Baba Evladını Mirastan Mahrum Edebilir mi?

By | 28 Ocak 2015

baba-evladini-mirastan-mahrum-edebilir-miİnanç bakımından bir insanın mirastan mahrum bırakılabilmesi için her şeyden önce, o kişinin -Allah korusun— dinden çıkmış, irtidat etmiş olması lâzımdır. Yoksa bir insanın günahkâr olması, birtakım dinî vazifelerini ihmal etmesi, mirastan mahrum bırakılmasını gerektiren bir durum değildir.

Miras hukuku çok önemli bir konudur. Her şeyden önce miras meselesinde hassas ve titiz davranmak, hak kaybına sebep olmamak gerekir.

Miras meselesinde ilk önemli vazife, malını miras olarak bırakacak kimseye düşmektedir. İlk olarak dikkate ve hakkaniyet prensiplerine riayet etmek bu insana aittir.

Bu kimsenin adaletsizliği de birkaç şekilde olur.

Hayattayken malının bir kısmını veya kıymetli tarafını çocuklarından birisine bağışlayarak, kardeşler veya diğer mirasçılar arasında bir kin ve nefretin doğmasına sebep olmak..

Diğeri de malının büyük bir kısmını ya sağlığındayken veya vasiyet ederek bir hayır kurumuna bırakmak…

Bu durumda mirasçılar mağdur olmakta, hakkı olan malın eline geçmemesiyle çaresiz halde kalmaktadır.
Bu husustaki Kur’ân’ın emirleri açık ve anlaşılır şekildedir:

“Yapılacak vasiyet ve borç ikrarı hiçbir sûrette mirasçıları zarara sokmaksızm yapılmalıdır. Bütün bu emir ve hükümler Allah’tan birer fermandır. Allah Alimdir, her şeyi hakkıyla bilendir; Halimdir, kullarına hilimle muamelede bulunur, ceza vermekte acele etmez.”

Bu âyeti takip eden diğer âyette ise Allah’a ve Peygamberine itaat -derek, Allah’ın koyduğu sınırlar içinde hareket edenlere ebedî saadet müjdesi verilir.

Bir hadis-i şerifte ise, Peygamberimiz (a.s.m.) mirasçıları mağdur düşürecek şekilde vasiyet edilmemesini tavsiye eder. Bu çeşit bir hareketin Allah’a itaatin bir işareti olduğunu ifade buyurur.

İnanç bakımından bir insanın mirastan mahrum bırakılabilmesi için her şeyden önce, o kişinin —Allah korusun— dinden çıkmış, irtidat etmiş olması lâzımdır.

Yoksa bir insanın günahkâr olması, birtakım dinî vazifelerini ihmal etmesi, mirastan mahrum bırakılmasını gerektiren bir durum değildir.

Şayet bu gerekçe ile çocuklar babalarının mirasından faydalanamazlarsa, pek çok sakıncalar birbirini takip eder.
İlk olarak, böyle bir niyette olan kimsenin, çocuklarına gereken dinî bilgileri, İslâmî ve imânî şuuru vermiş olma rahatlığını taşıması gerekir.

Yâni, onları yetiştirirken, çocukluklarından itibaren onlara İslâmî bir eğitimi vermiş olması lâzımdır. Böyle bir eğitimi verememişse, kendi açısından hak olarak gördüğü bu uygulamayı da yapmamalıdır.

Diğer taraftan mirastan mahrum bırakmaya sebep olabilecek böyle bir yaşayış insanda her zaman devam etmeyebilir. Öyle zaman olur ki, sefahet içinde yüzen bir insan, hidâyete gelir, dininin gerekliliklerini yapma gayretinin içine girebilir.

Kişinin çocuklarına böyle bir ceza vermesi, doğru bir ıslah yolu de-ğildir. Böyle bir şey olursa, o çocukların babalarına olan saygılarının devam edeceği kestirilebilir mi?

Diğer taraftan mirası hak edecek kimseler ne kadar varlıklı olursa olsunlar, bu zenginlikleri, onları mirastan uzak kılacak bir gerekçe olamaz.

Ancak, insan, servetinde istediği gibi tasarruf etme hakkına da sahiptir. Lâkin, yukarıda da belirttiğimiz gibi, bazı haksızlıklara meydan vermemesi de gerekir.

Bu meselede şu şekilde hareket etmek mümkündür:

İnsan, malının üçte bir nisbeti gibi bir kısmını tayin ettiği bir şahsa veya hayır kurumuna sarf edilmek üzere vasiyet edebilir.

Böylece düşüncesindeki hayrı yapmış olur. Geriye kalan malını da mirasçılarına bırakır. Onlarm da hidâyetleri için duâ eder, elinden geldiği kadar babalık vazifesini yapmaya gayret eder.