Açık Kadınla Tesettürlü Kadının Psikolojisi

By | 28 Nisan 2015

acik-kadinla-tesetturlu-kadinin-psikolojisi     Vücudunu açıp başkalarının gözlerine sunan bir kadın, muhataplarım tenine davet etmektedir. Onunla karşılaşan erkek, elbette açık yerlerine bakacaktır. Erkek ne kadar namuslu ve nefsine hakim olursa olsun, kendisini sergileyen kadın karşısında değişik şeyler düşünmekten nefsini alıkoyamaz. Gözü meşgul eden bu azalar, kadının asıl hüviyetine inmeyi, onun ruhunu tanımayı engeller. Kadın, erkeğin gözünde şehvetleri tatminden başka bir işe yaramayan hayvan durumuna iner. Artık kadınla erkek arasındaki aklî ve duygusal bağlar kopmuş, kadın erkeğin bakışları altında İnsanî değerlerden soyutlanmıştır. Düşünce, Allah (cc) ve ahiret gibi değerler kaldırılıp, iş yalnızca şehveti tatmine döküldüğünden kadınla erkek hayvan seviyesindedir. Gayesi sadece şehvetini tatmin etmek olan erkeğin bakışında, kadının, bedensel çekiciliğinin dışında hiçbir önemi yoktur. Erkeği bu davranışa sevk eden ve soyunup bedenini ortaya koyan kadın tüm değerleri geriye atmış demektir.
Örtülü bir kadının ise ilk bakışta insan olduğu akla gelir. Bedeni kapalı olduğu için erkekler, İnsanî özelliklerinden uzaklaşıp, hayvanı hislere kapılmazlar. Onu gören erkek, şehvetten arınmış olarak insanlık çerçevesinde düşünür. İnsan düşüncesinin ve ruhunun gelişmesi de işte böyle gerçekleşir.
Erkekler açılan kadını, gözleriyle her yandan kuşatır. Kadın, kendisini şehvetle izleyen gözlerin dikkatli bakışları altındadır. Bu bakışlar altında çeşitli komplekslere kapılır; sevimli, şirin veya ağırbaşlı ya da oynak ve tatlı görünebilmek için garip tavırlar takınır.
Kapalı kadın ise her tarafını kuşatan örtüsü sayesinde şehvetli bakışlara muhatap olmaz. Erkeklerin bakışları karşısında doğallığı kaybolmaz, çevresine hakim olur. Bedeninin erkek bakışlarına sunulacak yeri olmadığından beğenilme derdi yoktur. Sıkılmadan asil ve ağırbaşlı davranabilme imkânına sahiptir.
Kanadalı gazeteci-yazar Robiıı W. Carisen’in şu sözleri de bu hususta bir fikir verecektir:
“…İran’a Şubat 1980’deki gezim sırasında hostesler çador giymiyorlardı. Şimdi ise önümüzde, bekleyen hostesler, vücutlarını iyice kapayacak biçimde, koyu renkli elbiseler giyinmişledi. Sadece yüzleri görünüyordu. Elbiselerin dikiliş biçimi ise Batılı renk ve modellerden çok uzaktı. Kadınlara baktığımda ger-çekten de cinsî tahriklerden olabildiğince uzak olduklarını anladım. Vücut hatlarının belirgin olmaması, kadın ile erkek arasındaki çekimin azaltılmaya çalışılması, çador’lu kadından yayılan havanın saf, sade ve temiz olmasına yol açıyordu. Kendi kendime düşündüm: Kadınla erkeği birbirine iten anların ne kadar fazla olduğunu yaşantı biçimimiz içinde fark edemiyorduk. Batılı tip giyinme, kadının fizikî farklılığını belirginleştiriyor ve sırf kadınlık üzerine kurulu bir kimliğin geliştirilmesine yol açıyordu. Çador ile, bu fikri besleyen dış takıları atarak kadının gerçekliği ile cinsiyet yapısı soyutlanıp, kimliğinin sadece yüzünde ifade edilmesine çalışılıyor; böylelikle de kadının, karakteri hakkında daha bilinçli hale gelinmesi sağlanıyordu. Farklılık sadece yüz görünümüyle elde edilecekti böylelikle!.. Fizyoloji üzerine yoğunlaşan dikkatimizin dağıtılmasıyla, ruhun kendini ifade ediş biçimlerine yönelebilirdik. Her ne kadar güzellik ve sevimlilik gizlense de -Batı’da bu, takı ve giysilerin çeşitliliğiyle hep vurgulanmaya çalışılır-, taze bir iletişim havasının varlığını kimse inkâr edemez. Burada kadın; bir kişi, bir fert olabilir ve elbisenin altındaki fizikî form unutulup ardındaki kişilikle yeni ilgiler kurabilecek hale gelebiliriz. Aynı zamanda duyarlık, kadınca bir güç ve cazibe kendini açıkça ifade etmeyen, sessiz bir biçimde durmaktadır. Kişi, kadının elbiselerle örttüğü cinsî enerjiyi de fark edebilir. Bu enerji farklı bir şekilde yönlendirilmektedir ama…. Böylesine bir denge sağlanarak canlılığı ve erdemliği korunabilmektedir.. insan neden ‘Kardeşim, bacım!’ diye hitap ettiklerini anlayabiliyor. Sadece bu yolla, kadınlar cinsel anlamda rahatsız olmadan ve etmeden, varoluşlarını toplumsal planda sürdürebilirler. Cinsel bir ilişki biçimine girmeden biriyle konuşabilmenin, yüzüne bakabilmenin belki de tek yolu bu. Bir yanda bazı insanlar, kadında olan saç ve fizikî formun törensel güzelliğini yaşamak, duymak isteyebilirler. Ama bunun yokluğunda da, kadının örtünmesiyle de daha ulvî ve ruhî bir hava yaratılabilir. Yıllar önce bir genç müslüman bana, kadın saçının duyarlığı kamçılayan en güçlü etkilerden biri olduğunu söylemişti. Şartlara uymaya alışmış Ortadoğu erkeği için bu, cinsî duyarlığa en iyi adım olmaktaydı. Burada açık ve güzel bir kadın saçının, erkek için doğal bir cazibe taşıdığını anlatmak istiyorum.” (Cennetin ve Cehenemin İçine Bir Yolculuk, s.: 21-22, İstanbul, 1988.)