Allah’ın Yoktan Var Etmesi

By | 14 Nisan 2015

allahin-yoktan-var-etmesiİnsan, bazen kendi kudret ve düşüncesini aşan bir şeyle karşılaştığı zaman o şeyin gerçekleşmesinin imkânsız olduğu zannına kapılır. Bu itibarladır ki, Kur’ân, Yüce Yaratıcının kudreti merkez alındığında, cesetlerin diriltilmesinin ve haşrin herhangi bir imkânsızlığının söz konusu olmayacağını sürekli bir biçimde vurgular.

Bir sayfada milyonlarca kitabı birbirine karıştırmadan yazıp nazarımıza arz eden zat, formalarını söküp dağıttığı bir kitabı ikinci defa aynı şekilde bir araya getireceğini va’detse ‘Bu, onun kudretinden uzaktır.’ denilebilir mi? Bu açıdan Kur’ân’ın şu âyetini yeniden düşünelim:
“O gün göğü, kitapları dürer gibi (toplarız). İlk yaratmaya nasıl başladıksa onu, yine öyle iâde ederiz. Üzerimize söz; biz bunu mutlaka yapacağız.” (Enbiya sûresi, 21/104.)

Yine aynı paralelde başka bir misalle meseleyi ele alalım; yoktan bir makineyi îcad eden sanatkâr, daha sonra bu makineyi söküp dağıtsa ve ikinci defa bu makineyi monte edeceğini söylese, ona karşı ‘Hayır başaramazsın, yapamazsın!’ denilebilir mi? Sınırlı beşer kudreti açısından bu durum mümkün olduğuna göre; bir sınır ve kayıt tanımayan ilâhı kudret açısından hangi engel söz konusu olabilir? Eşyayı yokluktan varlık âlemine çıkaran Yüce Kudretin, nasıl olur da, dağılan parçalanan varlıkları tekrar birleştirmeye gücü yetmez?

Yok iken var olan insanın, yok olduktan sonra tekrar var olması niçin mümkün olmasın? Kur’ân inkârcı kafanın “Ben öldüğümde mi, diriltile-ceğim.” itirazına şu veciz ifade ile cevap verir: “O, kendisi önceden hiçbir şey değil iken, onu yaratmış olduğumuzu hatırlamaz mı?” (Meryem sûresi, 19/66-67)

İnsanın yaratılışı, dünyaya gelişi ve bu gelişme safhaları kendisinin hiç bir müdahale ve ilâvesi olmadan hep dışardan olmaktadır. Bu itibarla insanın geçirmiş olduğu yaratılış seyri, onun Allah’ı ve âhireti tasdik etmesi hususunda kendine en yakın ve en müessir bir delildir.
Kur’ân, dirilişi, enfüsî delillerle ispat ederken dikkatlerimizi, yaşadığımız normo âleme çevirir. Yeniden dirilişin imkân dairesinde cereyan eden bir vakıa olduğunun delili olarak, insanın kendi hayat safhalarını gözler önüne serer:

“Ey insanlar! Eğer siz öldükten sonra dirilmekten şüphe ediyorsanız, (bilin ki): Biz sizi (ilkin) topraktan, sonra bir nutfeden (spermden), sonra alâka (embriyo)’dan, sonra esas unsurlarıyla hilkati tamamlanmış, ama bütün azalarıyla henüz tamamlanmamış bir çiğnem et görünümünde bir ceninden yarattık ki, (kudretimiz)i size açıkça gösterelim. Dilediğimizi belli bir süreye kadar ana rahminde durdururuz. Sonra da sizi bir bebek olarak (dünyaya) çıkarırız. Sonra güç kuvvet kazanıncaya kadar sizi büyütürüz. içinizden kimi (henüz çocukken) öldürülür, kimi de hayatın en düşkün biçimine götürülür, öyle ki, daha önce bildiği şeyleri bilmez hale gelir. .. (Hacc sûresi, 22/5)

Basit bir nutfeden mükemmel bir varlığın meydana getirilmesi, Allah’ın varlığına bir delil olduğu gibi, ba’s ve haşre de kat’i bir delildir. Nitekim âyet-i kerimenin son kısmında “…Bu böyledir, çünkü Allah tek gerçektir. Ölüleri O diriltir ve O, her şeye kadirdir.” (Hacc sûresi, 22/6) buyrularak bu hususa dikkat çekilir.

Kur’ân, âhireti inkâr eden insanın bu konudaki düşmanca tavır ve itirazlarını onun kendi yaratılış seyrinden habersiz oluşuna bağlar: “İnsan, bizim kendisini bir nutfeden (spermden) yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi?” (Yâsîn sûresi, 36/77)
İnsanın kendisini unutması, daha açık bir ifadeyle yaratılışındaki o harikalık ve mükemmelliği unutması, inkâr kapısını aralamaya sebep olmaktadır. Kur’ân’ın bu hususla ilgili olarak yukarıda zikrettiğimiz âyetin devamındaki şu ifadesi, bu hususu vurgulamaktadır: “Ve o yaratılışını (nasıl meydana geldiğini) unuttu.” (Yâsîn sûresi, 36/78)

Kendi yaratılış seyrinin farkında olan bir insanın, ikinci dirilişinden şüphe etmesi düşünülemez. Topraktan, canlı, düşünen, konuşan, duyan, anlayan şuur ve idrak sahibi insanı yaratan Allah, elbette toprak olmuş insanı yine ondan diriltebilir.