Ay’ın Bölünmesi (Şakk-ı Kamer)

By | 14 Nisan 2015

ayin-bolunmesi-sakk-i-kamerKur’ân’ın “Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı.” (Kamer, 54/1. ) diyerek bize haber verdiği bu mucize, hadis kitaplarında nakledilir. Sahabeden İbn Mesud bu hâdiseyi bize şöyle anlatır: “Bir defasında biz Mina’da Resululah ile birlikte iken, ansızın Ay iki parçaya ayrıldı. Bir parçası dağın arkasında, bir parçası da önünde idi. Bunun üzerine Resûlullah bize ‘Şahit olun!’ buyurdular.”

Bu türden mucizelere inanamayanlar, esasında Allah’ı ve O’nun kudretini takdir edememişler, demektir. ‘Mucize ile Ay parçalanmaz.’ diyenler, farkında olsunlar veya olmasınlar Allah, Ay’ı parçalayamaz.’ der gibi bir çıkmaza düşmüş olmaktadırlar.

Yine bu çerçevede, bir kısım mü’min zevatın, ‘Allah’ın sünnetinde/âdetinde bir değişiklik bulamazsın.’ şeklindeki ayetlerin ifadesinden hareketle, ‘Allah’ın bu işi yapmayacağı’ tarzında, iddialarına şahit olmaktayız. Böyle bir yaklaşıma cevaben deriz ki, evet, Allah’ın kâinatta değişmeyen ve süreklilik arz eden kanunları vardır, ancak, sebep-sonuç çizgisinde yürütülen bu faaliyetler, O’nun (c.c.) farklı bir icraat sergilemesine mani değildir, bu sadece meselenin bize bakan yönüyle ilgilidir. Meselâ, sebepler açısından, bir çocuğun meydana gelmesi için, anne ve babanın birlikteliğini -veya çocuğun oluşumuna sebep olan unsurların bir araya getirilmesini- bir sünnet/âdet olarak va’z eden Allah (c.c.), farklı bir icraatıyla Hz. İsa’yı (aleyhissalatu vesselâm) babasız dünyaya getirmiştir.

Burada çok önemli olan bir hususa vurgu yapmak istiyoruz: mucizeler her yerde her an herkesin açıkça görüp inanmaya mecbur olacağı bir şekilde cereyan etmemiştir. Zira mucize, insanlara bakan yönüyle inananların imanını kuvvetlendirmek ve inanmayanların inkârlarındaki inatlarını kırıp ikna etmek içindir, yoksa onları zorlamak için değildir. Şayet böyle olmuş olsaydı, o zaman aklın varlığının bir hikmeti kalmazdı; insanlar ellerinden iradeleri alınarak cebren imana zorlanmış olurlardı. Bu, kulluk teklifi ve imtihan sırrının ortadan kalkması demektir ki, bunun sonucunda elmas ruhlu Ömer ile kömür ruhlu Ebu Leheb arasında bir fark bulunmazdı, yani, insanlar iman noktasında birbirine eşit olurlardı. Bunun içindir ki, Ay’ın ikiye ayrılması gibi büyük bir mucize, gecenin belli bir vaktinde, kısa bir zaman içinde, belli sayıda bir insanın gözleri önünde meydana gelmiş ve neticede hem bu vak’aya şahit olanlar hem de sonradan gelecekler için ne iradelerinin tercih hakkı ellerinden alınmış, ne de akıllarının düşünce kapısı kapatılmıştır.