Çocuk Yetiştirmek Sadece Resmi Bir Sorumluluk Değil Manevi Bir Sorumluluktur
Çocuk yetiştirmek bir sanat olduğu gibi, bir sorumluktur da. Bu sorumluluğu sadece resmi bir sorumluluk olarak değil manevi bir sorumluluk olarak da düşünmeliyiz. Çünkü yanlış yetiştirmemiz sonucu çocuklarımızın ileriki hayatında sorunlar yaşanacaktır. Aynca, Allah katında bu konuda hesaba çekileceğimizi de tekrar tekrar unutmamalıyız. Çünkü onlar bize verilmiş bir emanettir.
Çocuk konuşmaya başlamadan önce hal ve hareketlerin, duygu ve hislerin ağırlıklı olduğu bir eğitim dönemi söz konusudur. Konuşmaya başladıktan sonra ise çok yönlü bir eğitim süreci içine girilmektedir.
Eğitim faaliyetleri, çocuğun gelişim basamakları dikkate alınarak, her yaşın özelliğine göre şekillendirilmelidir. Çocuk zihin, duygu ve fizik gelişimi açısından nasıl bir özellik taşıyorsa bu doğrultuda eğitimin muhteva ve yöntemi belirlenmelidir.
Din eğitimi açısından da durum farklı değildir. Çocuğun doğumuyla beraber din eğitimi süreci başlamış olmaktadır. Fakat bu eğitim, elbette kelimeler, kavramlar ve ifadeler vasıtasıyla yapılan sözlü bir eğitim değildir. Çocukların doğumdan itibaren etrafıyla ilgili olduğu ve birçok olayı hissettiği, bulunduğu ortamın şartlarından etkilendiği bilinmektedir. Bu dönem eğitim açısından göz ardı edilmemelidir. Konuşmaya başlamasıyla da çocuğun din eğitiminde çok yönlü aktif bir dönem başlamış olmaktadır.
Dinimiz açısından da fiili ve sistemli terbiye mümkün mertebe erken başlatılmalıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.): “Küçüklükte öğrenilen taş üzerine kazıdır, büyüklükte öğrenilen buz üzerine yazıdır” buyurmuş ve fakat yaşla ilgili rakam vermemiştir. Hatta Kur’an-ı Kerim’de küçük yaşta hikmet verilen Hz. Yahya ve beşikte konuşan Hz. İsa’dan4 bahsedilmiş olması bile terbiyede erken yaşın önemine İlâhi bir uyan kabul edilebilir.
İnsan ruh ve beden olarak üzere iki ayn unsurdan müteşekkildir. Bedenin maddi ihtiyaçları olduğu gibi ruhun da manevi ihtiyaçları vardır. Ruhun bu önemli ihtiyacını en güzel din karşılar. Din duygusu ve inanma ihtiyacı fıtri bir temayüldür. İnsan yaratılışı gereği bir şeylere inanma ve sığınma ihtiyacı duyar. Her insan bu ihtiyacını dine inanarak ve yaşayarak karşılamaz. Ama bütün insanların bir şeylere inanma, ruhunu tatmin etme yolunda çok şeyler yaptığı vakidir. Bu ihtiyacını gideremeyen insan ruhunu aç bırakmış olur. Bu da, insanın pek çok ruhi sıkıntı yaşamasına sebep olur.
Hazret-i Peygamber (s.a.v.) bir hadisinde, “Her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Daha sonra ana-babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yaparlar.” buyurmuştur. Bu hadisten çıkarılan iki sonuç vardır:
– Her insan iyiye, doğruya, güzele yani, İslam’a meyilli olarak yaratılmıştır.
– Kişinin hayattaki yolunu çizmede en önemli müessir anne-babasıdır.
Şüphesiz ailenin din eğitimindeki yeri tartışılmaz. Din eğitiminin en etkili olduğu dönem ise henüz çocuğun dışarıya açılmadığı okul öncesi dönemdir. Aynca 0-6 yaş dönemi çocuğun zihninin boş olduğu, gördüğü her şeyi kaydettiği, zeka oluşumunun %50’sinin tamamlandığı dönemdir. Müslüman her ailenin bu dönemi elinden geldiğince en iyi şekilde değerlendirmesi gerekir.