Çocuk Terbiyesine Ne Zaman Başlamalı ?
Bir anne çocuğunu, terbiye etmeye ne zaman başlayacağını papaza sormuş; o zaman çocuk dört yaşındaymış. Papazın verdiği cevap şu:
“Madam, henüz başlamamışsanız dört yıllık bir kaybınız var, demektir. Çocuğun yüzünde ilk gülümsemeyi gördüğünüz andan itibaren bu işe başlamanız gerekirdi.”
Papazın verdiği cevaba, yanlış demiyoruz. Ancak, daha güzelini belirtmek istiyoruz: Çocuk terbiyesi, daha evlenmeden eş seçimiyle başlar. Doğacak çocuğu düşünerek eş aramak, herhalde olumlu sonuçlara gidilmesinde rol oynayacaktır. Tabi bu hâl, terbiyeden çok, tedbirdir. Tedbir, terbiyeyi etkileyecektir. Karı koca arasındaki düzenli yaşayışın, çocuklar üzerinde olumlu etki bırakacağı şüphesizdir. Bilim, anne karnındaki çocuğun, karı koca kavgasından etkilendiğini ispatlamaktadır.
Peygamberimizin, şu hadisi söylemesinin bir hikmeti olmalıdır:
“Kadın dört şeyi için nikâh edilir: Malı, güzelliği, soyu ve dini; siz, dindar olanı tercih edin, huzur bulursunuz.” (Müslim, Rada 53.)
Evlenmeden önce eş arayışına giren gençler, hazırlıklarını, doğacak çocuklarını düşünerek yapmalıdırlar. Evliliğe hazır olmak, biraz da çocuk eğitimiyle ilgili bilgileri öğrenmeyi gerektirir. Yanlış bir karar verilerek denk olmayan kültürden iki kişinin bir araya gelmesiyle aile kurulmuşsa problemler, tartışmaları aşıp kavgalar yumağı haline gelecektir. Bu kavgalar, sadece sözlü kavgalar olarak anlaşılmamalı; pasif inatlaşmalar da kavgadır. Eşler, görevlerini yapmamak suretiyle inatlaşıyorlarsa bu da kavgadır. Çocuğun ana rahmindeki bütün gelişmeleri bundan etkilenecektir; çünkü kanı vasıtasıyla annenin her türlü durumu, çocuğa intikal ediyor. Gerginlik, stres ve kavgalardan ister pasif inatlaşma olsun, ister aktif inatlaşma olsun, anne etkilenecek ve bu çocuğa da geçecektir.
“Çocuğun davranış gelişimi, daha o doğmadan önce başlamaktadır. Bu alanla ilgili bilgiler, kaza ile veya kasıtlı olarak anne karnından ayrılan ceninlerin incelenmesinden, doğum öncesini, ayrıntıları ile gösteren fotoğrafların çekilebilmesinden elde edilmiştir. Anne karnında çok iyi korunan bebek, dış etkilerden bütün bütün uzak tutulamamaktadır. Mesela anneler yorgun olduklarında, bebeğin hareketlerinin arttığını tecrübeleriyle bilmektedirler. Ayrıca bu durum, kontrollü bir biçimde, deneysel olarak da belirlenmiştir. Annenin, bir merdiven çıkmasından veya sigara içmesinden sonra, bebeğin kalp atışları hızlanmaktadır. Anne, heyecanlanıp üzülünce, korkunca faaliyete geçen iç salgı bezleri kana karışmakta; kana karışan bu salgılar, çocuk ile anne arasındaki sıvı yolu ile çocuğa ulaşmaktadır. Böylece henüz doğmamış bebek, annenin etkilendiği bütün etkilerden, dolaylı olarak etkilenmektedir.”
Sigarayla Savaşanlar Vakfının tespitine göre, Türkiye’de sigara sebebiyle ölen 100 bin kişiden bin 500’ü bebektir. Bebeklerin ölümü, annelerin bedenindeki nikotin sebebiyledir. “Gebe iken sigara içen annelerin çocukları, ileride daha fazla suç işliyor. Çünkü içilen sigara, anne karnındaki bebeğin beyninde hasar oluşturuyor.”
Joseph Susedik, çocukların henüz ana rahminde iken, sakinleştirilmeye ihtiyaçları varken, hamile annenin huzurlu bir ortam içerisinde çocuğu ile konuşması gerektiğine ve böylece çocuğun, ebeveynine güven doğacağına inanıyor. Susedik, ana rahmindeki bir bebeğin kulaklarının beş aylıkken oluştuğunu, bu dönemden itibaren dışarıdan gelen sesleri duyabileceğini ve gözlerini oynatabildiğim belirtiyor. Bebek, bu aşamada, hayatı boyunca kullanacağı toplam beyin hücresinden daha fazlasına sahip oluyor. Ayrıca, Susedik’e göre, bebekle doğumundan önce konuşarak onun, doğum sonrası bize, daha rahat ve çabuk tepki vermesini sağlayabiliyoruz.
“Araştırmacılar, hamilelikte anne adayının geçirdiği streslerin, çocuğun sonraki hayatında çeşitli hastalıklara hassasiyetini artırabileceğini düşünüyorlar.”
Hamileliğin 28. haftasından itibaren her türlü algı yeteneği gelişen bebeğin, annenin yediği bir çikolatayı bile fark edip mutlu olabildiği belirtiliyor.
Selçuk Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Çolakoğlu, bebeğin, hamilelik süresince annenin duygu ve davranışlarından olumlu ya da olumsuz yönde etkilendiğini vurguluyor ve şunları söylüyor:
“Anne üzüntülü ya da sevinçli olduğunda bebeğin hareketleri de değişir. Anne üzüntülüyken hareketsiz kalan bebek, sevinçliyken harekete geçer. Bebek henüz anne karnında, annenin psikolojik durumuna göre neşeli, üzüntülü veya içine kapanık bir çocuk kişiliğine bürünür.
İskoç tıp dergisi Lancet’e göre, hamilelikleri sırasında TV’de melodram seyretmeyi alışkanlık haline getirmiş olan annelerin çocukları, doğum sonrasında bu dizilerin müziklerini kolayca hatırlayabiliyorlar. Bu durumda, gelecek neslin terbiyesi, evliliğe verilen kararla başlamaktadır.
Çocuğun şahsiyeti, çekirdek olarak döllenme anından itibaren teşekkül ediyor. 0-6 yaşlar ise bu çekirdeğin açıldığı en hassas dönemdir. İşte bu dönemdeki eğitim, taşa yazı yazmak gibidir. Bazı ülkelerde, özellikle Japonya’da bu yaşlarda anneleriyle çocuklar beraberdirler.
Çocuğun ilk yaşlarında işi sağlam tutmak gerekiyor. Çünkü “Başlangıçta karargâhta yapılan hata, savaş boyunca devam eder.” İnsan binasının temeli, ilk birkaç yılda atılır. Eksik uyarılma ve ilgi yokluğu sebebiyle yavrularda bırakılan açıklar, sonradan ne kadar gayret gösterilse de kapatılamaz. Atılan temelin büyüklüğü, yapılacak olan binanın boyutlarını belirler. Temel, ne kadar derin ve geniş olursa, bina da o derece büyük ve yüksek olur. İlk başarısızlıklar, çeşitli bakımlardan çocukta şevksizlik ve isteksizlikler meydana getirir.
“Bir dönemdeki olumsuz gelişme ya da sapmalar, sonraki dönemlerdeki gelişmeyi de bozabilir. Gelişme dönemleri, üst üste konan yapı taşları olarak düşünülürse, çarpık olarak yerleştirilen taşların, bir süre sonra dengeyi bozup bütün yapıyı yıkabileceği göz önüne getirilebilir. Alttaki yapı taşlarının sağlamlığı ve düzgünlüğü ise bütün yapının dengeli olarak yükselmesini güvence altına alır.”
Terbiyenin sözlük anlamı, bir şeyi büyütmek, yükseltmektir. Çiçeron “Terbiye, çocuğu insanlığa yöneltmektir.” der. “Kulu, dinî ve dünyevi görevlerini hakkıyla yerine getirecek bir duruma ulaştırmak” olarak yapılan tarif en uygunudur. Bu bakımdan, terbiyeyi, eş seçiminden itibaren başlatmak isabetlidir bence. Anne karnında terbiye, ciddiye alınmalıdır. Doğumdan sonra ise maraton başlamıştır. Annenin bebeğe süt veriş biçimi, sevgisi veya sevgisizliği, çocuğun kabul edilmiş bir bebek oluşu veya reddedilmesi, annenin içinde bulunduğu yaşama şartları; hepsi bebeği etkilemektedir. Bu durumda, şüphesiz ilk terbiyeci annedir.
Erasmus şöyle der: “Sana bir yavru veren Yaratıcı, aslında sana, ham bir kütleden başka bir şey vermiş değildir. Bu maddeye şekil vermek sana aittir. Onu ihmal edersen bir hayvan, dikkat ve ihtimam gösterirsen Allah’tan bir mana elde edersin.”
“Çocuk, bir banttır; onu kim doldurursa, o çalar.” sözü, belki tartışma götürür, ama gerçeği ifade etmektedir.
Terbiye “Bir şeyi tamam oluncaya kadar kademe kademe tedricen inşa etmek” manasına da gelir. Bu durumda, ana babalar ve terbiyeciler, çocuğun zayıf noktalarını vaktinde görüp kuvvetlendirseler, o taze varlığa, en büyük hizmeti yapmış olurlar. Onu, hayatı boyunca çok tehlikelerden kurtarmış olurlar. Bu tanıma göre terbiye, belli bir yaşta tamamlanmış olmaz. Ana baba, yaşadıkları sürece çocuklarının eğitimini ihmal etmeyeceklerdir. Şüphesiz, küçük bir çocuğun terbiyesi ile büyüklerin terbiyesi farklıdır. Peygamberimiz, örnek bir baba ve öğretmen olarak birçok misalle bunu göstermiştir. Buraya alacağım örnekte onun, fırsatları nasıl değerlendirdiği anlaşılmaktadır. Hz. Ali’nin anlattığına göre, eşi Hz. Fatma’nın bir ara değirmen çevirmekten eline hastalık gelmişti. Peygamberimize, esirlerden bir hizmetçi istemek üzere geldi. Onu bulamayınca, derdini Hz. Ayşe’ye anlattı. Peygamberimiz, gelip Hz. Ayşe’den durumu öğrenince kızının evine geldi; yatmışlardı; yataklarından kaldırmadan ikisinin arasına oturdu ve şöyle buyurdu:
“İyi dinleyiniz! Sizin benden istediğiniz ‘esir hizmetçi’den daha hayırlı bir şey öğreteyim mi? Gece yatağa girdiğinizde otuz dört defa Allahüekber, otuz üç kere subhanallah, otuz üç kere elhamdülillah dersiniz; bu şekilde zikir, size, hizmetçiden hayırlıdır.” (Tecrid, 9: 365.)
Demek ki terbiye, eş seçimiyle başlayıp ana baba yaşadığı sürece devam ediyor.