Çocuğunuza Peygamberimiz Hz. Muhammed’den (S.A.S.) Bahsedin

By | 15 Nisan 2015

cocugunuza-peygamberimiz-hz-muhammedden-s-a-s-bahsedin     Hz Muhammed (s.a.s.), 571 yılında Mekke’de dünyaya geldi. Doğmadan önce babası vefat etti. Doğduktan kısa bir süre sonra annesini kaybetti. Sonra dedesi Abdulmuttalib’in himayesine girdi. Onun ölümünden sonra da amcası Ebû Talib’in yanında kalmaya başladı. Küçük yaşlardan itibaren ticarete atıldı. Mekkede yaşayan ve puta tapan insanlara karşı çıkıyordu. Bu nedenle o insanlardan uzak kalmak için sürekli gözlerden uzak Hira mağarasına çekiliyordu.

Bu arada ilk eşi Hz. Haticeyle evlendi. Hz. Haticeden Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmii Gülsüm, Fatıma adında altı çocuğu oldu. Kasım ve Abdullah küçük yaştayken vefat ettiler. Yine bir gün Hira mağarasına çekildiğinde vahiy meleği olan Cebrail geldi ve ona ilk vahyi getirdi. İlk vahiyde “Oku” emri vardı. Böylece Hz. Muhammed’e (s.a.s.) 40 yaşında peygamberlik verilmiş oldu.

Ona ilk eşi Hz. Hatice îmân etti, ardından Hz. Ali sonra Zeyd b. Harise ardından da Hz. Ebû Bekir îmân etti, sonra birçok insan bu mesaja kulak verdi. Mekke’nin ileri gelenleri Müslümanlara çeşitli eziyet ve işkenceler yaptılar, bir ara boykot uyguladılar. Bundan korunmak için bazı Müslümanlar Habeşistan’a hicret ettiler. Sonunda Hz. Peygamber’in (s.a.s.) emriyle bütün Müslümanlar Medine’ye hicretettiler. Önce Müslümanlar gittiler, daha sonra da Hz. Peygamber ve arkadaşı Ebû Bekir hicret etti. Medineliler yani Ensar, Müslümanları çok iyi karşıladı. Medinelilerle Mekke’den hicret edenler yani Muhacirler kardeş yapıldı. Böylece Medine İslam devleti kurulmuş oldu. İslam devletinin kurulmasıyla müşrikler Müslümanlara saldırmaya başladılar. İlk savaş Bedir savaşı oldu. Müslümanlar ticaret için giden bir Mekke kervanına Mekke’de kalan eşyaları için el koymak istediler, bunu duyan Mekkeliler savaş hazırlığı yaptılar ve Müslümanların üzerine geldiler. İki taraf Bedir’de savaştılar. Bedir savaşında Müslümanlar galip geldi bunun sonucunda Şam ticaret yolu Müslümanlara açılmış oldu. Savaşta ele geçen esirler on Müslümana okuma yazma öğretmek şartı ile serbest bırakıldı. Mekkeli müşrikler Bedir savaşının intikamını almak istiyorlardı, taraflar ikinci defa Uhud’da karşı karşıya geldiler. Savaşın başında Müslümanlar galipken Peygamberimizin görevlendirdiği okçuların yerini terk etmesi sebebiyle Müslümanlar mağlup oldular. Ama yine de müşrikler kesin bir zafer kazanamadılar. Ardından Hendek savaşı oldu, çünkü Mekkeliler Müslümanlara ağır bir darbe vurmak istiyorlardı. Müslümanlar bunu duyunca Selman-ı Farisinin önerisi üzerine Medine’nin etrafına hendek kazdılar ve şehri savunmaya çalıştılar. Böylece savaş Müslümanların zaferiyle sonuçlandı. 628 yılında Müslümanlar hacca gitmeye karar verdiler. Bundan tedirgin olan Mekkeliler onları içeri almayarak Hudeybiye anlaşmasını imzaladılar. Hudeybiye anlaşması artık Müslümanların tanındığını gösteren bir anlaşma oldu. 629 yılında Müslümanlar Hayber’i fethettiler. Hayberin fethiyle Şam’ın ticaret yolu Müslümanların eline geçti. Daha sonra Müslümanlar ilk kez BizanslIlarla Mute’de savaştılar. 630 yılında Mekke’nin fethi gerçekleşti. Mekkenin fethinden sonra Arap yarımadası hızlı bir şekilde Müslümanların kontrolü altına girdi. Müslümanlar ve putperest Arap kabileleri arasında yapılan Huneyn savaşını da Müslümanlar kazandılar. Huneyn zaferinden sonra Taif şehri kuşatıldı. Hz. Peygamber’in son seferi ise Tebük seferi olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s.) son kez Müslümanlarla beraber hacca gitti ve buna Veda Haccı adı denildi. Veda Haccında Müslümanlara veda niteliğinde konuşan Hz. Peygamber 632 yılında Medine’de vefat etti. Şu anda kabri Medine’de Ravza-ı Mutahhare’de bulunmaktadır.

Sevgili Peygamber’imiz üstün kişiliği, güvenilirliği, insana değer vermesi, hakkı gözetmesi, sabırlı ve hoşgörülü oluşu ile en güzel örnektir.
Hz. Peygamber’in en önemli özelliği, başkalarına önerdiği öğütleri ve ahlak kurallarını önce kendi yaşamında uygulamasıdır. O, kendini başkalarından üstün görmemiş, Kur’an’ın öğütlerini ve yasaklarını hayâtının her anında uygulamıştır.
Peygamberimizin ahlâkı Kur’an ahlâkıydı. Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah O’nun ahlâkını överek, şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz sen yüce bir ahlâk üzeresin.”
Peygamberimizin ahlâk ve yaşayışı Hz. Âişe ‘ye sorulduğunda: “Siz Kur’an okumuyor musunuz? O’nun ahlâkı Kur’an’dı” dedi.
Peygamberimiz (s.a.s.) Allah’a şöyle dua ediyordu: “Allah’ım! Beni ahlâkın en güzeline yönelt, kötü ahlâktan uzaklaştır.”
Peygamberimiz aile fertleriyle iyi geçinir, ev işlerinde yol gösterir ve onlara yardım ederdi. Bu konuda şöyle buyururdu: “En hayırlınız, ahlâkı güzel olanınız ve aile fertlerine en çok faydalı olanınızdır.”

Peygamberimiz fakirlerin evlerine gider, onların hatırlarını sorar, onlarla beraber otururdu.

Arkadaşlarının arasında bulunduğu zamanlarda, dışarıdan gelen kimseler, oturduğu yer itibariyle O’nu ayırdedemezlerdi. Bir gün Peygamberimizin ziyaretine gelen bir bedevî, Peygamberimizin huzurunda olmanın verdiği heyecanla, korkup titremeye başlamıştı. Bunun üzerine peygamberimiz, o kimseyi şöyle sakinleştirdi: “Arkadaş kendine gel! Ben
hükümdar değilim. Ben, Kureyş’ten güneşte kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.” Peygamberimiz kendi işini kendisi görürdü. Arkadaşlarıyla beraber bir iş yapılacağı zaman, kendisi de onlarla birlikte çalışırdı. Bir yolculuk esnasında istirahat edilmiş, yemek hazırlamak için görev bölümü yapılmıştı. Peygamberimiz: “Öyleyse ben de yakacak temin edeyim” demiştir. Arkadaşlarının, istirahat etmesi yönündeki ısrarlarına rağmen, onlara yardım etmişti.
Peygamberimizin özü sözüne uygundu. Hiç kimse ile alay etmez ve kimsenin dedikodusunu yapmazdı. Kimseye küsmez, küskünleri barıştırır, suçluları affederdi.

Büyüklere hürmet, küçüklere şefkat gösterir; yetimlere, dul kadınlara ve ihtiyacı olanlara çok acır, onlara elinden gelen yardımı yapardı. Kadınların haklarına çok dikkat eder, komşu hukukuna riâyet eder, hayvan hakları hususunda da büyük titizlik gösterirdi.
Tatlı dilli ve güleryüzlüydü. Hiç kimseye kötü söz söylemez, kötü davranışta bulunmaz, herkesi dinler, kimsenin sözünü kesmezdi. İnsanların gizli hallerini ve kusurlarını araştırmaz, daima haklıyı tutar, kimsenin kabahatini yüzüne vurmazdı.

Karşılaştığı kimselere selâm verir, ellerini sıkar, hal ve hatırlarını sorardı. Hayâ, edep, sabır, cesaret ve şecaat örneğiydi. O, hayâtı boyunca daima iyinin, doğrunun ve güzelin yanında olmuş; kötüden, şerden ve çirkin şeylerden kaçınmıştır.