Bid’at’ın Kötülüğü

By | 10 Nisan 2015

Bid'at'ın KötülüğüBid’at’ın Kötülüğü

Hz. Âişe -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi: Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Herkim bizim emrimiz olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey reddolunmuştur, geçerli değildir.”

Vaaz

Bu hadis, İslâm’ın en önemli temellerinden birini teşkil eder. Kitab ve Sünnet esasına dayanmayan her şey merdut, yani kabul edilemez niteliktedir. Böyle bir şey dinden sayılmaz ve bâtıl olarak adlandırılır.

“Ameller niyetlere göredir” hadisi, yaptığımız ibadetlerin ve iş­lerin sevap veya cezasında, kalbî bir amel olan niyetin önemini bize öğretmişti. Bu hadiste ise, ibadet ve tâatler de dahil, yaptığımız her işin görünüşte bile dine, Kur’an ve Sünnet esaslarına uyması gerektiği bize öğretilmiştir. Allah ve Resûlü’nün izin vermediği hiçbir şeyin din­den sayılmayacağını bu hadisin özlü ifadesinden gayet açık bir şekilde anlamış oluyoruz.

Dinde aslı olmayan bir şeyin sonradan ortaya konulması, dinimiz­de “bid’at” diye adlandırılır. Esasen bir çok âyet-i kerime ve sahih ha­dis, bu veciz kelâmda ifadesini bulmuştur. Bu kelimenin aslı; önceden bir aslı olmadan yeni bir şey türetmek demektir. Allah Teala’nm; “Gök­leri ve yeri benzersiz olarak yaratandır” (Bakara, 117) ve; “De ki;

ben o peygamberlerden farklı olan biri değilim” (Ahkaİ 9} yani; “Ben yeryüzündekilerin ilk rasulü değilim” ayetlerindeki gibi.

Şer’î tarifine gelince; “Dinde bir yol icad etmek, şeriattakine ben­zer bir yol edinerek onunla şeriat yolunda yürümek istemek” demek­tir.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, bu hadisleriyle, dinde haddi aşıp ileri gidenlerin aşırılıklarını, bâtıl yollara sapıp dini tahrif edenlerin tahrifatını din olarak kabul etmemek gerektiğine dikkatimi­zi çekmektedir. Bunların her biri bid’at olarak nitelenmiştir.

Allah Azze ve Celle buyuruyor ki; “Bugün size dininizi ikmal et­tim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.’’{Maide 3)

Bu ayeti kerime şeriatın tam ve kamil olduğunu, ihtiyacı olan herkese Allah’ın indirdiğinin yeterli olduğunu gösterir. Nitekim Al­lah Teala; “Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”(Zanyat 56] buyurmuştur.

İmam İbni Kesir Tefsirinde der ki; “Bu, Allah Teala’nın bu ümmete lütfettiği en büyük nimettir. Allah bu ümmetin dinini kemale erdirmiş­tir. Artık dinlerinden başka bir dine ve peygamberlerinden başka bir peygambere ihtiyaç duymayacaklardır. Bu yüzden Allah peygamberi­ni, peygamberlerinin sonuncusu kılmış, insanlara ve cinlere elçi gön­dermiştir. Onun helal kıldığından başka helal, onun haram kıldığından başka haram yoktur. Onun getirdiği dinden başka da din yoktur.”

Dinin yeterli olmadığını, kemale erdirilmediğini ve sonradan çı­karılan bidatlere ihtiyaç olduğunu iddia etmek çirkin bir cürettir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı ve onlardan sonraki alimler asla böyle bir anlam çıkarmamışlardır. İbni Mesud -Allah on­dan razı olsun- diyor ki; “Tâbî olunuz, bidat çıkarmayınız. Bu size yeter. Her bidat sapıklıktır.”

İmam Buharı, Huzeyfe bin el-Yeman -Allah ondan razı olsun-‘dan rivayet ediyor; “Ey Kurrâlar topluluğu! İstikamet üzere olunuz. Böyle olursanız öne geçersiniz. Sağa sola ayrılırsanız büyük bir sapıklığa dü­şersiniz.”

Şüphesiz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, risalet görevini eksiksiz olarak, hakkıyla yerine getirmiştir. Allah Teala buyuruyor ki; “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasın­lar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik.”(Nahl 44) O da bunu yapmış ve kendisinden razı olunmuş bir halde Rabbinin katına intikal etmiştir. Din kemal bulmuş olup ziyadeye ihtiyacı yoktur.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de şu hadisinde buna işaret etmiştir; “Benden öncekiler içinde hiçbir peygamber yoktur ki, ümme­tine bilmedikleri hayrı göstermek ve bilmedikleri kötülüklerden onla­rı sakındırmak üzerine vazife olmasın.”

Ebu Zerr -Allah ondan razı olsun-‘den; Rasulullah sallallahu aley­hi ve sellem buyurdu ki; “Sizi cennete yaklaştıracak ve cehennemden uzaklaştıracak her şeyi açıkladım.” Yine buyurdu ki; “Sizleri gecesi de gündüzü gibi olan bir aydınlık yolda bıraktım. Benden sonra kim bu yoldan saparsa helak olur.”

Hz: Aişe -Allah ondan razı olsun- dedi ki; “Kim size peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in vahiyden bir şey gizlediğini söylerse onu tasdik etmeyin. Zira Allah Teala buyuruyor ki; “Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O nun elçiliğini yapmamış o!ursun.”[Maide 67)”

Bazı müşrikler Selman el-Farisî -Allah ondan razı olsun-’e; “Gö­rüyoruz ki arkadışınız size hela edeplerine kadar her şeyi öğretiyor” deyince, o da; “Evet, bize kıbleye dönmememizi, sağımızla intinca et­mememizi, üç taştan azıyla yetinmememizi, kemik ve tezekle de istinca etmememizi öğretti” demiştir.

İbnul Macişun der ki; “İmam Malik’in şöyle dediğini işittim; “Kim güzel bularak İslam’da bir bidat çıkarırsa, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in risalet görevine ihanet ettiğini iddia etmiş olur. Zira Allah Teala; “Bugün dininizi kemale erdirdim” buyurmuştur. O gün dinden olmayan bir şey bugün de dinden olamaz.”

Allah Teala buyuruyor ki; “Rabbinizden size indirilene uyun. O nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az ibret alıyorsunuz!”(A raf 3)

“Yoksa onların, Allah’ın izin vermediği bir dini getiren ortak­ları mı var?”(Şura 21)

Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte sa­kınmanız için Allah size bunları emretti.”(Enam 153)

Tabiinin büyüklerinden İmam Mücahid -Allah ondan razı olsun- dedi ki; “Bu ayette geçen “Sizi ondan ayıracak yollara uymayın” kavlin­deki “yollar” bidat ve müteşabihlerdir.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Kim bu işimiz­de (dinimizde) olmayan şeyler çıkarırsa o reddolunur.”

“Kim emrimiz üzere olmayan bir şeyle amel ederse o reddolu­nur.”

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, kendi nefsinden şeriat ko­yucu değildir; Allah Teala buyuruyor ki; “Allah’ın sana gösterdiği şe­kilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitabı hak ile indir­dik.” [Nisa 105)

“İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik.” (Nahl 44)

“O hevayu hevesinden konuşmaz, o ancak kendisine bildirilen bir vahiy ile konuşur.” (Necm 3-4)

De ki: Ben, ancak Rabbimden bana vahyolunana uyuyorum.”

(A’raf 203)

“Rabbinden sana vahyolunana uy. O ndan başka ilah yoktur. Müşriklerden yüz çevir.” (En’am 106)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah’ın emretmediği şeyler yapanları kötülemiştir; İbni Mesud -Allah ondan razı olsun- rivayet edi­yor; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu; “Allah Azze ve Celle’nin benden önce gönderdiği her peygamberin kendi sünneti­ne uyan ve emrine sarılan seçkin havarileri ve ashabı vardı. Bunlardan sonra gelenler ise yapmadıklarını söyleyen ve emrolunmadıklarını ya­pan kimseler oldular. Onlarla eliyle cihad eden mümindir, diliyle cihad eden mümindir, kalbiyle cihad eden mümindir. Bu kadarını da yapma­yan kimse de artık hardal tanesi kadar bile iman yoktur.”

Kim kendiliğinden bir ibadet yaparak bidat çıkarırsa, bu sapık­lık kendisine reddolunur. Zira şüphesiz Allah, kendisine yaklaştıracak  olan ibadetleri koymaya hak sahibi olandır.

Bilinmektedir ki, Allah ve Rasulünün bildirdiğinden başka ha­ram, Allah ve Rasulünün kötü gördüğü dışında kötülük olmadığı gibi, Allah’ın vacip kıldığından başka farz da yoktur. Allah’ın koyduğundan başka şeriat olamaz.

Şer’î bir delil olmaksızın hiç kimse için bir ibadet veya bir yakınlık vesilesi edinme imkanı yoktur.

Daha dindar olabilmek veya öyle görünmek için Kur’an’da ve Resûl-i Ekrem’in sünnetinde bulunmayan birtakım ibadetler veya Allah’a yakın olmaya vesile sayılabilecek bazı ameller ortaya çıkar­tan kimse daha dindar değil, dine ilavelerde bulunan bir bid’atçidir. Kendisi ve yaptığı işi asla kabul edilemez. Bunun aksine, dinde bulu­nup da Kur’an ve Sünnet’e uygun olan ibadet ve amelleri yok sayan, noksanlaştıran veya değiştiren, böylece dini tahrif eden bâtıl ehli de bid’atçidir. Onlar ve amelleri merdut olup, asla kabul edilemez.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem; “Şüphesiz sözlerin en gü­zeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.” buyurmuştur.

Bid’at konusu, İslâm âlimlerinin her asırda ciddiyetle üzerin­de durdukları bir konu olmuştur. İ’tisam denilen, Kur’an ve Sünnet’e bağlanma konusuyla bid’at hep bir arada mütâlaa edilegelmiştir. Çün­kü buraya kadar söylediklerimizden de anlaşılacağı gibi, Kur’an ve Sünnet’in devreden çıkarılması veya ihmal edilmesi, bid’atları doğurur ve onların yetişip gelişmesine zemin hazırlar. O halde bid’atlara engel olabilmenin yegâne yolu, Kur’an ve Sünnet kültürünü yaygınlaştırmak, bunların hayat tarzı haline gelmesine zemin hazırlamaktır.

Din, Kur’an’a ve Allah Resûlü’nün sünnetine uymak, ortaya çıkan problemlere Kur’an ve Sünnet’e uygun çareler bulmak ve insanları çözümsüzlüğe mahkûm etmemek suretiyle hayatiyetini ve etkisini sürekli kılabilir. Özellikle hadiste geçen “dinde olmayan şey” ifadesi, Kur’an ve Sünnet’e aykırı olmayan îcadların, yasaklanmış bid’atlardan sayılmayacağına işaret kabul edilebilir. Çünkü bir çok yeni icad vardır ki, bunlar zarûrî ihtiyaçlardan bile sayılır olmuştur.

O halde kötü karşılanan, yasaklanan ve haram olan, sahibini bazı kere iman dairesinin dışına çıkartan bid’atların alanı, itikad, amel ve muamelât gibi sınırları Allah ve Resûlü tarafından çizilmiş, helal ve ha- ramlığı belirlenmiş sahalardır. Bu hudutları aşanlar ve bunlara aykırı davrananlar bid’at çıkarmış olurlar. Bu tür bid’at ise merduttur, yani kesinlikle kabul edilmez.

Vaazdan Öğrendiklerimiz:

Bu hadis, İslâm’ın en büyük temellerinden birini teşkil eder. Bu temel, Kur’an ve Sünnet’e aykırı olarak sonradan ortaya çıkan her inanç, ibadet ve muamelâtın kabul edilemez oluşudur.
Sonradan ortaya çıkan bir takım îcadlar ve ihtiyaçlar, Kur’an ve Sünnet’e aykırı bir ciheti olmadıkça, merdut olan bid’atlar sınıfından sayılmaz.
Bid’atı îcat eden de, onun yolunda ve izinde giden de aynı şekil­de günahkârdır.