Çocuğunuza Hz. Ömer (R.A.)dan Bahsedin

By | 16 Nisan 2015

cocugunuza-hz-omer-r-a-dan-bahsedin    İkinci Raşid Halifedir. Hz. Ömer (r.a.), Fil olayından on üç sene sonra Mekke’de doğmuştur. Kendisinden nakledilen bir rivayete göre o, Büyük Ficar savaşından dört yıl sonra dünyaya gelmiştir. Babası, Hattab b. Nüfeyl olup, nesebi Ka’b’da Rasûlullah’la (s.a.s.) birleşmektedir. Kureyş’in Adiy boyuna mensup olup, annesi, Ebû Cehil’in kardeşi veya amcasının kızı olan Hanteme’dir.

Kaynaklar Hz. Ömer’in (r.a.) Müslüman olmadan önceki hayâtı hakkında fazlaca bir şey söylemez. Ancak küçüklüğünde, babasına ait sürülere çobanlık ettiği, sonra da ticarete başladığı bilinmektedir. O, Suriye taraflarına giden ticaret kervanlarına iştirak etmekteydi. Cahiliye döneminde Mekke eşrafı arasında yer almakta olup, Mekke şehir devletinin elçilik görevi onun elindeydi. Bir savaş çıkması durumunda karşı tarafa elçi olarak Ömer gönderilir ve dönüşünde onun verdiği bilgi ve görüşlere göre hareket edilirdi. Ayrıca kabileler arasında çıkan anlaşmazlıkların çözümünde etkin rol alır ve verdiği kararlar bağlayıcılık niteliği taşırdı.

Hz. Ömer, sert bir mizaca sahip olup İslama karşı aşırı tepki gösterenlerin arasında yer almaktaydı. Sonunda o, dedelerinin dinini inkâr eden ve tapındıkları putlara hakaret ederek insanları onlardan yüz çevirmeye çağıran Muhammed’i (s.a.s.) öldürmeye karar vermişti. Kılıcını kuşanarak, Peygamberi öldürmek için harekete geçmiş, ancak olayın gelişim şekli onun Müslümanların arasına katılması sonucunu doğurmuştu. Tarihçilerin ittifakla naklettikleri rivayete göre, Ömer’in (r.a.) Müslüman oluşu söyle gerçekleşmişti: Ömer, Rasûlullahî (s.a.s.) öldürmek için onun bulunduğu yere doğru giderken, yolda Nuaym b. Abdullah’la karşılaştı. Nuaym ona, böyle öfkeli nereye gittiğini sorduğunda o, Muhammed’i (s.a.s.) öldürmeye gittiğini söylemişti. Nuaym, Ömer’in ne yapmak istediğini öğrenince ona, kız kardeşi ve eniştesinin yeni dine girmiş olduğunu söyledi ve önce kendi ailesi ile uğraşması gerektiğini bildirdi. Bunu öğrenen Ömer (r.a.), öfkeyle eniştesinin evine yöneldi.
Kapıya geldiğinde içerde Kur’an okunmaktaydı. Kapıyı çalınca, içerdekiler okumayı kesip, Kur’an sayfalarını sakladılar. İçeri giren Ömer (r.a.), eniştesini dövmeye başlamış, araya giren kız kardeşinin aldığı darbeden dolayı burnu kanamıştı. Kız kardeşi ona, ne yaparsa yapsın dinlerinden dönmeyeceklerini söyleyince merhamete gelmiş ve okudukları şeyleri görmek istediğini söylemişti. Kendisine verilen sahifelerden Kur’an ayetlerini okuyan Ömer (r.a.), hemen orada îmân etti ve Rasûlullah’ın (s.a.s.) nerede olduğunu sordu. O sıralarda Müslümanlar, Safa tepesinin yanında bulunan Erkam’ın (r.a.) evinde gizlice toplanıp ibadet ediyorlardı. Rasûlullah’ın (s.a.s.) Daru’l-Erkam’da olduğunu öğrenen Ömer (r.a.), doğruca oraya gitti. Kapıyı çaldığında gelenin Ömer olduğunu öğrenen sahabîler endişelenmeye başladılar. Çünkü Ömer silahlarını kuşanmış olduğu halde kapının önünde duruyordu. Hz. Hamza: “Bu Ömer’dir. İyi bir niyetle geldiyse mesele yok. Eğer kötü bir düşüncesi varsa, onu öldürmek bizim için kolaydır” diyerek kapıyı açtırdı. Rasûlullah (s.a.s.), Ömer’in (r.a.) yakasından tutarak:

“Müslüman ol, İbn Hattab! Allah’ım ona hidayet ver “dediğinde, Ömer (r.a.), hemen Kelime-i Şehadet getirerek îmân ettiğini açıkladı.
Rivayetlere göre Ömer’in (r.a.) Müslüman oluşu, Rasûlullahîn (s.a.s.) yapmış olduğu: “Allah’ım! ¡slamı Ömer b. el-Hattab veya Amr b. Hişam (Ebû Cehil) ile yücelt” şeklindeki bir duanın sonucu olarak gerçekleşmişti.
Ömer (r.a.), risaletin altıncı yılında Müslüman olmuştur. O, îmân edenlerin arasına katıldığı zaman Müslümanların sayısı yetmiş seksen kişi kadardı
Mekkeli müşriklerin, gösterdiği zorbaca tepkiden dolayı Müslümanlar, Beytullah’a gidip namaz kılamıyor ve ancak gizlice bir araya gelebiliyorlardı. Ömer (r.a.) Müslüman olunca doğruca Beytullahîn yanma gitti ve Müslüman olduğunu haykırdı. Bir avuç Müslümanla birlikte herkesin gözü önünde Beytullah’ta namaza durdu. Onun bu şekilde saflarına katılması Müslümanlara büyük bir moral desteği sağlamıştı. Abdullah b. Mes’ud’un:

“Ömer’in Müslüman oluşu bir fetihti” sözü bunu açıkça ortaya koymaktadır. Müslümanlığını ilk ilân eden kimse Hz. Ömer (r.a.) olmuştur Ömer (r.a.) benliğini kuşatan îmânın verdiği heyecanla, küfre karşı açık ve net bir şekilde, hiç bir tehdide aldırış etmeden mücadele ediyordu. Müşrikler, şecaat ve kararlılığını eskiden beri bildikleri için ona sataşmaya cesaret edemiyorlardı.

Müslüman olduktan sonra sürekli Rasûlullahîn yanında bulunmuş, onu korumak için elinden gelen gayreti göstermiştir. O, îmân ettikten sonra müşriklere karşı çok sert davranmış ve dinini her ortamda, kimseden çekinmeden, herkese meydan okuyarak savunmuştur. İslâm tebliğinin yeni bir veçhe kazanması için Medine’ye hicret emr olunduğu zaman Müslümanlar Mekke’den gizlice Medine’ye göç etmeye başladıklarında, Hz. Ömer, gizlenme ihtiyacı duymamıştı. Ömer (r.a.), beraberinde yirmi arkadaşı olduğu halde Medine’ye doğru yola çıkmıştı. Hz. Ali (r.a.) onun hicretini şu şekilde anlatmaktadır:
“Ömer’den başka gizlenmeden hicret eden hiç bir kimseyi bilmiyorum. O, hicrete hazırlandığında kılıcını kuşandı, yayını omzuna taktı, eline oklarını aldı ve Kâ’be’ye gitti. Kureyş’in ileri gelenleri Kâ’be’nin avlusunda oturmaktaydılar. O, Kâ’be’yi yedi defa tavaf ettikten sonra, Makâm-ı İbrahim’de iki rekât namaz kıldı. Halka halka oturan müşrikleri tek tek dolaştı ve onlara:
“Yüzünüz kara olsun. Kim annesini evlatsız, çocuklarını yetim, karısını dul bırakmak istiyorsa şu vadide beni takip etsin” dedi. Onlardan hiç biri onu engellemeye cesaret edemedi.
Ömer (r.a.), Medine dönemi boyunca İslam’ın yücelişini etkileyen bütün olaylara aktif olarak iştirak etmiştir. Rasûlullahîn (s.a.s.) önemli kararlar alacağı zaman görüşlerine başvurduğu kimselerin başında Ömer (r.a.) gelir. Onun ileri sürdüğü görüşler o kadar isabetliydi ki, bazı ayetler onun daha önce işaret ettiğine uygun olarak nazil oluyordu.

Rasûlullah (s.a.s.) onun bu durumunu su sözüyle ifade etmekteydi:

“Allah, hakkı Ömer’in dili ve kalbi üzere kıldı.”

Ömer (r.a.), Bedir, Uhud, Hendek, Hayber vb. gazvelerin hepsine ve çok sayıda seriyyeye katılmış, bunların başında komutan olarak görev yapmıştır. Bunlardan biri hicretin yedinci yılında Hevazinliler’e karşı gönderilen seriyyedir.
Ömer (r.a.), bütün meselelere karsı net ve tavizsiz tavır koymakla tanınır. Onun küfre karşı düşmanlığı; müşriklerin, İslama karşı olan saldırılarını hazmedememe konusundaki hassasiyeti; bazı kararlara şiddetle karşı çıkmasına sebep olmuştur. Hudeybiye’de yapılan anlaşmanın müşrikler lehine görünen maddelerine karşı çıkışı bunlardan biridir. Ancak o, Rasûlün, Allah Teâlâ’nın gösterdiği doğrultuda hareket etmekten başka bir şey yapmadığı uyarısı karşısında, hemen kendini toparlamış ve olayın iç gerçeğini kavramıştı.
Rasûlullahîn (s.a.s.) vefatının hemen peşinden ortaya çıkan karışıklığın Hz. Ebû Bekir’in halife seçilmesiyle yok edilmesinde Hz. Ömer büyük rol oynamıştır. Hz. Ebû Bekir’in kısa halifelik döneminde en büyük yardımcısı Ömer (r.a.) olmuştur.
Hz. Ebû Bekir (r.a.) vefat edeceğini anladığında, Hz. Ömer’i kendisine halef tayin etmeyi düşünmüş ve bu düşüncesini açıklayarak bazı sahabîlerle istişarelerde bulunmuştu. Herkes Ömer’in (r.a.) fazilet ve üstünlüğünü
kabul etmekle beraber, onu bu iş için biraz sert mizaçlı buluyorlardı. Hatta Talha (r.a.) ve diğer bazı sahabîler ona: “Rabbin seni Ömer’i halife tayin ettiğinden dolayı sorgularsa ona ne cevap vereceksin? Bilirsin ki Ömer oldukça sert bir kimsedir” demişlerdi. Hz. Ebû Bekir onlara:
“Derim ki: Allah’ım! Kullarının en iyisini onlara halife yaptım” karşılığını vermişti. Sonra da Hz. Osman’ı çağırarak bir kâğıda Hz. Ömer’i halife tayin ettiğini yazdırdı. Kâğıt katlanıp mühürlendikten sonra, Hz. Osman dışarı çıkarak insanlardan kâğıtta yazılı olan kimseye biat edilmesini istedi. Oradakilerin biat etmesiyle Hz. Ömer’in II. Raşid halife olarak iş başına gelişi gerçekleşmiş oldu.
Cesur ve yiğit, akıllı ve tedbirli, kanaatkâr ve sabırlı bir insandı. Sözünü dinletir, din işlerinin yerine getirilmesinde insanların tenkidinden çekinmez, hak uğrunda hiçbir hatır gözetmez ve çevresindekilere sürekli iyilikte bulunurdu. Bütün yaşantısında Kitap ve Sünnet’in hükümlerini gözetmiştir. En önemli özelliği ise, bütün işlerinde adaleti gözetmesiydi. Hatta O, tarihte adaletle ikiz olarak anılan bir insan olmuştur.
644’te, kendisinden alınan verginin azaltılmasını isteyen, ancak talebi kabul edilmeyen Ebû Lü’lüe tarafından Medine’de sabah namazında hançerle saldırıya uğradı. Saldırgan intihar ederken, Ömer b. Hattab 3 gün sonra vefat etti.