Çok Evliliğin Sosyal Zaruretleri

By | 30 Nisan 2015

cok-evliligin-sosyal-zaruretleri   Mesele, duygusallıktan uzak, mantıkî bir muhakemeyle değerlendirilirse,çok evliliğin birtakım zaruret ve sebeplerden ötürü ortaya çıktığı anlaşılır.
Çeşitli sebeplerle, özellikle de savaş nedeniyle kadınların sayısının erkeklerin sayısından fazla olması.
Zaman zaman, savaş ve başka nedenlerle kadınların sayısı, erkeklerin sayısından kat kat fazla olmaktadır. Bu durum, geçmişte böyle olduğu gibi günümüzde de böyledir. Mesela, Avrupa, çeyrek asırda iki dünya savaşma sahne oldu; milyonlarca genç erkeğini kaybetti. Böylesi durumlarda çok evlilik, ahlâkî ve toplumsal bir görev olur. Toplumsal sistemin yozlaşıp çöküntü sürecine girmesini istemeyen hiç kimse ahlâksızlığı, çok evliliğe tercih edemez. Toplumun temelini sarsacak olan böylesi bir durumda, ancak heva ve hevesinin kölesi olan kimse buna karşı çıkabilir. Bu gibi egoist kimseler, toplumu hiç düşünmeden, cinsel münasebet kurduğu kadınlara karşı ahlâkî ve maddî hiçbir külfete katlanmadan şehevî duygularını tatmin etmeye çalışır. Bu gibi kimseler toplum ve kadın düşmanıdırlar.
Savaş sonrası Avrupasmda, özellikle Almanya’da, kadın cemiyetleri, hükümetten çok evliliğe izin vermesini talep ediyorlar, hatta bunun için yürüyüş bile yapıyorlardı.

Vestfalya antlaşmasından sonra, 30 yıl süren savaşlar nedeniyle nüfusun azaldığı görülünce, Nurenburg’daki Frenk Meclisi, bir erkeğin iki kadın almasına müsaade eden bir karar çıkardı.
İngiliz filozofu Herbert Spencer, çok evliliğe karşı olmasına rağmen, savaş nedeniyle erkekleri azalan ulusların bu yola başvurması gerektiğini kabul etmek zorunda kalmıştır. Spencer, “Toplumbilim Metodolojisi” adlı kitabında şöyle diyor: “Eğer bir ulusun erkekleri savaş nedeniyle kıyıma uğrar da pek çok kadın erkeksiz kalırsa, bu durum doğacak çocukların azalmasına sebep olur. Savaşan iki ulustan biri, doğurganlık hususunda tüm kadınlarından yararlanmıyorsa, hiç kuşkusuz bu ulus, tüm kadınlarının doğurganlıklarından yararlanan düşmanına karşı koyamayacaktır. Sonuç olarak, tek kadınla yetinen ulus, çok kadınla evlilik nizamını uygulayan ulus karşısında eriyecek, yok olup gidecektir.”
Lagos Weekly Record gazetesi, 20 Nisân 1901 tarihli sayısında, London Tros gazetesinden İngiliz bir bayanın şu yazısını neşretmiştir:
“Kızlarımızdan çoğu isyankâr/günahkâr hale geldi. Bu musibet her yana yayıldı. Bunun nedenlerini araştıranlar ise çok az. Zavallı kızlarımızın haline bakıp üzülmenin onlara hiçbir faydası yoktur. Tek çare, bu musibetin sebebini ortadan kaldırmaktır. Değerli bilgin Tomas, hastalığı teşhis etmiş ve en etkili tedavi yöntemini göstermişti ki bu da erkeklerin birden fazla kadınla evlenmelerim serbest bırakmaktır. Böyle yapıldığı takdirde, başımızdaki belanın defolup gideceğinde kuşku yoktur. Böylece kızlarımız da birer yuva sahibi olacaklardır. Musibetin tek nedeni, Avrupalı erkeği tek kadınla yetinmeye zorlamaktır.

Kızlarımızı günah bataklığına sürükleyen faktör, tek kadınla evliliktir. Bunun neticesinde kızlarımız/kadınlarımız erkeklerin işlerini yapmaya itildi. Erkeğin, birden fazla kadınla evlenmesine müsaade edilmezse, durum şimdikinden çok daha kötü olacaktır.
Tek eşli erkeklerin topluma yük olan, asalaklaşan, utanç veren gayr-ı meşru çocuklarını hangi istatistik ve tahminler tesbit edebilir? Eğer çok evlilik serbest olsaydı bu çocuklara ve onların annelerine reva görülen horlayıcı işkenceler sona erer, hem annelerin hem de çocukların namusları, iffetleri güvence altına alınmış olurdu. Taaddüd-i zevcat’ın serbest olması, kadınların tümünü yuva sahibi yaptığı gibi, onları meşru çocukların annesi olma şerefine de kavuşturur.”
Bu hususta, hristiyan Batıkların tanıklıklarını çoğaltabiliriz. Fakat, meselenin anlaşılması açısından bu kadarı sanıyorum yeterlidir.
Şimdi de İslâm’ın taaddüd-i zevcat meselesine nasıl baktığını ele alalım.
Taaddüd-i zevcat’m lügat manası, zevcelerin sayısını artırmaktır. Yani birden fazla evlenmektir. Şer’î ıstılahda ise, “dörde kadar kadını aynı anda nikâh altında bulundurmak”tır.
Allah Teala erkeği kadına, kadını da erkeğe eğilimli yaratmış ve insanlığın devamını üreme kanununa bağlamıştır. Bu nedenledir ki kadm-erkek ilişkisi adetullahın bir tezahürü olarak tarih boyunca süregelmiştir.
Ne var ki bu ilişki, bazen evlilik, bazen de zina yoluyla gerçekleştirilmiştir. Sırat-ı müstakime tabi olanlar bir veya birden fazla kadınla evlenerek bu ilişkiyi sürdürürken, dalâlette olanlar evliliğin yanısıra zina yolunu da benimsemişlerdir.
Taaddüd-i zevcat, bütün dinlerde, bütün toplumlarda uygulanmıştır. Yahudi ve hristiyanlarm iman ettiği Kitab-ı Mukaddes’te de birçok peygamberin birden fazla kadınla evlendiği yazılıdır.
Kur’an ve Sünnetin onayladığı taaddüd-i zevcat, hem hukukî, hem de ahlâkî bir kurumdur.
İslâm âlim ve fakihlerinin çoğuna göre, çok evlilik, (4 kadına kadar) mubahtır, İslâm âlimlerinin tamamına yakını, özellikle sünnî mezhep imamları Nisâ Sûresi, 4/3 âyetine dayanarak çok evliliği dört ile sınırlandırmışlardır. Önce söz konusu âyeti zikredelim:
“Eğer yetimlerin haklarını gözetemeyeceğinizden korkarsanız, meyil duyduklarınızdan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Eğer bu surette de adalet yapamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir tane ve/veya cariyeleıden alın. Bu, zulmetmemeniz için daha uygundur.” (Nisâ, 4/3)
İslâm âlimleri, eşler arasında adalet yapamayacak olan erkeklerin birden fazla kadınla evlenmemeleri gerektiğini, ancak evlendikleri takdirde akdin sahih/geçerli, fakat evlenenlerin günahkâr olacaklarım söylemişlerdir.
Âyette şart koşulan adaletten maksat ise mesken, giyecek, yiyecek, içecek gibi, eşlerle alâkalı tüm ilişkilerdeki adalettir. Sevgi konusuna gelince, bu, insanın elinde, gücü dahilinde birşey olmadığından, kocanın yapması gereken şey, birine meyledip diğerini -kocasızmış gibi- muallakta bırakmamasıdır.
Zahir! mezhebi âlimleri gibi bazı âlimler, Hz. Peygamberin (sav) evliliklerini de delil göstererek çok evliliğin dört ile sınırlandırılmasına itiraz etmişlerdir. Zira Hz. Peygamber (sav)’in nikâhı altında ayııı anda dokuz kadın birlikte bulunuyordu. Çok evliliği dört ile sınırlayan âlimler ise bunun Hz. Peygamber (sav)’e mahsus olduğunu söylemişlerdir.
Yukarıda da beyan edildiği gibi, Kuran ve Sünnet birden fazla evliliği mubah kılmış, İslâm âlimleri de, eşleri arasında adalet yapsa da yapmasa da birden fazla evlenen kişinin nikâhının sahihi/geçerli olduğunu beyan etmişlerdir.
Bugün ne idüğü belirsiz, kime ve neye hizmet ettiklerinden habersiz birtakım adamlar çıkarak, -Batı kültürünün dayatmasıyla- Kuranın tek evliliği esas kabul ettiğini iddia edip, birden fazla evliliğe saldırıyorlar. Kurandan delil getirmekten de geri kalmıyorlar:
“Kadınlar arasında her veçhile adil davranmaya ne kadar gayret gösterirseniz gösterin yine de muktedir olamazsınız. Bari birine büsbütün meyledip de ötekini muallakta kalmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan korunursanız, şüphe yok ki Allah gafurdur, rahimdir.” (Nisâ Sûresi, 4/129)
Bu âyete dayanarak, erkeğin, eşleri arasında adalet yapmasının mümkün olmadığını, dolayısıyla da birden fazla evlenmesinin yasak olduğunu söyleyip, Allah (cc)’ın kaşıkla verip kepçeyle aldığını iddia ediyorlar. Haşa! Allah (cc) bundan münezzehtir.
Dikkatlice incelendiğinde görüleceği üzere bu âyetin, onların iddia ettiği gibi birden fazla evlenmeyi engellemekle hiçbir ilgisi yoktur. Zira âyet bekârlara ya da tek evlilere değil, birden fazla evli olanlara hitap ederek; “maddî-manevî her hususta adaletli davranmanız mümkün değildir, ne kadar istese de insanın buna gücü yetmez, siz gücünüzün yettiği şeyleri yapın; eşlerinizin birine meylederek diğerlerini kocasızmış gibi askıda bırakmayın” buyuruyor.
Onların iddia ettiği gibi âyet, “adaletli davranamamaktan endişe edenler birden fazla evlenmesinler, evlendikleri takdirde nikâhları batıl/geçersiz olur” demiyor. Eğer nikâhın sahih/geçerli olmasının şartı, adaletli davranmak olsaydı, bu, tek evlilik için de geçerli olur; evleneceği kadına adaletsiz davranmaktan korkan erkeğin nikâhı da, tek eşi olup da ona adaletli davranmayan erkeğin evliliği de batıl/geçersiz olurdu. Oysa, aklı başında hiçbir insan böyle bir iddiada bulunamaz.
Öyleyse, nikâhın sahih/geçerlı olması başka şey, adaletli olup olmamak başka şeydir. Eşine veya eşlerine adaletsiz davrananlar, el-betteki bunun hesabını Allah (cc)’a vereceklerdir.

Fazlurrahman, İslâm isimli eserinde şöyle diyor:

“Hz. Peygamber (sav), kendi devrindeki sıradan bir Arap gibi (şehvetinden ötürü) çok sayıda kadınla evlenmiş bile olsa bunda dengeli bir durumun sürdürülmesi şartıyla ahlâk! açıdan itici hiçbir şeyin bulunmaması lazım gelir. Her şeyden önce hatırlamamız gereken şey şudur: Ne tek evlilik, ne de çok evlilik her çağda her toplum için eşsiz ve Allah (cc) tarafından emredilmiş bir düzen olarak görülemez.”
Rudi Paret ise Kur’an Üzerine Makaleler isimli çalışmasında şunları söylüyor: “Modern eğilimli müslümanlarca sık sık, tek kadınla evliliğin Kur’an’da emredildiği savunulmaktadır, ilgili pasajın metni şu şekildedir: (Bağlam yetim kızlarla münasebetlerle ilgilidir) “Yetimler hakkında (…) ikişer, üçer, dörder evlenin. Ama, şayet (bu kadar kadına karşı) adil olamamaktan korkarsanız, o zaman bir veya sahip olduğunuz cariyeler” (Nisâ Sûresi, 4/3) Görüldüğü gibi burada erkeğe, onlara adil davranması şartıyla dörde kadar kadınla evlenme izni verilmektedir. Nisâ Sûresi, 4/129’da da şöyle denilmektedir: “Ne kadar arzu etseniz de kadınlara (yani aynı anda birkaç kadına) karşı adil olamazsınız. Ama (onların arasından birine) tamamen, (diğerlerini) askıda bırakırcasına meyletmeyin!”
(Modern eğilimli müslümanlar tarafından), bu iki Kur’an âyeti arasında genellikle bir nevi mantık kontağı yapmak suretiyle ıl^ı kurulmaktadır. İlk âyette, birden fazla kadınla evlenme izni, kadınların hepsine adil davranma şartına bağlanmakta, İkincisinde ise bunun imkânsız olduğu söylenmektedir. O halde – (modern eğilimli müslümanlarca) çıkarılan sonuç böyledir- Peygamber (Allah) müminlere bir kadınla evlenmeyi emretmiştir.
Doğrusu böyle bir yorum yapmak mümkün değil. Erkekten, birden fazla sayıdaki eşlerine mutlak anlamda eşit davranmasının beklenmediğini görmek için, ikinci âyeti (Nisâ Sûresi, 4/129) sonuna kadar okumak yeterlidir. Kadınlara adil davranma şartını yerine getirmek, esas itibariyle imkânsız birşey olsaydı, erkeğe (ilk âyette, yani Nisâ Sûresi, 4/3’te olduğu gibi) açıkça iki, üç veya dört kadınla evlenmesini teklif etmek anlamsız olurdu.”
Şu veya bu İslâm ülkesinde bir kadınla evlilik benimseniyorsa, kabul etmek gerekir ki bu yapılan, yeni bir hukukun yürürlüğe konulmasıdır ve Kur’an metnini bu konuda hiçbir dahli söz konusu değildir.
Üstad Mevdudi de Sünnetin Anayasal Niteliği adlı kitabında şöyle demektedir: “Aslında bu tür sınırlamaların bağlı oldukları olayların ayrıntıları göz önünde olmadığı sürece, bir emir verilirken belli bir durum veya olaydan söz edildiği Kur’an-ı Mecîd’in bu tür âyetleri iyice anlaşılmaz.
Nisâ Sûresi, 4/3 âyetinin arka planındaki olay şudur: Arabistan’da ve eski çağ toplumlarında yüzyıllardan beri çok evlilik tamamen serbestti. Bunun için yeni bir izne hiç gerek yoktu. Çünkü Kur’an’m alışılmış bir gelenekten menetmemesi, buna izin vermek anlamına geliyordu. Bu nedenle, gerçekte bu âyet, çok evliliğe izin vermek amacıyla indirilmemişti; aksine, Uhud gazvesinden sonra her biri birkaç çocuğuyla beraber dul kalan kadınların sorununu çözmek çözümlemek amacıyla indirilmişti. Bunda, müslümanlann dikkati şu hususa çekilmiştir: ‘Eğer Uhud gazvesi şehidlerinin yetim kalan çocuklarına bu şekilde adaletli muamele yapamıyorsanız, sizin için birden fazla eşe sahip olma kapısı zaten açıktır. O şehidlerin dul eşlerinden hangilerini beğeniyorsanız onunla nikâh kıyın ki, çocukları kendi çocuklarınız olsun ve çıkarlarıyla şahsen ilgilenebilesiniz’.
Bundan, ancak yetim çocukların korunması söz konusu olduğunda birden fazla evliliğe izin verilebileceği şeklinde bir hüküm çıkarılamaz. Bu âyet, eğer herhangi bir kanun ortaya koyuyorsa, bu, çok evliliğe izin verme hususu değildir; zira bu izin zaten vardı ve toplumda binlerce yıldan beri devam ediyordu. Bu âyetin ortaya koyduğu kanun, zevcelerin sayısının dörtle sınırlandınlmasıyla ilgilidir, ki bunun başka bir örneği daha önce yoktu.”