyü) ile, havas ile, define çıkarmakla meşgul olmamalı, ubudiyyet vazifesinde bulunmalıdır.
51) Âşık; farzı, vâcibi, sünneti, müstehabı, haramı, mübahı mekruh ve müfsidi bilecek, abdest ve namazın, şartlarını öğrenecek kadar ilm-i-halini bilmelidir.
52) Âşık, mürşidinin kendisine verdiğini canına minnet bilmelidir.
53) Âşık, mürşidinden bir şey alırken, elini öperek almalı, yine mürşidine bir nesne verirken mürşidin elini öperek vermelidir.
54) Bir hizmet için mürşidin huzurunda ayakta dururken, sağ ayağının baş parmağını, sol ayağının baş parmağının üstüne koyarak mühürlü vaziyette emre hazır olduğunu bildirmek, tarikat-i aliyyenin âdâbındandır.