Ahirette İhtilâfların Sona Erdirilmesi

By | 14 Nisan 2015

ahirette-ihtilaflarin-sona-erdirilmesiİnsanın yeryüzünde yaratılışından beri, hakikatin, fertler ve toplumlar arasında anlaşmazlıklara neden olabilecek biçimde değişik şekillerde algılandığı bilinen bir husustur. Bu değişik algılamalar, farklı nazariyelere dayalı birçok toplum, kültür ve inançların doğmasına neden olmuştur. Her çağda, bu inançların taraftarları, kabullendikleri düşünceleri yaymak için büyük bir çaba sarf etmişlerdir.
Durum böyle olunca aklı başında olan her insan, bu ihtilâfların mutlaka bir gün çözümlenmesi ve neyin doğru neyin yanlış olduğunun ortaya çıkması gerektiği, sonucuna varacaktır. Ne var ki, gerçekler üzerindeki perdelerin, bu dünyada iken açılamayacağı ve her şeyin ortaya serilemeyeceği de meydandadır. Çünkü dünyanın üzerine kurulduğu yapı buna izin vermez. Öyleyse bu ihtiyacın karşılanması için başka bir âleme/hayata ihtiyaç vardır.

Gerek inat ve nefret gibi önyargıların, gerekse yanlış zihnî tavırlarır ürettiği ihtilâfların, ne söz meclislerinde ne de harp meydanlarında çözülebilmesi mümkün değildir. Öyleyse, her şeyin kesin ve nihaî bir hükümle karara bağlanacağı bir gün gerekir ki, insanlar hayatları boyunca daldıkları tartışmalarda yatan hakkın ve bâtılın iç yüzünü öğrenebilsinler. Bu ise, ancak, her şeyi, en iyi bilen ve görüp gözeten Allah’ın huzurunda gerçekleşebilir.

Âhiret hayatının zaruretine esas teşkil eden bu husus, Nahl sûresinde şöyle açıklanır:
“Onlar ‘Ölecek kimseyi Allah diriltmez.’ diye var güçleriyle yemin ettiler. Hayır, bu O’nun üzerine aldığı hak bir vaaddir (diriltecektir.) Ama insanların çoğu bunu bilmezler. (Diriltecektir ki,) hakkında ihtilâf ettikleri gerçeği onlara açıklasın ve inkâr edenler de yalancı olduklarını bilsinler.” (Nahl sûresi, 16/38-9.)

Bu âyette yüce Allah, öldükten sonra tekrar diriltmeyi üzerine aldığı bir va’d olarak bildirdikten sonra, bunu hangi sebeple üzerine aldığını da beyan etmiştir ki, bunlardan biri, ihtilâf ettikleri gerçeğin onlara bildirilmesi; İkincisi ise, inkâr edenlerin gerçekten yalancı olduklarının kendilerine gösterilmesidir.

Kur’ân, o günü, insanın, yalnız söz ve amellerinin değil, gizli maksat ve niyetlerinin de ele alınıp değerlendirmeye tâbi tutulacağı bir gün olarak vasfeder:

“O gün, bütün sırlar ortaya dökülür.” (Târik sûresi, 86/9.)