Çağımızda Batı Tarzı Giyim

By | 28 Nisan 2015

cagimizda-bati-tarzi-giyim    Günümüzde Batı kültürünün etkisi altına girmemiş bölgelerdeki halkların giysilerinin ortak yönleri ve benzerlikleri olduğu bir hakikattir. Batılaşmamış toplumların bütün giysi çeşitlerinin ortak yönlerini şöyle gösterebiliriz: Bunların tümü uzundur, geniştir, tene yapışık değildir, genellikle başörtülüdür. Bu giysiler arasında şüphesiz birtakım bölgesel iktisadî durumlara bağlı farklar bulunmakla birlikte, belirttiğimiz temel özellikler açıkça ortadadır. Bu özellikleri Ortaçağ’da ve ondan önceki çağlarda Avrupa devletlerinde de görmek mümkündü. Onların da hem erkek, hem de kadın giysileri geniş ve uzundu.
Günümüzde Batılı ve Batılılaşmış ülkelere bakıldığında, giysilerin çeşitli ve her mevsim değişikliğe uğraması yanında, belirgin ortak noktalan bütün çıplaklığıyla göze çarpar. Gerek kadın, gerekse erkek giysileri dar, kısa ve tene yapışıktır.
Giyim insanın dünya görüşünü ortaya koyan bir semboldür. Her medeniyetin insana bakış açısıyla çok yakından alâkalıdır.
Rönesans’a kadar olan dönemde Avrupa toplumunun giyimi, günümüzün geleneğini koruyabilmiş toplumlarmın giyim özelliklerini taşıyordu. Yani uzun, bol ve genellikle başlıklı giyime uymaktaydı. Burjuvazinin tarih sahnesine çıkıp kapitalizmin hakim olması ve Batı’nın kendini bir model olarak tüm dünya milletlerine kabul ettirmeye çalışması sırasında Batının giyim anlayışı da değişme- ye, giysiler giderek küçülüp daralmaya, başlıksız duruma gelmeye başladı.
Ortaya çıkan yeni Batı medeniyetinde, insan her şeyin temeli kabul edildi,  Tanrı, Kilise sınırları içerisine hapsedilip hayat sahnesinden çıkarılmıştır. Manevi yaşam bir kenara itilmiştir. Batı uygarlığı maddi bir kalıptan ibaret kalmış, insan ne ilahi ruhun taşıyıcısı, ne de Allah (cc)’ın yeryüzüne tayin ettiği halife durumundadır. Onun hayvandan farklı olarak taşıdığı hiçbir temel varlık değeri artık bulunmamaktır.
Batılılara göre insanı ölümden başka bir gelecek beklememektedir. Belli bir müddet yaşadıktan sonra ölecektir. Bu kısa zamandan başka bir şeye sahip olmayan insanın yapacağı tek şey, bu müddet zarfında kendisine faydalı olan şeyleri toplamak, tabiattaki lezzet verici zevk ve eğlencelerden son sınırına kadar payını almaktır. Fıtrî ve bedeni kuvvetlerini, arzularını doyurmak yolunda hürriyete sahiptir. Toplumsal hayat, bu özgürlüğe bir sınırlama getirmemektedir.Böyle bir toplumda cinsel güdünün hiçbir kayıt ve şart tanımaması, vahşileşmesi kaçınılmazdır. Kadın, verdiği haz oranında değere sahip bir nesne konumuna düşer. İnsanı oluşturan iki temel unsurdan biri değil, o yalnız ten’dir ve değen teninin değeri oranındadır. Kadın, tenini teşhir etmediği takdirde ondan geriye bir şey kalmamaktadır. Batı toplumunda kadının değeri, gözlere peşkeş çekilmesi, kendisine alıcı gözüyle bakılarak değer biçilmesine bağlıdır.
Bu kültürde giyim şeklinin ve ölçüsünün, vücudun örtülmesi için bir araç olduğu gerçeğini arz etmesi beklenemez. Tam aksine bedeni teşhir edip sergileyen bir vasıta olup süsten başka bir şey değildir. Kadın için bir sığınak olacak yerde ikinci bir deri olmaktan öte bir anlam ifade etmez.

Kadının şahsiyetli olmasının yolunun bedenini teşhir etmekten geçtiği bir ortamda, kadın elbisesinin dar olması gerekir. Böylece en küçük kıpırdanışlar aktarılabilsin ve bedensel özellikler kaybolmasın. Elbise kısa olmalıdır ki bedeni örtmesin. Giysi, vücudun bir bölümünün kalıbı, diğer bir bölümünün de kabı işlevini görmektedir. Bu, yalnız kadınların giysisinde değil, erkeklerin giysisinde de gözetilmiştir. Günümüzde erkeklerin giydiği Batı kökenli elbiseler dar ve tene yapışıktır. Bu özellik tesadüfi olmayıp Batının cinsiyet anlayışından kaynaklanan, vücudun teşhir edilmesine olan eğilime dayanır.