Çocuğunuza İmam ı Azam Ebû Hanîfe’den Bahsedin

By | 16 Nisan 2015

cocugunuza-imam-i-azam-ebu-hanifeden-bahsedin    Ehlisünnetin dört büyük imamının birincisi olan İmam-ı Azam Ebû Hanîfe, H. 80’de Kûfe’de doğmuştur.
Ebû Hanîfe künyesiyle meşhur olmasının sebebi hakkında eski kaynaklarda yeterli bir açıklama yoktur.
Ebû Hanîfe Kûfe’de yetişti. Gençliğinde kumaş ticaretiyle uğraştı. Bu ticaret onu ilimle uğraşmaktan alıkoymadı. Onu ilme teşvik edenin Şa’bî olduğu rivayet edilmektedir.
Ebû Hanîfe pek çok ilim halkasına katılmış ve değerli zatlardan ilim almış olmakla beraber, onun en uzun süre hocalığını Hammad b. Ebî Süleyman yapmıştır.
İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’nin ilmi, hocası vasıtasıyla dört büyük sahabîye dayanmaktadır.
Çok sayıda hadisi şerif ezberleyen Ebû Hanife büyük bir fikir adamı olarak yetişti. Üstün bir aklı ve herkesi şaşırtan bir zekâsı vardı. Fıkıh ilminde imkânsız gibi görünen bir zamanda benzeri olmayan bir dereceye yükseldi.
İmam-ı Azam Ebû Hanîfe, on sekiz yıl boyunca kendisinden ilim öğrendiği hocası Hammad’ın en sevdiği talebelerinin başında geliyordu. Çünkü o, üstadının söylediklerini en iyi öğrenen ve hıfzeden talebesiydi. Bu yüzden hocası ders halkasının önünde, kendi hizasında ondan başkasının oturmasını yasaklamıştı.
Hammad’ın herhangi bir sebepten dolayı şehir dışında olduğu zamanlarda Ebû Hanîfe, kendisine vekâleten talebelere ders verirdi. Hatta fıkhî meselelerde sorulan sorulara cevap bile verirdi. Hocası Hammad geldiğinde o sorulara verdiği cevapların çoğunu tasdik ederdi.
Kûfe’nin müftüsü olan hocası Hammad vefat edince, arkadaşları onun yerine oğlu İsmail’i geçirmek istediler. Fakat Hammad’ın oğlunun şiire, gece meclislerine, hikâyeye düşkün olduğunu görünce, Ebû Hanîfe’nin ders vermesi hususunda ittifak ettiler. O da kabul etti.
Ebû Hanîfe zühd ve takvasıyla, üstün zekâsıyla kendini etrafındakilere kabul ettirdi. Zamanla şöhreti arttı, arkadaşları çoğaldı, mecliste en geniş halkaya sahip oldu.
İmam-ı Azam’ın ders verirken dikkat ettiği en önemli hususlardan biri de, talebeleriyle istişarede bulunmaktı. Onlarla istişare etmeksizin kendi başına bir içtihatta bulunmazdı. Müminler için nasihatta bulunurken katı davranmazdı.
Talebesi Züfer’den nakledilen şu rivayet de onun sabit fikirli olmadığını ortaya koyması ve istişareye verdiği önem bakımından dikkat çekicidir.
Ziifer şöyle der: “Ebû Hanîfe’nin derslerine devam ederdik, Ebû Yusuf ve Muhammed b. Haşan da bizimle birlikte okurlardı. Biz Ebû Hanîfe’nin görüşlerini yazardık. Bir gün Ebû Hanîfe, Ebû Yusufa hitaben: “Yakub! Benden her işittiğini yazma. Ben bu gün böyle düşünüyorum. Yarın onu bırakabilirim. Yarınki görüşümü ertesi gün terk edebilirim” dedi.
Yine onun: “Bu bizim söyleyebildiğimiz en güzel sözdür. Kim bizim sözümüzden daha doğru bir söz getirirse, o hakikate bizimkinden daha yakındır” dediği; “Senin bu verdiğin fetvalar doğruluğunda hiç şüphe olmayan hakikatler midir?” diye sorulunca da: “Bilmiyorum, belki de yanlışlığında hiç şüphe olmayan yanlıştır” şeklinde karşılık verdiği nakledilmektedir.
Bütün bunlar onun serbest fikirli ve uzak görüşlü bir şahsiyet olduğuna, verdiği hükümlerle de kimseyi ilzam etmediğine işaret etmektedir. Nitekim kendinin hocalarına, talebelerinin de kendine karşı zaman zaman muhalefet ederek aynı meselelerde farklı hükümler verdikleri nadir olmayan olaylardandır.
İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’nin, günümüze kadar ulaşabilmiş eserleri pek fazla değildir. Bunların bir kısmının da ona ait olup olmadığı ihtilaflıdır. Bununla beraber talebeleri Ebû Yusuf ve bilhassa İmam Muhammed’in telif ettiği eserler, fıkhını ve çeşitli konulardaki görüşlerini zamanımıza kadar ulaştırmıştır. Ebû Hanîfe’nin yaşadığı devirde yazdırma usulü yaygın olduğu için hocalar genellikle kendileri yazmaz, talebelerine yazdırırlardı. Bu yüzden kendine isnat edilen eserlerin sayısı fazla değildir. Bu eserlerin başlıcalarım şöyle sıralayabiliriz.
el-Fıkhui-Ekber
el-Fıkhu’l-Ebsat
Müsnedu Ebî Hanife (Ebû Yusufun rivayetiyle).