Allah’a itata etmek, bütün iyilikleri içinde toplar. Bunun için, Kur’an-ı Kerim’de, birçok âyet Allah’a itaat etmenin önemini açıklamaktadır. Bu maksatla Allah, peygamberler göndermiş ki, insanlar kötülüklerden uzaklaşsınlar ve çirkin davranışta bulunmasınlar… Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, hiç kimsenin hatırına getiremediği, ancak takva sahiplerinin gideceği cennetle müjdeler… Zira insanlar, gayesiz boş yere yaratılmamıştır. Bilakis Allah insanları, kötülük yapanları yaptıklarına karşılık cezalandırır. İyilik yapanları daha iyi bir şekilde mükâfatlandırmak için yaratmıştır. Allah insanların ibadetlerine muhtaç değildir. İnsanların Allah’a isyan etmeleri, emirlerinden dışarı çıkmaları Allah’a zarar vermez ve onun kemâline bir eksiklik getirmez. Şayet insanlar böbürlenmek isterlerse, bilmiş olmalıdırlar ki onların iyilikleri de, kötülükleri de kendilerine aittir. Allah’ın katında bulunanlar (diğer mahluklar) hiç bıkmadan kendisini gece gündüz teşbih ederler. Kim iyilik yaparsa kendine, kim de kötülük yaparsa yine kendi için yapmış olur. Allah kullarına zulüm edici de değildir. Allah her şeyden müstağnidir, hiç bir şeye ihtiyacı yoktur. Biz aciz her yönümüzle ihtiyaç içinde olan kullarız ve Allah’a olan ihtiyacımız sonsuzdur.
Tuhaf değil mi! Meselâ insanlardan bazıları az ve kıymetsiz bir bedelle köle satın alırlar. Sonra kölenin efendisinin hizmetinde kusur yapması hoş görülmez. Olaki, köle bir yanlışlık yapsa, efendisi kızar, bazen döver veya aç bırakır, belki de satar. Gerçek böyle olduğu halde bizlere ne oluyor da, gerçek sahibimiz Ailah’a itaat etmiyor, bize doğru yolu gösterdiği halde doğru yolda gitmiyoruz. Yağmur tanelerince hatalarımız, kusurlarımız, günahlarımız olduğu halde, nimetlerini kesmiyor, yardımlarını esirgemiyor. Hatta onun nimetleri ve yardımları olmasa helak oluruz. Zira o yaptığımız bir günahtan dolayı bizi helak etmeye gücü yeter. Fakat umulur ki insanoğlu günahına tevbe eder, vaz geçer diye zaman tanıyor, tevbe ettiğimizde günahlarımızı bağışlıyor, ayıplarımızı örtüyor.
Akıllı kişi, kime itaat edileceğini iyi bilir. Ona döner ve bütün varlığıyla ona teslim olur. Her işlediği kusur için tevbe eder, pişman olur. Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez, onun nimetlerine şükrederek onu kendisine dost edinir ve bu hal üzerine devam eder. Böyle devam ettiği sürece, umulur ki Allah onu sevdiği kulları arasına katar. Bu durumda ölüm geldiğinde, o Allah’a, Allah da ona kavuşmayı özlerler…
Ebu Derda, Kâ’b-ül Ahbar (r.a.)’a dedi ki:
“— Bana Tevrat’a ait âyetlerden oku!”
Kâ’b:
Allah buyurdu ki: “Salih kulların, bana kavuşma istekleri arttı. Ben de onlara kavuşmayı çok istiyorum.” Tevrat’ta bu âyetin yanında şöyle yazılıdır.” Kim beni ararsa bulur. Kim de beni bırakarak başkasını ararsa bulamaz!”
Ebu Derda (r.a.) dedi ki:
“— Şahid ol! Ben bunları Peygamber (s.a.v)’den de işittim.
“— Ey Davut, insanlara seni sevdiğimi duyur! Ben senin dostunum. Benimle oturanın dostuyum. Beni zikrederek benimle ünsiyet kuranla ünsi- yet kurarım. Benim koymuş olduğum ahlâk prensiplerine uyanın sahibiyim Beni tercih edeni yeğlerim, bana itaat edene, itaat ederim.
Bir kulum gerçekten kalben beni sevdiği zaman, onun bütün amellerini kabul ederim. Onu öylesine severim ki, onun sevgisine hiçbir canlı ulaşamaz. Kim beni isterse ulaşır, kim de benden başkasını isterse, ona kavuşamaz. Ey insanoğlu, içinde bulunduğun, Allah’a isyan durumunu terk et! Dünya hayatının nimetlerine kanarak mağrur olma!
Benim hoşgörüme, benim sohbetime ve benim meclisime gelin. Benimle ünsiyet kurunuz ki, bende sizinle ünsiyet kurayım ve sizi sevmekteki sürati göstereyim. Ben sevgililerimin mayalarım, Halilim İbrahim’in, sırdaşım Musa’nın, temiz ruhlu Muhammed’in mayasından mayaladım. Bana âşık olanların gönlünü benim nurumdan yarattım. Onları celâlimle nimetlendir- dim.
Seleften, ıivâyet edildiğine göre “Allah çok sadık kullarından birine şöyle ilham etti.” Kullarımdan öyleleri var ki, onlar beni, ben de onları severim. Onlar bana, bende onlara aşığım. Beni zikrederleri; ben de zikrederim. Bana bakanlara ben de bakarım. Şayet onların yollarından ayrılmasan seni de severim, ayrılırsan bilmiş ol ki, gözümden düşersin.
Bunun üzerine sadık kul sordu:
“— Ey Rabbim o kulların alâmetleri nelerdir?”
Allah ona şöyle ilham etti: “Merhametli çoban, sürüsünü gündüzün yakıcı sıcağından koruduğu gibi, onlar da aldatıcı nefsin arzularına uymuya- rak, kendilerini kötülüklerden korurlar. Kuş nasıl akşam vakti yuvasına dönmeye aşıksa onlarda, gecenin zifiri karanlığında, kimsesiz bir yerde seccadelerini yayarak, dünyanın bütün çirkinliklerinden uzaklaşarak bana kulluk etmeye aşıklardır.
Benim sözlerimle bana yalvarırlar. Onlara olan yardımımla, mütevazi birer kul olurlar. Feryat ederler, ağlarlar. Namaza dururlar. Kıyam ederler, secdede bana yakarırlar. Benim için zorluklara katlanırlar, benim için figân etmeleri, nazarımdan kaçmaz. Ben o sevdiğim kullara üç şey veririm:
1) Kalblerine nurumu koyarım. Ben onlardan nasıl haber alıyorum (biliyorsam) anlarda bu nur sayesinde benden haberdar olurlar.
2) Yer ve gökte bütün bulunanların sayısı kadar amel defterine sevap yazılsa yine onları az bulurum.
3) Onlara teveccüh ederim. Ben kuluma yöneldiğim zaman ona neler bağışlayacağımı hiç kimse bilemez.
Rivayet edildiğine göre Davut (a.s.)’a şöyle vahy olundu:
“— Ey Davud de ki: Bana aşık olanlar; bana yönelenleri, benim ve kullarım arasındaki perde engelliyorsa, onu kaldırırım. Artık onlar dinlerini yaşarken diğer canlılar onlara zarar veremez.!”