Çocuk Terbiyesine Ne Zaman Başlamalı ?

By | 20 Mart 2015

Çocuk Terbiyesine Ne Zaman Başlamalı ?Çocuk Terbiyesine Ne Zaman Başlamalı ?

Bir anne çocuğunu, terbiye etmeye ne zaman başlayacağını papaza sormuş; o zaman çocuk dört yaşınday­mış. Papazın verdiği cevap şu:

“Madam, henüz başlamamışsanız dört yıllık bir kaybınız var, demektir. Çocuğun yüzünde ilk gülümsemeyi gördüğü­nüz andan itibaren bu işe başlamanız gerekirdi.”

Papazın verdiği cevaba, yanlış demiyoruz. Ancak, daha güzelini belirtmek istiyoruz: Çocuk terbiyesi, daha evlenme­den eş seçimiyle başlar. Doğacak çocuğu düşünerek eş ara­mak, herhalde olumlu sonuçlara gidilmesinde rol oynaya­caktır. Tabi bu hâl, terbiyeden çok, tedbirdir. Tedbir, terbiye­yi etkileyecektir. Karı koca arasındaki düzenli yaşayışın, ço­cuklar üzerinde olumlu etki bırakacağı şüphesizdir. Bilim, anne karnındaki çocuğun, karı koca kavgasından etkilendi­ğini ispatlamaktadır.

Peygamberimizin, şu hadisi söylemesinin bir hikmeti ol­malıdır:

“Kadın dört şeyi için nikâh edilir: Malı, güzelliği, soyu ve dini; siz, dindar olanı tercih edin, huzur bulursunuz.” (Müs­lim, Rada 53.)

Evlenmeden önce eş arayışına giren gençler, hazırlıkları­nı, doğacak çocuklarını düşünerek yapmalıdırlar. Evliliğe hazır olmak, biraz da çocuk eğitimiyle ilgili bilgileri öğren­meyi gerektirir. Yanlış bir karar verilerek denk olmayan kül­türden iki kişinin bir araya gelmesiyle aile kurulmuşsa prob­lemler, tartışmaları aşıp kavgalar yumağı haline gelecektir. Bu kavgalar, sadece sözlü kavgalar olarak anlaşılmamalı; pa­sif inatlaşmalar da kavgadır. Eşler, görevlerini yapmamak suretiyle inatlaşıyorlarsa bu da kavgadır. Çocuğun ana rah­mindeki bütün gelişmeleri bundan etkilenecektir; çünkü ka­nı vasıtasıyla annenin her türlü durumu, çocuğa intikal edi­yor. Gerginlik, stres ve kavgalardan ister pasif inatlaşma ol­sun, ister aktif inatlaşma olsun, anne etkilenecek ve bu çocu­ğa da geçecektir.

“Çocuğun davranış gelişimi, daha o doğmadan önce baş­lamaktadır. Bu alanla ilgili bilgiler, kaza ile veya kasıtlı ola­rak anne karnından ayrılan ceninlerin incelenmesinden, do­ğum öncesini, ayrıntıları ile gösteren fotoğrafların çekilebilmesinden elde edilmiştir. Anne karnında çok iyi korunan be­bek, dış etkilerden bütün bütün uzak tutulamamaktadır. Me­sela anneler yorgun olduklarında, bebeğin hareketlerinin arttığını tecrübeleriyle bilmektedirler. Ayrıca bu durum, kontrollü bir biçimde, deneysel olarak da belirlenmiştir. An­nenin, bir merdiven çıkmasından veya sigara içmesinden sonra, bebeğin kalp atışları hızlanmaktadır. Anne, heyecan­lanıp üzülünce, korkunca faaliyete geçen iç salgı bezleri kana karışmakta; kana karışan bu salgılar, çocuk ile anne arasın­daki sıvı yolu ile çocuğa ulaşmaktadır. Böylece henüz doğ­mamış bebek, annenin etkilendiği bütün etkilerden, dolaylı olarak etkilenmektedir.”

Sigarayla Savaşanlar Vakfının tespitine göre, Türkiye’de sigara sebebiyle ölen 100 bin kişiden bin 500’ü bebektir. Be­beklerin ölümü, annelerin bedenindeki nikotin sebebiyledir. “Gebe iken sigara içen annelerin çocukları, ileride daha fazla suç işliyor. Çünkü içilen sigara, anne karnındaki bebeğin beyninde hasar oluşturuyor.”

 

Joseph Susedik, çocukların henüz ana rahminde iken, sa­kinleştirilmeye ihtiyaçları varken, hamile annenin huzurlu bir ortam içerisinde çocuğu ile konuşması gerektiğine ve böylece çocuğun, ebeveynine güven doğacağına inanıyor. Susedik, ana rahmindeki bir bebeğin kulaklarının beş aylık­ken oluştuğunu, bu dönemden itibaren dışarıdan gelen ses­leri duyabileceğini ve gözlerini oynatabildiğim belirtiyor. Bebek, bu aşamada, hayatı boyunca kullanacağı toplam be­yin hücresinden daha fazlasına sahip oluyor. Ayrıca, Susedik’e göre, bebekle doğumundan önce konuşarak onun, do­ğum sonrası bize, daha rahat ve çabuk tepki vermesini sağla­yabiliyoruz.

“Araştırmacılar, hamilelikte anne adayının geçirdiği streslerin, çocuğun sonraki hayatında çeşitli hastalıklara has­sasiyetini artırabileceğini düşünüyorlar.”

Hamileliğin 28. haftasından itibaren her türlü algı yetene­ği gelişen bebeğin, annenin yediği bir çikolatayı bile fark edip mutlu olabildiği belirtiliyor.

Selçuk Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bi­lim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Çolakoğlu, bebe­ğin, hamilelik süresince annenin duygu ve davranışlarından olumlu ya da olumsuz yönde etkilendiğini vurguluyor ve şunları söylüyor:

“Anne üzüntülü ya da sevinçli olduğunda bebeğin hare­ketleri de değişir. Anne üzüntülüyken hareketsiz kalan be­bek, sevinçliyken harekete geçer. Bebek henüz anne karnın­da, annenin psikolojik durumuna göre neşeli, üzüntülü veya içine kapanık bir çocuk kişiliğine bürünür.

İskoç tıp dergisi Lancet’e göre, hamilelikleri sırasında TV’de melodram seyretmeyi alışkanlık haline getirmiş olan annelerin çocukları, doğum sonrasında bu dizilerin müzikle­rini kolayca hatırlayabiliyorlar. Bu durumda, gelecek neslin terbiyesi, evliliğe verilen kararla başlamaktadır.

Çocuğun şahsiyeti, çekirdek olarak döllenme anından iti­baren teşekkül ediyor. 0-6 yaşlar ise bu çekirdeğin açıldığı en hassas dönemdir. İşte bu dönemdeki eğitim, taşa yazı yaz­mak gibidir. Bazı ülkelerde, özellikle Japonya’da bu yaşlarda anneleriyle çocuklar beraberdirler.

Çocuğun ilk yaşlarında işi sağlam tutmak gerekiyor. Çün­kü “Başlangıçta karargâhta yapılan hata, savaş boyunca de­vam eder.” İnsan binasının temeli, ilk birkaç yılda atılır. Ek­sik uyarılma ve ilgi yokluğu sebebiyle yavrularda bırakılan açıklar, sonradan ne kadar gayret gösterilse de kapatılamaz. Atılan temelin büyüklüğü, yapılacak olan binanın boyutları­nı belirler. Temel, ne kadar derin ve geniş olursa, bina da o derece büyük ve yüksek olur. İlk başarısızlıklar, çeşitli ba­kımlardan çocukta şevksizlik ve isteksizlikler meydana geti­rir.

“Bir dönemdeki olumsuz gelişme ya da sapmalar, sonraki dönemlerdeki gelişmeyi de bozabilir. Gelişme dönemleri, üst üste konan yapı taşları olarak düşünülürse, çarpık olarak yerleştirilen taşların, bir süre sonra dengeyi bozup bütün yapıyı yıkabileceği göz önüne getirilebilir. Alttaki yapı taşları­nın sağlamlığı ve düzgünlüğü ise bütün yapının dengeli ola­rak yükselmesini güvence altına alır.”

Terbiyenin sözlük anlamı, bir şeyi büyütmek, yükselt­mektir. Çiçeron “Terbiye, çocuğu insanlığa yöneltmektir.” der. “Kulu, dinî ve dünyevi görevlerini hakkıyla yerine geti­recek bir duruma ulaştırmak” olarak yapılan tarif en uygu­nudur. Bu bakımdan, terbiyeyi, eş seçiminden itibaren baş­latmak isabetlidir bence. Anne karnında terbiye, ciddiye alınmalıdır. Doğumdan sonra ise maraton başlamıştır. Anne­nin bebeğe süt veriş biçimi, sevgisi veya sevgisizliği, çocu­ğun kabul edilmiş bir bebek oluşu veya reddedilmesi, anne­nin içinde bulunduğu yaşama şartları; hepsi bebeği etkile­mektedir. Bu durumda, şüphesiz ilk terbiyeci annedir.

Erasmus şöyle der: “Sana bir yavru veren Yaratıcı, aslın­da sana, ham bir kütleden başka bir şey vermiş değildir. Bu maddeye şekil vermek sana aittir. Onu ihmal edersen bir hayvan, dikkat ve ihtimam gösterirsen Allah’tan bir mana el­de edersin.”

“Çocuk, bir banttır; onu kim doldurursa, o çalar.” sözü, belki tartışma götürür, ama gerçeği ifade etmektedir.

Terbiye “Bir şeyi tamam oluncaya kadar kademe kademe tedricen inşa etmek” manasına da gelir. Bu durumda, ana babalar ve terbiyeciler, çocuğun zayıf noktalarını vaktinde görüp kuvvetlendirseler, o taze varlığa, en büyük hizmeti yapmış olurlar. Onu, hayatı boyunca çok tehlikelerden kur­tarmış olurlar. Bu tanıma göre terbiye, belli bir yaşta tamamlanmış olmaz. Ana baba, yaşadıkları sürece çocuklarının eği­timini ihmal etmeyeceklerdir. Şüphesiz, küçük bir çocuğun terbiyesi ile büyüklerin terbiyesi farklıdır. Peygamberimiz, örnek bir baba ve öğretmen olarak birçok misalle bunu gös­termiştir. Buraya alacağım örnekte onun, fırsatları nasıl de­ğerlendirdiği anlaşılmaktadır. Hz. Ali’nin anlattığına göre, eşi Hz. Fatma’nın bir ara değirmen çevirmekten eline hasta­lık gelmişti. Peygamberimize, esirlerden bir hizmetçi iste­mek üzere geldi. Onu bulamayınca, derdini Hz. Ayşe’ye an­lattı. Peygamberimiz, gelip Hz. Ayşe’den durumu öğrenince kızının evine geldi; yatmışlardı; yataklarından kaldırmadan ikisinin arasına oturdu ve şöyle buyurdu:

“İyi dinleyiniz! Sizin benden istediğiniz ‘esir hizmetçi’den daha hayırlı bir şey öğreteyim mi? Gece yatağa girdiğinizde otuz dört defa Allahüekber, otuz üç kere subhanallah, otuz üç kere elhamdülillah dersiniz; bu şekilde zikir, size, hizmet­çiden hayırlıdır.” (Tecrid, 9: 365.)

Demek ki terbiye, eş seçimiyle başlayıp ana baba yaşadığı sürece devam ediyor.